En iyi 25 casus romanı
İçinde gizem, suç, şüphe ve sırların olduğu kitaplar, okuyucuyu kendine hapseder. Okumaya başladığınız andan itibaren zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız, yer yer nefesinizi tutacak, yer yer de meraklanacağınız en iyi casusluk konulu roman listesini sizin için derledik.
Toplumların sanatsal, ekonomik ve bilgi düzeyindeki gelişmeleri ile savaş gibi felaket kavramları edebî eserlerde kendine yer buldu. Casus romanlarının edebiyat sahnesinde ortaya çıkışı tam da böyle bir hareketlenmenin meyvesi ile oldu, dünya çapında bilgiye duyulan ihtiyaç ve casusların savaş ortamında boy göstermesi, bu romanların ayrı bir tür olarak oluşmasını sağladı.
Zamanla polisiye romanla iç içe geçen ve popülerliğini yitiren casus romanları, polisiyenin alt dalı gibi kabul edilip casus polisiyesi ismiyle anılsa da aslında iki türün de doğuşu birbirinden ayrıdır
Uzun süre Afrika'da yaşamış olan Richard Hannay İngiltere'ye döndüğünde kendini, tüm Avrupa'yı savaşa sürükleyecek sansasyonel bir komplonun içinde bulur. Dairesinde bir cesetle karşılaşan Hannay'in, hem komplocuların hem de ülkenin polis kuvvetlerinin dikkatini çekmesiyle öykü nefes kesici bir takibe dönüşür.
Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından hemen önceki yaz aylarında geçen Otuz Dokuz Basamak, şimdiye kadar yazılmış en iyi ve en başarılı gerilim hikâyelerinden biri olarak kabul edilir.
Otuz Dokuz Basamak'ın önemi, sadece ilk gerçek casus macerası olması değil, aynı zamanda o dönemdeki sosyal ve politik olayları yansıtmış olmasıdır. Buchan'ın bazı varsayımları bugün sorgulanabilir, ama bu varsayımların o dönemin ve Buchan'ın ait olduğu sınıfın özellikleri olduğu unutulmamalıdır. Otuz Dokuz Basamak birçok kez filme alınmıştır, fakat hala beyaz perdeye ilk aktarımı olan, Alfred Hitchcock'un yönettiği, başrolünü Robert Donat'ın oynadığı siyah beyaz versiyonu en iyisidir.
1960'ların sonuna doğru bir doktora öğrencisi, "casus akademisi" olarak bilinen St. Antony's'den yola çıkarak tez yazmak üzere Moskova'ya gider. Soğuk Savaş'ın, akademik casus raporlarının soğuk ve yanlış dilini bir kenara bırakıp Sovyetler Birliği'ni analiz etmek için yeni bir dil, yeni bir bakış arar. Aradığı bu dili, Lunaçarski'nin ailesinde bulacaktır. Lunaçarski'nin kayınbiraderi ve özel sekreteri Igor Sats'la kurduğu dostluk, Batılı tarihçiye Devrim'in kuşağını tanıttı. Sheila Fitzpatrick, her köşesinde kasvet gördüğü Moskova sokaklarını, Rus romanlarından fırlamış gibi duran olağanüstü portreleri yakalamak için arşınlayacaktır artık.
Conrad, bir casus öyküsü havası taşıyan bu romanında, insan yaşamına belli bir açıdan bakmayı, insan ruhunun derinliklerinde yatan temel gerçeklere inmeyi amaçlar. Conrad için bir romanda geçen olaylar, olayların geçtiği ortamlar, kişiler ve onlar arasındaki ilişkiler, hep bu amacın ortaya konabilmesini sağlayacak biçimde düşünülüp tasarlanmış ögelerdir.
Edebiyat denizinin insan hayatına değmeyen dalgası yoktur. İngiliz edebiyatının köşe taşlarından ve belki de en gizemli yazarlarından Graham Greene, dostu Panama Başkanı'nı ziyaret ederken bir edebiyatçı bakışıyla ülkeyi ve başkanını gözlemler. Bu gözlemlerin bir neticesinden oluşan Generali Tanımak, aslında ülkesinin ve kendi coğrafyasının sorunlarına yerel ve kendine özgü çözümler bulmaya çalışan liderlerin nasıl öldürüldüklerinin geri planına ışık tutmaktadır.
Michel Foucault'nun güç ve iktidar ilişkisini irdeledikten sonra gördüğü çarpıklığı gün yüzüne çıkardığı gibi Greene'de dünya üzerindeki hâkim güçlerin iktidarlarını korumak uğruna Panama'da bıraktıkları kanın izlerini sürer: Bölge için iyi olan kendileri için iyi değildir ve bunun bir hesabı vardır.