Yazarların az bilinen çocukluk anıları
Edebiyatımızın usta kalemlerinin anıları yaşadıkları döneme ışık tutuyor. Yol gösterici konuma gelen yazarlar, bu aşamaya gelene kadar çocukluklarında hangi idealleri taşımış, hangi engelleri aşmıştı? İşte Ahmed Cevdet Paşa'dan Necip Fazıl'a kadar edebiyatımızın usta kalemlerinin çocukluk yıllarına dair az bilinen anıları...
Önceki Resimler için Tıklayınız
◾ "Altı yaşındayım. Bir gün evde büyük bir hazırlık başladı. Her taraf silindi, süpürüldü, masalar, koltuklar yerlerini değiştirdi. Evin erkekleri yeni elbiselerini giydiler. Ablama da bana da gayet süslü, ipekli entariler giydirdiler, başımızı örttüler. Meğer komşulara ziyafet verilecekmiş. Gerçekten öğleye doğru kapılar açıldı, eller tespihli, çoğunun başı sarıklı, koca koca efendiler gelmeğe başladı. Yemekler yendikten, kahveler, çubuklar içildikten sonra ablamla beni ellerimizden tutup misafir amcaların yanına götürdüler. Salon hep az konuşur, çok düşünür, temiz yüzlü erkeklerle doluydu.
◾ En evvel başköşede oturan sarıklı hocadan başlayıp bütün misafirlerin ellerini öptük. Kimi "Çok yaşa kızım!" dedi, kimi yalnız arkamızı sıvadı. Bu iş de bittikten sonra bizi köşedeki hocanın önüne oturttular. Hoca ile bizim aramızda mini mini, üstü şal örtülü bir rahle vardı. Hoca, rahlenin üstünde duran az yapraklı bir kitabın ilk sahifesini açtı. Şehadet parmağını sahifenin başını kapayan, karışık bir sayfanın üstüne koydu. Biz de bu kalın sesini takip ederek "Besmele" ve "Elif" dedik.
◾ Ablam değil amma ben ilk defa o gün okumağa başladım. Çünkü o daha evvel mektebe gittiydi. O zaman Beşiktaş'ta oturuyorduk. Evimiz haremli seramlıklıydı. Hoca her akşam eve gelirdi. Biz selamlığa geçer, rahlenin üzerine oturur, dersimizi okurduk.
◾ Asıl mektebe başlayışım bundan sonra gelir. Çünkü mektepten önce evde okumaya başlamıştık. Bu bakımdan iki defa mektebe başladım sayılır.
◾ Bu başlayış ilkinden daha şatafatlıdır: Güneşli bir gün, Beşiktaş'ta Uzuncaova ilk mektebin talebesi bizim evin avlusuna dolmuştular. Aşureler yendi, paralar dağıtıldı. O sırada biz de iki örgü saçımızı önümüzde sallandırırdık, başımıza işleme taktık, çocukların arasına katıldık. Ve hep beraber tabur halinde sokağa çıktık.
◾ Büyük çocuklar taburun önünde, "Şol cennetin ırmakları akar Allah deyü deyü!.." diye ilahi söylüyorlar, küçükler de arkada sırası geldikçe "Aaaamiiin!" diye bağırıyorlardı.
◾ Ablam ilahicilerin, ben amincilerin arasındaydım. Arkadaşlarım âmin derken açılan ağızlarına bakarak onlar gibi bağırmaya çalışıyordum.
◾ Böylece âminler diyerek, ilahiler söyleyerek Beşiktaş sokaklarının tozunu kaldıra kaldıra mektebe vardık...
◾ "Şimdi teselli muhitinden ne kadar uzak bulunduğum annem, dünyada yegâne sevdiğim bu muhterem vücut; işte hatırlıyorum, on beş sen evvel beni ilk sabah namazına kaldırmıştı. Galiba yine böyle bir kıştı. Onun odasına bitişik olan küçük odamdaki küçük karyolamda uyurken sert ve şefkatle bir öpücük alnımı okşayan nazik elleriyle nazik ince parmaklarıyla saçlarımı tarayarak:
◾ 'Haydi, Ömerciğim kalk" demişti, "Kalk, haydi yavrucuğum.'
Ben gözlerimi açmıştım. Köşedeki küçük yazıhanemin üzerinde yanında küçük gece kandili- ah bunu unutmam, bu bir kedi kafasıydı- iki pencereli olan odamın beyaz, muşamba perdelerinin esmerliklerini aydınlatıyor ve yeşil camdan gözleriyle bakıyordu."