Milli Eğitim Bakanlığı'nın önerdiği kitaplardan 10 alıntı
Birçoğumuzun yol arkadaşı olan kitaplar, geçmişten günümüze bilginin en önemli kaynağıdır. Zamana meydan okuyan ve insanların aklından çıkmayan bu eserler sayesinde insanlar yeni bir dünyaya doğru yelken açar. Milli Eğitim Bakanlığı da bu yoldan hareketle öğretmenlere okumaları için bir kitap listesi hazırladı. Fuat Sezgin, İsmail Gaspıralı, Rasim Özdenören gibi önemli isimlerin yer aldığı bu liste, başlı başına birer hazine değerinde...
Önceki Resimler için Tıklayınız
Reşat Nuri Güntekin 1928 yılında yayınlanan bu eserinde; çalışkan başarılı fakat zaaf gösterenlere karşı acımasız olan Zehra Öğretmen ile babası Mürşit'in bakış açılarından dramatik yaşam öykülerini anlatıyor.
Yazar, cumhuriyet öncesinde yeni mezun, idealist genç bir mülkiyelinin iş ve sosyal yaşamdaki çatışmalarını ve uyumsuz ilişkilerini anlatırken, dönemin memuriyet yaşamına, köhne yapısına ait önemli ipuçları da veriyor. Şehirden kasabalara sürüklenirken, ardında birer birer ilkelerini de bırakan genç adam hatalı bir evlilikle korkunç bir sona doğru sürükleniyor.
Acı ve sefaletle dolu ortamdan tesadüfle sadece kızı Zehra'yı kurtarabiliyor. Acımak; aile içi ilişkileri ve sorumluluklarını, adeta ders verir gibi gözler önüne seriyor.
Türk eğitim tarihinin en orijinal girişimlerinden biri olan Köy Enstitüleri, üzerinde konuşulması ve yazılması tabu sayılan konulardan biridir bir bakıma. Kemal Tahir, "Bozkırdaki Çekirdek"te, diğer romanlarında da yaptığı gibi bu tabuyu yıkmaya çalışarak Türk toplumunun Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanırken bazı devrimleri yukarıdan aşağıya uygulamak zorunda kalışını gözden geçirir.
Enstitücülerin çevreden topladıkları yirmi iki çocuk ile başladıkları çalışmalar, köy çocuklarının aza kanaat ve çile çekme gücü alabildiğine sömürülerek sürdürülür. Ancak öğretmenlerin köylülerle olumlu ilişkiler kuramamaları yüzünden, zaten temelde köyün sosyo-ekonomik yapısına ters düşen uygulama zaman zaman çatışmalar doğurur
Kemal Tahir, Köy Enstitüleri'nin uygulama üzerine görüş ve tenkitlerini roman kahramanlarından müfettiş Şefik Ertem aracılığı ile sürdürür. Buna göre Enstitüler CHP düşüncesini ve iktidarının rahatça sürdürülmesi için kurulmakta, rejimin köyden çıkıp köye yönelecek bekçileri yetiştirilmek ister. Ancak geçmişinde alabildiğine hür bir düzen içinde yetişmiş olan Anadolu köylüsü yapısına yabancı uygulamaların baskıcı tatbikatına karşı direnir. Bu direnişler Batılılaşma hareketlerinin devlet tarafından yürütülmeye başlandığı tarihten itibaren içe dönük bir tavırla, kendi kabuğuna çekilme yolu ile gerçekleşir. Tohumun toprağa düşüp yetişmesi, filiz vermesi söz konusu olamaz. Aksi takdirde çıkan filizler budanacak çekirdek de çürüyüp gidecektir.
Nisan 1965'te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen "Bozkırdaki Çekirdek", dünya eğitim tarihinde de reform olarak değerlendirilen Köy Enstitüleri'ni anlamamıza da yardım edecek bir Kemal Tahir klasiği…
Avrupalılar bilgi ve teknolojiyi İslam dünyasından almış ve geliştirmiştir, İslam dünyası ise eskisi kadar bilime ve eğitime önem vermediğinden gittikçe geri kalmış, eski parlak günleri unutmuş ve karanlığa gömülmüştür. O halde, zaten Müslümanların malı olan bilgi ve teknolojiyi Avrupalılardan geri almak, kafirleşmek, Hristiyanlaşmak, Müslümanlıktan uzaklaşmak olarak görülemez.
İsmail Gaspıralı'nın bu eserinde eğitim hususunda çeşitli makale ve kitaplarında ifade ettiği görüşler bir araya toplanmıştı. Bu eser, İsmail Gaspıralı'nın eğitim konusuyla alâkalı olarak ve usûl-i cedit fikri etrafında şekillendirdiği düşünceleri ihtiva eder.
Gaspıralı külliyatının sonuncusu olan bu kitap, millet şuurunun kazanılmasında eğitimin ne kadar ehemmiyetli bir rolü olduğunu ortaya koyar. O, millî ve manevî değerlerle insanlığın ortak eserleri olan medenî vasıtaları birbirinden ayırmıştır. Hem Batı'nın teknolojisini almamızın lüzumuna hem de millî kalmamızın imkân ve zaruretine inanmıştır.
Gaspıralı, birçok aydının Batı'da gördüğü her şeyi sorgusuz sualsiz almak gerektiğini düşünmesine karşılık, bizim "biz" olarak kalmakla da modernleşebileceğimizi ileri bir görüşle ifade etmiştir. Bu ileri görüşlülüğün ve medeniyet anlayışının bir diğer tezahürü de, Gaspıralı'nın, kadınların cemiyet hayatına sokulmadığı o dönemde, onları medeniyetin vücuda getirilmesinin ihmal edilemez bir unsuru olarak görmesidir.
Eğitimin fert ve cemiyet hayatındaki müspet ve vazgeçilmez fonksiyonunu ifade eden ve bu hususta herhangi bir sınırlama tanımayan Gaspıralı'nın görüşleri bugüne de ışık tutabilecek mahiyettedir.