Ünlü edebiyatçılarımızın okuldaki başarı karneleri
İlhamın tecellisiyle kelimeler ayaklanır, estetik ahenkle birbiri ardına gelerek edebiyatı oluşturur. Kimisi için ekmek kapısı olan edebiyat, kimisi için de mesleğinin yanında uğraştığı bir hobiden fazlası değildir. "Adam olacak çocuk küçüklüğünden belli olur" ifadesinin arkasından yürüyerek, ünlü edebiyatçılarımızın okul yıllarına döndük.
Ziya Osman Saba, çalışkan bir talebe olmadığını itiraf eder. Lise ve üniversitede sınıfta kaldığı olmuştur. İkmale kaldığı da çok olmuştur. Matematikte ve matematikle ilgili derslerde hiç başarılı değildir. Matematikten daima sınıfın sonuncusu olmuştur.
Bir gün derse kaldırılan bir öğrencinin bilemediği çok basit bir soruyu hocası, "Bunu Ziya bilir." deyip Ziya Osman Saba'ya yöneltir. Ancak, Ziya Osman Saba bu soruyu da bilemez ve sonunculuk rekorunu yine muhafaza eder.
"Geçeceksin, geçeceğim, geçeceğiz Ziya! İkmale kalmak gibi manasız şeyler bizlere mevut daha nice sıkıntıların yanında da hiçtir… Bir çakıl taşı kabilinden bu gibi mânialar bize engel olamaz; daha neler yapacağız Ziya, düşün! Önümüzde daha laakal yirmi sene var.
Çalış Ziyacığım, çalış! Arkadaşına numune olmayı bir saadet bil! Ben de arkadaşlığını hak etmek için, hak etmişsem eğer, onu daima muhafaza etmek için çalışacağım ve ikmal imtihanı günü geldiğimiz yol gibi dönüşte de yolumuz aynı olacak Ziya! Yani muvaffakiyet, muvaffakiyetsizlik gibi ayrı ayrı yollardan yürümeyeceğiz.
…
Senin bir şeyine cidden kızıyorum Ziya! Matematik, fizik, kimya ilimlerini sevmeyen veya onları yapamayanları aşağı görüyorsun ve fizik veya kimya öğrenmekle ancak âlim olunacağını zannediyorsun. Bunlar, kökünden sökeceğin manasız kanaatlerdir. Şiirin zevkini tatmış bir şairin adamın bu fikirler taşıması şiir perisine gizliden gizliye bir hıyanettir. Seni şimdiden ikaz ediyorum ve bir daha böyle şeyler işitmemek isterim."
"Babıâli'de Sabah gazetesinde teknik sekreterliğe başladım. Sezai Ağabey aynı gzetede günlük fıkralar yazıyor. İşe başlayalı bir hafta kadar oldu. Kendimi burada yadırgıyorum. Gururlu, kibirli ve kapalıyım. Durmdan çay içiyor, sıkılıyor ve çalışmayı sevmiyorum. Serbest bir böcek olmak, kırlarda diğer böceklerle gezinirken doymak, barınmak ve giyinmek istiyorum."
Turgut Uyar da hiç çalışkan bir öğrenci olmadığını itiraf eder. İstinasız tüm dersler onu sıkardı. Hele cebir (matematik), fizik, geometri… Buna rağmen nasıl oluyorsa sınıfta kalmazdı.
Edebiyat dersini biraz severdi. Sene başında kitapları alır almaz edebiyat kitabını baştan sona okuduğu için sonraki aylarda onun için edebiyat dersinin hiçbir cazibesi kalmazdı.
20'nci asrın başlarında Galatasaray Lisesi'nde edebiyat, fizik, kimya, tabiiye (biyoloji) ve matematik derslerinden yazılı sınav yapılırdı. Haşim'i yazılı sınav yapan seçici heyet, Sarret, Blanchong ve Perrara isimli hocalardan oluşuyordu. Bu mümeyyiz heyetinin yaptığı yazılı sınavlarda Haşim şu notları alır:
Littérature ( Edebiyat): 6
Science (bilim): 8
Mathématique (Matematik): 3
Necip Fazıl okuma yazmayı büyük babasından öğrendi. Çeşitli okullarda kesintili ve düzensiz bir öğrenim hayatı geçirdi. Bu sebeple de Necip Fazıl'ın öğretim hayatında tembel bir öğrenci olduğu kabul edilir.
Necip Fazıl'ın Paris'teki tahsilini yarım bırakıp döndüğü hakkındaki tüm kitaplarda ve yazılarda kabul edilir. Ancak her şeyden evvel kendi yazdıklarında böyle bir yorumun delili bulunmaz.
Felsefe tahsili için gittiği Paris'te merak edip fakülteye veya sınıfa girdiğini söylemenin bile imkanı bulunmuyor. Zaten kendisi de sokaktan geçmiş ama binanın içini merak etmemişti. Esasen Necip Fazıl, hatırat türünden hiçbir kitabında Paris'teki tahsilinin yarıda kaldığından bahsetmemiştir.