Kıyafetname ve fizyonomiden doğan insan tanıma şifreleri
"Yüzünde nur var", "Maşallah, yüreğinin güzelliği gözlerine yansımış.", "Avuç içinde ben olan cömert olur." gibi birçok cümle var hayatımızda. Özellikle tanışmaların ilk izlenimlerinde merakla inceleriz karşımızda kim varsa. Dedektifler de bu yöntemi kullanırdı. Hatta ölüm anındaki yüz ifadesinden çıkarılan sonuca tıpta "Hipokrat maskesi" adı denir. Bu durum edebiyatımızda Kıyafetname, bilimde fizyonomi olarak karşımıza çıkar. İşte, insan tanıma şifreleri hakkında bilinmeyenler…
Önceki Resimler için Tıklayınız
İnsanların fiziksel özelliklerinden ahlakî ve karakteristik özelliklerine dair çıkarımlarda bulunan "kıyâfet ilmi" Türk edebiyatına İslâmiyet sonrası dönemde girmiş ve bu türde birçok eserler verilmişti. Batı kültüründe "fizyonomi" doğu kültüründe ise "ilm-i firâset" olarak adlandırılan ilim kapsamında yer alan kıyafetnameler, kültürel yaşantımızda kendisine yer buldu.
Fizyonomi sistemli olarak, ilk kez Çin'de oluştu. Çinliler yüz okumaya "Mien Shiang" ismini verirler. Eski Çin Yüz Okuma uzmanlarına göre yüzü oluşturan unsurlardan beşi çok önemliydi. Kaşlar, burun, ağız, gözler ve kulaklar. Bu organlardan birisinin bile dengeli biçimde olması on yıl mutlu yaşam anlamına geliyordu.
Fizyonomi ile ilgili bilgilere Hipokrat, Aristo ve Platon gibi eski Yunan düşünürlerinin eserlerinde rastlanır. Aristo, fizyonomiyi kişilerin ruh halini öğrenmek için kullanırken, Hipokrat bu usulle hastalara teşhis koyar. Birtakım hastalıkların teşhis ve tedavisinde kıyafet ilmine göre insanları sağlık ve mizaç bakımlarından kan, balgam, safra, sevda şekillerinde dört tipe ayırmıştı. Onun ölmüş insanın yüz şeklini tasvir edişi bugün de doktorlar tarafından "Hipokrat maskesi" olarak kullanılıyor. Calinus (Galein) de, mizaçları demevî, safravî, balgamî ve melankolik olarak sınıflandırmıştı.
Aristo nun "De Natura Animalium" (1. Kitap) isimli çalışmasında beden ve yüz yapısı ile insanın karakter özellikleri arasında bağlantı kurulur. Aristo'ya göre, insanın beden ve yüz yapısının belli bir hayvana benzemesi, onun karakter özelliklerini ortaya koyar. Aristo insanın yüz yapısı, gözleri, alnı, kafa yapısı, derisinin rengi, saçının rengi, gözünün rengi, bedenin tüy örtüsü, sesinin tonu, yürüyüşü, beden hareketleri, bakışları, boyu ile ilgili karakter özelliklerini hayvanlardaki benzer özelliklerle kıyaslar.
Aristo'nun yöntemi uzun müddet kendinden sonraki bilginler için bir kaynak oldu. Aristo, daha sonra devamcıları Polemon ve At-hamanti fizyonomi yöntemiyle kendi dönemlerinde yaşamış birçok şahsın karakter özelliklerine ilişkin yazılar yazmışlardı.
15'inci ve 16'ncı yüzyıllardan itibaren fizyonomi kişilerin karakter özelliklerinin belirlenmesinde sıkı bir şekilde kullanılmıştı. Fizyonomi; doktorlar, din görevlileri, filozof ve hâkimlerin başvurdukları bir yöntem olmuş ve büyük toplumsal bir ilgiye odak konusu oldu.
17'nci yüzyılda engizisyon mahkemeleri yüz ve beden yapısına göre "gerçekliği" tespit ediyorlardı. Buna göre de, fizyonomi; kehanet, falcılık, astroloji vs. ile sıkı bir şekilde kullanılıyordu.
Fizyonomi alanında Avrupa'da bu konudaki önemli gelişme Johann Caspar Lavater'in çalışmaları sonucu gerçekleşmişti. Lavater'in ve ondan sonra Franz Jozef Gall'ın söz konusu incelemeleri Avrupa'da bu konu üzerine büyük tartışmalara yol açtı.