İnsanlık belleğinin kaynakları: 'Mitolojik hayvanlar'
Mitoloji; insanlık tarihinin geçmiş deneyimlerini sakladığı karanlık labirentlerden bugüne ulaşan kahramanların, sıradan insanın, kralların, savaşçıların, tanrıların, ozanların, tarihçinin, iyinin ve kötünün başımız sıkıştığında bize yazacak yeni kaynaklar sunmak için hazır beklemesidir.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Eski Türk mitolojisindeki en önemli hayvandır. Türkler, kendilerinin kurttan geldiğine ve seferlerde onlara yol gösterdiğine inanmışlardı. Kurt, devlet ve hükümdarlık gibi unsurların simgesi de oldu. Gök ve yer unsurlarıyla ilgili çeşitli anlamlar kazandı. Birçok Türk-Moğol kabilesi kurt ismini aldı. Avrupa Hunlarına "Kuzey Kurtları" denilmiştir.
6. ve 7. yüzyıllarda kurt-ata inancı önemli bir yer tutar. Taşlar üzerine kabartmalar yapılmış ve Göktürk hakanları, atalarına hürmet etmek için otağlarının önüne altın kurt başlı tuğ dikmişlerdir. Çin kaynaklarında yer, şahıs, kavim adı olarak Fu-li şeklinde geçiyor. Tabgaç hükümdarı T'ai-wu'nun lakabı Fu-li'dir.
Tabgaç ülkesinde kurt dağları, kurt nehirleri ve kurt dağına ait bir sunak bulunur. Kurt, Proto-Türklerde hiçbir zaman totem olmadı. Hun devrinde ata kültünün bir parçası haline gelmiş ve Türk Dünyası'nın çeşitli yerlerinde kaya ve mezar taşları üzerinde kurt motiflerine rastlanıldı. Ayrıca şaman elbisesi ya da malzemelerinde tanrı-kurt tasvirleri görülür.
Geyik, Türklerde kurttan sonraki en önemli hayvandır. Öyle ki Türklerde bir dönem geyik öldürmenin cezası ölüm olurdu.
Geyiğe yüklenen birçok anlam İslamiyet'ten sonra da sürdü.
Bolluk ve bereketin sembolüdür. Kimi zaman yol gösterici kimi zaman mübarek bir binek hayvanı olarak kabul edilir.
Geyiğin adı olan kiyik sözcüğü, genel olarak av hayvanlarını nitelendirmek içinde kullanılır. Bu durum ise, bu hayvanın oynadığı rol konusunda belirsizliğe yol açar. Arkeologlar, bir kurban hayvanı olarak geyiğin atın önceli olabileceğini belirtirler.
At eski Türk Dünyası'nda özellikle insanın ayrılmaz dostu ve savaştaki faydaları ile de kuvvet ve kudret sembolü oldu. At sürüleri ise zenginliğin ifadesi olarak görüldü. At ile gök arasında bir bağlantı olduğu kesin olmakla birlikte bu inancın Türklerde var olması muhtemel. Öyle ki Türk mitolojisinde atın, Tanrı'yı gördüğünden bahsedilir. Yakutların bir efsanesinde anlatılana göre at tanrı tarafından kahramanlara hizmet için gönderildi.
Atlar kahramanları savaşlarda koruyarak onlara yoldaşlık eder. Yenilmeyen, yorulmayan ve insan gibi konuşan bir hayvandır. Şamanlarda ölüm hayvanı ve ruh taşıyıcıdır.
Şamana göğe çıkma olanağı sağladığı için çoğu kere kanatlı olarak düşünüldü. Türkler sonbaharda çayır ve hububatların koruyucusu olan tanrılara at kurban etmişlerdir.
İslamiyet'ten sonra kendisine yeni özellikler eklenen at, Türkler için önemini her zaman koruyan bir hayvan oldu. Ayrıca at, uzun ömür, mutluluk, refah, doğruluk, şöhret, iyilik ve soyun devamlılığının sembolüdür. Ayrıca Kazak ve Kırgızların aş-yog törenlerinde halen at kurban ediliyor.
Ejderha, Türklere Çinlilerden gelen bir motiftir. Büyük olasılıkla Türkler ejderha figürünü ve onunla ilgili tüm tasarımları Çinlilerden ödünç almışlar. Fakat Türk mitolojisi ve sanatında büyük yer tuttu. Türkler, ejdere yilbegen, jilbegen, celbegen demişlerdir. Özellikle bereket, refah, güç ve kuvvet simgesi olarak kabul edilir.
Vücudu balık pulları ile örtülü, ayakları timsah ayağına benzer, kanatlı, kuyruklu, boynuzlu olarak tasavvur edilen bu yaratık, yılanın uzun yaşaması sonucunda dönüşüm yaşamış bir varlıktır.
Bir başka inanca göre ejder, yılanla vahşi mandanın veya ceylanın çiftleşmesinden ortaya çıkmıştır. Kötülüğün sembolü olan ejderhanın efsane ve masallarda yer alan mücadele motifinin en önemli noktası Uzak Doğu oldu.
Ejderha, Ön Asya kültürleriyle ilişkiye geçildiğinde anlamını yitirmiş ve kötülüğün simgesi olmuştur.
Türklerde aslan figürü Budizm'le birlikte görülmeye başlandı. Budizm'de aslan, tanrı sembolü ve hükümdarın oturduğu tahtı simgeler. Pazırık kurganlarından (mezarlarından) çıkarılan taşların üzerinde aslan resimlerinin bulunması, bu hayvanın Türklerde çok önceden bilindiğini gösteriyor.
Aslanın zafer kazanan, iyilik getiren ve aydınlık veren bir hayvan olarak kabul gördü. Savaşlarda kuvveti, zaferi ve iyiliği simgeledi. Türklerde uzun saçın yaygın olması, aslanın yelesinin yiğitlik ve kudret simgesi olmasıyla ilişkilidir.
Aslan tanrısal bir hayvan olarak Batı Türk Dünyası'nda karşımıza çıkıyor. Bu durum Karahanlılarda belirgin bir şekilde görüldü. Uygur ve Oğuz bölgelerinde aslan adını taşıyan çok fazla kişi bulunması, aslanın çok önceden bilindiğinin kanıtı. Aslan, Türk Dünyası'nın belirli bölgelerinde kurdun yerini almış, Türker'in İslam'ı tanımasından sonra da anlamını yitirmemiştir.