"Ben hafız oldum baba!" I Babalarına hafızlık müjdesini veren kızları
Fikriyat Sohbetleri'nde gönül gündemimizi fethetmiş kahramanları ağırladık. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir video yayınlanmıştı. Hafız bir kızımız, hafızlık sürecinin tamamlandığını babasına telefonda söylüyordu. Bu, elbette çok duygusal bir süreçti ve herkesi etkiledi. Kötülüğün bu kadar göz önünde olduğu bir zamanda, böyle güzelliklerin bizim için daha önemli olduğunu ve mutlaka gösterilmesi gerektiğini düşündük. İşte gönüllerimizi fetheden kahramanlar...
Önceki Resimler için Tıklayınız
Mehmet Özkan: Ama o da çok önemli bir şey. O gösterdiğiniz sevgi bağı da çok önemli. Ben de çocukluğumda hani televizyonlarda izliyorduk, gazetelerde görüyorduk falan… Programın başında girişte söyledim ama belki siz de bir şeyler söylemek istersiniz. Biz hep işte babaların belli bir yaşta çocukları Kur'an kursuna gönderdiği zaman, o aileleri bir kesim biraz baskıcı nitelendirirdi. Ama oradaki videolarda gördüğümüz olayda böyle bir şeyin hiç baskıyla alakası yok. Hatta işte Muharrem Bey helallik alıyor: "Siz bu amellerin gitmesini söylüyorsunuz falan." Bu çok kıymetli bir şey. Mesela siz de muhtemelen jenerasyon olarak o dönemleri biliyorsunuz. O baskı şeylerinin, ben çok iyi hatırlıyorum; cuma namazına gidildiği zaman sanki böyle bir bilim kurgu, gerilim, korku filmiymiş gibi sunan habercilerimiz oldu, büyük büyük haberciler… İsim vermeyeyim. Mesela bu konuda ne düşünürsünüz?
Muharrem Cirit: Bizim kuşak, tabiri caizse türbülans içinde yetişti. Bunun sebebi, manevi değerlerimizle maddi değerlerimiz arasındaki dengeyi bulamamamızdı. Evde anne-babamız bize İslam değerleriyle yaklaşırken dış dünyada realist, kapitalist, hatta emperyalist bir düşünceyle karşılaşıyorduk. Kızlarımızın hafız olması önemli; ama asıl önemlisi bizim yaşadığımız bu türbülansı yaşamamaları. Kızıma hep söylerim: "Senin giydiğin şey, Kur'an-ı Azimüşşan'da bir ayet-i kerime. Bu örtü senin sancağındır. Ona uygun hareket etmeye azmet, Allah da nasip eder." Ben kızımın kendi değerleriyle barışık büyümesini istiyorum. Kendi ülkesinde misafir gibi değil, başı dik yaşasın. Yolculuğumuzda onu en güzele yaklaştırmak için elimden geleni yapacağım. Allah da bu yolda bize rahmetini indirir, güzellikler açar. Belki de cennetin kapısını bize bu vesile açar.
Mehmet Özkan: Sizde de oldu mu o dönemlerde, çocukluğunuzda mesela? Şimdi biraz daha şartlar değişik tabii, ama o zaman çocukluk dönemlerimizde ailelerimizle alakalı bu tarz ideolojik bir yapı olduğu zaman, insanlara böyle bir şey yaptırırdı. Çocukken ben okulda okuduğum zaman… Ama öyle bir baskı vardı ki, o baskı karşısında eziliyordunuz, konuşamıyordunuz o dönemler.
Mücahit Demir: Oldu. Zaten bu videonun altında da birtakım, mesela çok az bir şey olmuş olsa da bu tarz yorumlarla karşılaştık. Çok fazla takip edemedim ama mesela üzüldüğümüz ifadeler şunlardı: "İşte ne oldu, bilim adına ne gerçekleşti burada? İşte efendime söyleyeyim, bu çocuklar yarın işte şu oldu, bu… Okul bittikten sonra, tamam, 15'inde nişanlanır, 16'sında evlenir." Gibi bir de algı vardı. Bunun haricinde çok güzel dualar aldık. Zaten bizi en mutlu eden şey oydu. Bizim üzüldüğümüz nokta sadece şu: Böyle bir yapının içerisinde olup hâlâ daha bu görüşte olmaları bizi gerçekten üzüyor. Biz, onların sanmış olduğu gibi insanlar değiliz. Yani onlar ya da o zihniyet çatlasa da patlasa da biz bu evlatlarımızı yetiştirip her alanda göstereceğiz. Yani şöyle bir algı yok: "İşte çocuğu kapat bir odaya, bu işte namaz kılsın, oruç tutsun, işte hafızlık yapsın, dışarıya gösterme, okutma, şöyle." Onlar bitti. Yani inadına da olmuş olsa, onlar o zihniyet her ne kadar ayetlerin önünü engellemeye çalışsa, biz bu evlatlarımızın beynine de gönlüne de bu ayetleri yerleştireceğiz inşallah.
Muharrem Cirit: Dünyada insanlar bulundukları coğrafya, demografik yapı neyse, ahlak, edep, anlayış, felsefeleri de ona göre şekillenir. Biz belli bir ideolojinin müntesibi değiliz. Bir defa biz, İslam ahlakıyla yaşamayı talep eden bir kimseyiz. Şimdi İslam ahlakıyla yaşamayı derken, beyefendinin dediği gibi orada eleştirel yorumlar var. Bakın çok güzel dualar var, Allah razı olsun. Yine söylüyorum, o övgülerin tamamı Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam'adır. Kesinlikle biz orada ön planda olmayalım. Hani insanlar da niyetlerini ona göre tutmaları gerekir. Çünkü Allah muhafaza sıkıntıya da sokabilir, bizi. Efendimizin önüne geçemeyiz. Geçmemiz de edepsizlik olur. Biz İslam ahlakını tercih etmişiz. Beyefendinin söylediği sözlere de çok katılıyorum. Desteklemek adına şunu söylüyorum: Oradaki eleştirilerin tamamı çok hoşuma gitti. İşte yazmış mesela bir tanesi: "Hafız olduğu Kur'an'ın anlamını bilmedikten sonra ne olur?" Demiş. Şimdi o eleştiriye keşke yorum yapabilseydim. Mesela yapmak çok istedim ama eşime de söylemiştim. Bizim bu videoyu kabul etmemiz, beyefendinin de eminim ki odur: Biz, İslam'ı yaşayan insanların psikolojik bir baskı altında hissetmelerine gerek olmadığını, yani İslam'ın güzelliğinin hafız da olsa, doktor da olsa mutlaka yaşanabileceğini ifade etmeye çalışan insanlarız. Yazmış ki: "Hafız oldu da bilim adamı mı oldu?" Bey kardeşim, diyorum şimdi o eleştiriyi yapan arkadaşıma: "Bakın hanımefendiler ve beyefendiler," diyorum, "bir bilim adamının kulvarıyla hafızın kulvarı aynı değil." Yani siz coğrafya öğretmenine matematik anlatmadınız, ondan da adam mı olur diyemezsiniz. Felsefik olarak da diyemezsiniz, mantık hatası yapmış olursunuz. Bilim adamı bilim üretir, analizlerle, tezlerle çalışır. Ama bir hafız akli değil, nakli ilimlerle hareket eder ve nakli ilimleri yaşatır. Yani dinle, maddiyatla maneviyatı, uhrevi hedeflerimizi sanki maneviyatı arkaya veya maddiyatı öne alarak tamamlayabilecekmişiz gibi bir algı oluşturmalarına gerek yok. Çünkü insan iki kanatlı uçan bir kuştur. Bir kanadı akli ilimler, bir kanadı nakli ilimlerdir. Yani bugün sizin en medeni dediğiniz coğrafyalarda, kendi parlamentolarında İncil'e yemin ederek hareket ediyorlar. Oysa ben inandığım kitabı elime almam, onu ezberlemem, onunla beraber yaşamaya çalışmam. Hocam, bu insanın fıtri olarak da doğal yaşam alanı aslında. Çünkü düşünsenize, her korktuğunuzda bir şey ararsınız. Yani insanın fıtratında vardır bu. Bu nedenle Allah Teala, Kur'an-ı Azimü Şan'ı indirerek insanlığa çok büyük bir motivasyon kaynağı indirmiş aslında. Motive oluyorsunuz. Yani bizim motivasyonumuz Kur'an-ı Kerim, Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam, çünkü tebliği ve tebyini Efendimizdedir. Ben onunla motive oluyorum. Seni daha yüksek bir ahlaki şuura getirecekse, sen Teala'yla devam et kardeşim. Ama ben de Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam'la giderken, neden senin yol arkadaşın bu diyemezsin? Hani burada mantık hatası yapmış olursunuz. Birbirimize hür davranmamız lazım. Senin dinin sana, benim dinim bana; senin güzelliklerin sana, benim güzelliklerim bana… dememizi bilmemiz lazım. Çok da tevazuyu arttırıp kibre çevirmememiz lazım.
Özge Özkul: Benim merak ettiğim noktalardan biri de şimdi bu hafızlık gibi süreçlerde eğitim aslında adı altında diyoruz biz zaten… Aileler genelde, işte kendi yapamadıklarının çocukları da yapsın gibi bir hisse kapılıyorlar. Sizde böyle bir his oldu mu?
Muharrem Cirit: Şimdi, benim kendi yapamadıklarım, başaramadıklarımın kızımın başarması gibi bir isteğim yok. Az önce söylediğim gibi… Her insanın bir kabiliyeti var. İnsanlar kabiliyetleri nazarınca hareket etmeliler. Şimdi ben çocuğumun çocukluğunda, bir baba olarak, küçükken karakterim, kabiliyetlerim analiz edilseydi daha farklı olabilirdi. Bilemiyorum ama tabii buradaysak, eğer Allah'ın bize tayin ettiği zaman, mekân, durum en güzelidir. Bunu hiç kendi içimde irdelemem. Çünkü Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam'ın bulunduğu sokağın taşının üzerinde olup, muhafaza Ebu Cehil'in yanında olmak da olabilirdi. O nedenle hamd ederim Allah'a ki, İslam coğrafyasında büyümüşüz. Ama benim kızımdan beklentilerim ya da oğlumdan beklentilerim, benim başaramadıklarım değil. Onların kendi iç dünyalarında başarmak istediklerine yardımcı olmak. Kızım hâkim olmak istiyor mesela. Hâkim bir hanım olmak istiyor. Neden olmasın? Hafızlığı buna engel değil. Tam aksine hafızlığı, stres yönetimi, zaman yönetimi ve kelime dağarcığının genişlemesiyle hitabının da güzelleşmesi sebebiyle, verilen kararlardaki direncini artırır. Çünkü bizim okuduğumuz, az önce söylediğim gibi, Kitab-ı Kerim'de en güzel motivasyonu, en güzel bilgiyi, en güzel isabeti bulabilirsiniz. Okuyacağı bölüm, hakimelik inşallah nasip olur. Orada da kendi inandığı değerler ışığında, adalete en yakın şekilde durabilecekse, ona da varım. Ama yoksa bizim baskımızla yapılacak bir şey değil. Çünkü bu gerçekten karar vermekle alakalı.
Mücahit Demir: Muharrem abinin dediği gibi, bu bizim vermiş olduğumuz kararla alakalı bir durum değil. Zaten eşim hafız, annesini sanırım rol modeli aldı. Kendisi karar verdi. Hatta annesinin onu caydırma istemesine rağmen, hani "Kızım bak hafızlık zordur, yapamayabilirsin, yapmak zorunda değilsin." Demesine rağmen, tamamen kendi kararıyla bu yola çıktı. Bize de desteklemek düştü. Bundan sonraki karar vermiş olduğu şeylere de biz aynı yerde olacağız inşallah. Yani içinde, dünyasında kurmuş olduğu, gelmek istediği yer neresi ise biz sonuna kadar destekleyeceğiz inşallah. Allahu Teala da onun başarılarının devamını getirir.
Özge Özkul: O zaman Zümra, senden dinleyelim olur mu? Nasıl karar verdin, ne hissettin, nasıl ilerledi süreç? Biraz anlatır mısın?
Rukiye Zümra: Benim annem çalıştığı Kur'an kursunda hocalık yaptığı için ben okuldan sonra ilkokulda falan yanına giderdim. Hep öğrencileriyle oyunları, ders çalışması çok hoşuma giderdi. Sonrasında annem bana bir kere demişti ki 4. sınıfta hafızlık hazırlık varmış, gitmek ister misin? Ben de çok istediğim için annem beni yazdırmıştı. Orada bir hazırlık gördüm. Sonrasında okula geçtim, Kız Kur'an kursuna. Orada da annem, yine oraya geçmeden önce, "Sayfaların çoğalıyor. İstersen yapmayabilirsin. Bu zor bir süreç." Dedi. Ama ben azmettim. Annemin desteği, hocalarımın, babamın da desteğiyle hafızlığımı bitirdim.
Özge Özkul: Çok güzel. Tebrik ediyorum seni gerçekten. Peki hiç böyle yorulduğun anlar oldu mu? Yani sıkıldığın, yorulduğun anlar olmuştur. Orada nasıl motive ettin kendini? Nasıl yaşadın? Nasıl ilerledin? Belki seni izleyenler buradan ilham alacak. Ne söylemek istersin?
Rukiye Zümra: Benim hep hayalimde hafız olduğumda ahirette anneme babama taç takacağım vardı. Hep orayı hayal ederdim. Annem de hep öyle derdi yani. Hocalarım biraz beni motive ederdi. Öyle o motivasyon ile ilerledim.
Hümeyra: Yani küçükken, 4 buçuk yaşındayken zaten Kur'an kursuna gidiyordum orada. İlk orada Kur'an'ı öğrendim. Yani ilkokulda falan da hafız olmak istiyordum ben zaten. Ondan sonra gittiğim okulda hazırlık, hafızlık hazırlık diye bir şey vardı. Ben oraya yazıldım ama ben 3 ay sonra geldim diğerlerinden. Ama çok şükür yetişebildim. Benim hafızlık sürecim zor geçti biraz. İşte benim ikilere kadar çalıştığım falan da oldu. Annemle beraber çalışıyordum. Hocalarım falan çok destek oldular bana. O yüzden çok teşekkür ediyorum.
Özge Özkul: Peki ailedeki ortamınız nasıldı? Oradaki ortam nasıl etkiledi sizin bu sürecinizi? Zümra, sen.
Rukiye Zümra: Benim ailemde çoğunlukla hafız var zaten. Onda da zaten, annemle 5'ten sonra hep evdeyiz. Çok dışarı da çıkmıyorduk. Ben biraz zor yapıyordum. O yüzden annem, ailemdekiler destekledi beni. Yani çok misafir olmadı evde ya da gezmeye oturmaya gitmedim bir yıl sürecinde. Sonrasında da hafızlığımı bitirdim.
Özge Özkul: Peki sürekli ezber yapıyorsun değil mi evde? Orada ailen, annen vesaire çok yardımcı oluyordu sana. O süreç nasıl ilerliyordu mesela? İşte yemek yaparken ezber yapıyor muydun? Ne bileyim hani böyle bu tarz şeyler var mıydı?
Rukiye Zümra: Ben ders yapayım diyen annem bana hiçbir şey yaptırmıyordu, daha doğrusu.