Nurullah Genç Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Nurullah Genç Sözleri ve Alıntıları
"Yağmur" şiiriyle ismini geniş kitlelere duyuran Nurullah Genç, geniş imge denizinin içinde sebatkar bir şiir işçisidir. Şiirleri ile genç nesli yakalayabilmiş az sayıdaki modern şairden olan Genç, şiire yüklediği ilahi anlam ve sanatsal dokunuşlar ile öne çıkıyor. Bugüne kadar yazdığı eserler Nurullah Genç sözleri ve Nurullah Genç şiirleri başlıkları ile aratılan şairin en bilinen şiirlerini sizler için derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Uzak Beyaz Bir Hayal Tutuyor Ellerini
Ellerin son gemiden artakalan bir hüzün
Bir vadiyi çoğaltan saf suyu sessizliğin
Erimeyi bir kalbin dergâhında öğrenmiş
Bir gecenin nabzında damlamıştır yerlere
Belki son meddücezir vaktidir denizlerin
O hangi aynalardan çıkıp gelmiş ansızın
Sen hangi dağ başında bırakmışsın ruhunu
Şimdi yalnızlık için kan döküyor gözlerin
Artık duymuyor seni fırtınalar, bulutlar
Sözlerin bin bir çeşit alevlerle yanıyor
Sen O'nda unutulan resimlerin matemi
O sende her çiçeğin yüzüyle uyanıyor
Uzak beyaz bir hayal tutuyor ellerini
Irmağı yatağından ayırdıysa karanlık
Su şimdi kahra giden yolların ayrımıdır
Bir fidan gülümsüyor; kökleri yüreğinde
Bu fidan o titreyen ruhundan gayrı mıdır
Bir fidan, dallarında asılı kirpiklerin
Bir fidan, gövdesine gözbebeğin gömülü
Bir fidan, kabuğunda gülbaharı taşıyor
Bir fidan, ardı sıra sefiller ağlaşıyor
İstenmeyen birisin şimdi doruklar kadar
Oyuncak bekleyip dur yetim çocuklar gibi
Bilmiyor ki, senin de görünmez bir günün var
Uzak beyaz bir hayal tutuyor ellerini
Nurullah Genç
Gözlerin Çağırıyor Beni
Sevdalı sular süzülüyor aynalardan
damlacıklarında hicranlı yüzün
ben kapıları aldatıyorum gün be gün
sen pencereleri
ben denizlerin koynunda martılara yalanlar söylüyorum
sen gemilere
sonra liman bilmez korsanlara terk edip
ıssız adalara sürüyorsun ellerimi
gitmek istiyorum çakıp da kaybolan şimşekler gibi
gel gör ki, önümde hatıralar mahzeni
parmak uçlarımda paslı çiviler
bütün zindanları yıkarak birer birer
gözlerin çağırıyor beni
gözlerin en soylu atların koştuğu bir bahar gezegeni
çeşmelerin bakınca gülümsediği
ırgatların göklere yöneldiği
Latince bilenlerin nergis akşamlarında
göllere meydan okuyup
kıyısında şarkılar dinlediği
tutkular değirmeni
inciterek aşk kitaplığındaki bütün harfleri
kirpiklerinde efsane şairlerin mağrur kalemleri
gözlerin çağırıyor beni
kaşlarının cilveli bir ahu gibi
ömrümüze düştüğü günden beri
köleleri ağlattın ey sevda semenderi
adı konulmamış yıldızlardan koparak
vadilerde biriken yalnızlığım
kalbimi avuçlarına almış
tutuyor sana doğru
çölde bir kuyuya mı bırakayım ellerimi
geceye otağ mı kurayım buzullar ortasında
ne yapayım bilmiyorum ey acılar bedesteni
biraz ateş ve hüzün
biraz köpük ve leylak
gözlerin çağırıyor beni
gittim son ışığından bakışlarının
kırdım kanatlarını bin bir gece masallarında
zümrüdüanka kuşlarının
şimdi nasıl da yürüyorum dağlara karşı farkında mısın
umursamıyorum boğazımda düğümlenen yolları
bulutları susturuyorsun söylemesinler diye
turnaların toprağa dökülen definelerini
damıt kalbini kuşkulu yokuşlardan
kurtul karanlığından fotoğrafların
her köşede o isyan, o intihar cinleri
her menzilde leylayı küçümseyen gölgeler
ne seni görüyorum hayatın boşluğunda
ne de son anlarında resmini büyütüyor
yokluğunla savaşan intihar temrinleri
gizlenme ardına fesleğenlerin
bahaneden bıkmıştır bezirganlar, mevsimler
unutulmuş sancılı haykırışlar uğruna
derinden ve telaşsız bir uyanıştır şiir
bu yüzden zehre batmış urganlar gül kokulu
bu yüzden gözlerine ayarlıdır saatler
o öpüp okşadığın yaprak düştüyse şimdi
kim bilir hangi zaman gönlüme uğramıştır
kollarına aldığın mutluluk servileri
bana dokunduğunda sessizce ağlamıştır
simyası bozulduysa dilimin, kelimeler
bir volkandan geriye kalan ırmaklar gibi
bilinmez ki nereden akmıştır yüreğime
geçerek en azılı köprülerden, duraksız
varmak için sevdanın tükendiği ülkeye
duygularına ölüm yüklüyorum ömrümün
yaklaştığım her sahil tutuyor ellerimi
mor bir yangın, hercai dalgalar, kum taneleri
haramiler iniyor dağlardan apansız
ardımsıra gölgeler, gökkuşağı
rengarenk uçurtmalar gibi kaplıyor göklerimi
gözlerin çağırıyor beni
oysa ben hiç görmedim dünyada gözlerini
takılmadım engellerine nilüfer bakışlarının
bir ses beklediysem yankılansın diye evrenimde
kalbinden benim adıma
sevdalı bir vuruşun özlemiydi süsleyen
sokaklarımı, şehirlerimi
gözlerin çağırsa da beni
çağırmadan kalbin çatlayan gözlerimi
görmeden ellerinde hangi toprakların yayılıp
hangi tohumların yeşerdiğini
tutunmayacağım zamana dilenci gibi
hala uzaklardan işaret parmağıyla
gözlerin çağırsa da beni
gidiyorum; adımlarım ölümlü güz kefeni
Nurullah Genç
15 TEMMUZ DESTANI
Selâm Fetih burcunda dirilen yiğitlere
Ölüm yine vîrândır ve ândır şimdi ölüm
Selâm, kıyam vaktinde vurulan yiğitlere
Şehâdet ufkunda kan revândır şimdi ölüm
Selâm, eğilmeyip de kırılan yiğitlere
Zâlimlere "Dur" diyen isyanımız bir bizim
"Ya Allah" nidâsıyla devirdik tiranları
Devlere mezar olan destânımız bir bizim
Bir ihtilâl gecesi meydanlara yürüdük
Gökyüzü alev alev yağınca üstümüzden
Tekbirlerle çoğalıp sonsuz yâre yürüdük
Yürüdük salâ vakti karadan ve denizden
Karanlığa kalbine âşikâre yürüdük
Bin bir çiçekten gelen dermânımız bir bizim
Bir hilâl bestesidir ruhumuza dokunan
Meş'alemiz, o kutlu fermânımız bir bizim
Şehîdler diyârında parlayan nûrdur vatan
Vardık mı üzerine, demirden dağ yıkılır
Yüzünde ay ışığı yine mağrurdur vatan
Târih tebessüm eder, bu vahşî çağ yıkılır
Bayrağı kanımızla yıkanmış surdur vatan
Derdimiz dîvânedir; ozanımız bir bizim
Düşlerimiz parlıyor mehtâbında ülkemin
Direnişe çağıran ezanımız bir bizim
Mekân bize mühürlü, zaman deryâdır bize
Suyundan içiyoruz ilâhî bir sebîlin
Mâverâ meftûnuyuz, hayat rüyâdır bize
Yine bir Kerbelâ'dır mazlumun kanı, bilin
Sanmayın, sultân olan fâni dünyâdır bize
Hangi denize varsak limanımız bir bizim
Kuyusunda Yûsuf'uz yeryüzü mahşerinin
Nemrutları deviren îmanımız bir bizim
İhânet en muammâ mihveridir Haçlı'nın
Zamana gül şerbeti içirmenin vaktidir
O esrarlı gölgeler neferidir Haçlı'nın
Yürekten ebâbiller uçurmanın vaktidir
Bu en derin, en kahpe seferidir Haçlı'nın
Nice bin yıldan gelir, dîvânımız bir bizim
Kardeşlik en mukaddes şânımızdır bu yerde
Sevincimiz leylâdır, şivanımız bir bizim
Onlar tuzak kurarlar Rabbim, bozar gideriz
Döner gibi düğünden, haykırır gibi toydan
Ne şüpheye düşeriz, ne ah-ü zâr gideriz
Gideriz, dağlar gider; dile gelir de meydan
Bin yılın destânını böyle yazar gideriz
Mesâfeler ne yapsın, her ânımız bir bizim
Serden geçeriz lâkin geçmeyiz ülkümüzden
Kitaplar kitâbıdır, Kur'ânımız bir bizim