Kalemi zirvedeyken bırakan 11 usta yazar
Yazmak dünyanın en zor işlerinden biridir. Bu zor işi ustaca icra eden yazarlar, bazen herhangi bir nedenle kalemi bırakır. Bu durumun ardında ise Bartleby Sendromu yatıyor. Bartleby Sendromu, yazarlık hayatının zirvesindeyken susmayı tercih eden ve bir daha asla yazmayan, eser vermeyen yazarları nitelemek için kullanılıyor. Behçet Necatigil'in dediği gibi "yazmayı süresiz erteleyen" yazarları sizler için derledik.
"Bir yabancıdan daha yabancı yaşıyorum."
Hastalığına kadar dünyadaki en başarılı romanlardan birkaçına imza atmayı başaran yazar, tutkulu bir aşık olmasının yanında insan zihnini ele geçiren ve büyük bir kuşku ile dolduran karakter yaratımlarının da sahibiydi.
Öldükten sonra hak ettiği değeri ancak görebilen Kafka, dünyanın karmaşıklığı karşısında insanın umutsuzluğunu yapıtlarında güçlü bir biçimde yansıttı. Esrarlı bir dünyanın saplantısı arasındaki çekişmelerini anlatan yazar, dünyadaki en başarılı romanlardan birkaçına imzasını attı.
Kafka, karakterleri gibi hep varoluşsal sıkıntıyı yaşadı ve yazmanın yetersizliğini imâ etti. "İnsanlar ne kadar yürürlerse, varış noktasından o kadar uzaklaşırlar." diyordu.
Artık yazmak istemediğini ve ölmeye karar verdiğinde yazım hayatına nokta koyar ve yazar en yakın arkadaşı aynı zamanda yayıncısı olan Max Brod'a tüm yazılarını emanet edip onları yakmasını ister. Fakat Max Brod o yazıları yakmayacak ve dünya edebiyatına Kafka'yı armağan eder.
"Hayat doğarken kaybedilmiş bir savaştır."
Ama gene de herkes sevdiğini öldürür,
Bu böylece biline,
Kimi bunu kin yüklü bakışlarıyla yapar,
Kimi de okşayıcı bir söz ile öldürür,
Korkak, bir öpücükle,
Yüreklisi kılıçla, bir kılıçla öldürür!
Modernist edebiyatın öncülerinden biri sayılan İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair Oscar Wilde, bir otel odasında yaşama veda etti.
Çarpıcı olduğu kadar komik söz oyunlarıyla örülü bir konuşma retoriği geliştirerek kendine özgü özdeyişler, parlak nükteler, şaşırtıcı paradokslar üretirdi.
André Gide Oscar Wilde'ın yaşamının son günlerini şöyle anlatıyor:
"Bir akşam bulvarlarda G. İle dolaşırken adımı işittim. Döndüm, Wilde'dı. Ah! Ne kadar değişmişti. "Oyunumu yazmadan gelirsem, insanlar beni yalnızca forsa olarak görür" demişti. Oyununu yazmadan ortaya çıkmıştı; birkaç kapı yüzüne kapandığından hiçbir yere girmeye çalışmıyordu, aylak aylak dolaşıyordu. Dostları birçok kez onu kurtarmaya çalışıyor, Wilde kısa süre sonra kaçıyordu. Yine Paris'e geliyordu. Wilde, G. ve bana iki kokteyl söyledi. Ben Wilde'ın karşısına oturacakken, bu hareketime kırılarak yanındaki sandalyeyi gösterdi: "Şuraya, yanıma oturun, o kadar yalnızım ki artık!"
Giyimi hala özenliydi ama artık şapkası eskisi kadar pırıl pırıl değildi. Gururlu olmaya çalışarak sözlerini sürdürdü: "Ben bir zamanlar Verlaine'le karşılaştığımda ondan utanmazdım. Zengindim, mutluydum, ünlüydüm ama onun yanında görünmek benim için bir şerefti…" Sonra birden farklı bir havaya büründü, esprili olmayı, şakalaşmayı denedi; iç karartıcıydı. Bu karşılaşmanın anısı bana müthiş acı veriyor.
Oscar Wilde yazıyı bırakmasını şu sözlerle açıklar:
"Yaşamı tanımadan önce yazıyordum; şimdi yaşamın anlamını bildiğim için yazacak bir şeyim yok."
Çavdar Tarlasındaki Çocuklar, Salinger'ı dünya çapında üne kavuşturan, 16 yaşındaki buhranlı bir gencin 3 gününü anlatan roman, edebiyat dünyasının şüphesiz en önemli ve en tartışmalı eserlerinden birisi.
Aralarında bu kitabının da bulunduğu başyapıtlar veren J. D. Salinger, son kitabından sonra 45 yıl boyunca tek bir satır bile yazmadı. .D. Salinger, dünyaya öfke duyan bir yazardı. Röportaj da vermeyerek izini kaybettiren yazarın saplantılı okurlar ve hayran kitlesine sahipti. Bunlar kendisini bulmak için dedektif bile tutmuştu.