Divan edebiyatının ‘inci’ değerindeki kadın şairleri
Osmanlı döneminde her ne kadar kadın şairlerin şiir söylediği bilinse ve divanları mevcut olsa da altı yüz yıldan fazla süren bir dönem düşünülürse sayılarının bir elin parmakları kadar bile olmadığı malumdur. Geleneksel dönemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebî araştırmalarda adı geçen kadın şair sayısı, bu durumun en önemli kanıtıdır. Peki, çoğu ilmiye sınıfına mensup ailelerin yüksek eğitim almış, yalılarda büyümüş, batı dilleri de dâhil dört beş dil bilen, zekasıyla saray ahalisini bile büyüleyen divan şairi kadınlar kimlerdir? İşte o kadınlar…
Önceki Resimler için Tıklayınız
Ani Hatun, divan şairi ve hattattır.
Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Asıl ismi Fatma'dır. Amasyalı Mihrî Hatun tarafından yetiştirildiği düşünülür.Ani Hatun, kültürlü bir ailenin kızı olarak İstanbul'da doğdu. Akıllı, bilgili ve eğitimli olan Ani Hatun, "Hace-i Zenan (Kadınların Hocası)" lakabıyla anılmıştır. Arapça öğrendi, Doğu ve Batı edebiyatlarıyla ilgili çalışmalar yaptı. Bir divanı olduğu sanılıyor fakat bu divan bulunamamıştır. Usta bir hattat olarak da ün yapmıştır. Bazı araştırmacılar Ani Hatun'un hattatlığının şairliğinden bile üstün olduğunu belirtirler. Yenişehir-Fener'de yaşamını yitirmiştir.
"Feramuş itti hayli dem beni yad itmeden kaldı
Benim çok sevdigim mahzunu dilşad itmeden kaldıNola t'amirine kasd itmese şah-ı cihan banım
Bilür kim hatır-ı viranım abad itmeden kaldı"
Fitnat Hanım, adı 18. yüzyıldan günümüze kadar gelmiş önemli bir kadın divan şairidir. Divan edebiyatında kendinden sonra gelen kadın divan şairleri arasında bir zirve olarak görüldü. Şiirleri kadar nükteleri, kendisi ile Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet çevresinde geçtiği varsayılan latifelerle de tanındı.
Fitnat Hanım,18. yüzyılda İstanbul'da dünyaya geldi. Asıl adı Zübeyde idi. Babası şeyhülislam ve şair Ebuishakzade Mehmed Esad Efendi, annesi ise Mirzazade Şeyh Mehmet Efendi'nin kızı Hatice Hanım'dı.
Pek çok Şeyhülislam ve edebiyata düşkün, şiir söylemeyi seven kişiler yetiştirmiş bir ailede yetişti; edebî muhitlere girip çıktı. Annesinin mensubu bulunduğu Âl-i Feyz ailesinden Rumeli Kazaskeri Derviş Mehmet Efendi ile evlendi. Eşinin şiir yazmasını onaylamadığı ve mutsuz bir evliliği olduğu rivayet edilir.
Nâbî etkisinde şiirler yazdı; gazellerinde Nedim'i hatırlatan şuh ve şen söyleyişler de bulunur. Şiirinin gelişmesinde nazire tarzı önemli yer tutar; altmış bir gazelinden elli ikisi nazire şeklindedir. Bazı gazelleri bestelenerek yaygınlık kazandı.
Oluşturduğu hacimce küçük Divan'ının 20 kadar nüshası İstanbul kütüphanelerinde bulunur. Eser, 1848'de "Dîvân-ı Fıtnat" adıyla İstanbul'da yayımlandı.
Hazırcevaplığı ve irticalen şiir söyleme yeteneği nedeniyle kendisiyle Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet arasında geçtiği varsayılan bazı fıkralar doğmuştur.
1780 yılında hayatını kaybetti. Mezarı Eyüp Sultan Türbesi haziresinde, şadırvan avlusu tarafında ve cüzhane binasının yanındadır.
"Beni derdinle yeter zâr etdin
Yok mu insâfın a zalim söyle
Çeşm-i mestin gibi bîmâr etdin
Yok mu insâfın a zalim söyle"
Divan şairlerinden biri olan Şeref Hanım İstanbul'da doğdu. Şair Mehmed Nebîl Bey'in kızıdır. Soyu baba tarafından Sadrazam Abdullah Nâilî Paşa'ya, annesi Şerîfe Nakiye Hanım tarafından Şeyhülislâm Âşir Efendi'ye ulaşmaktadır. Büyük babası Vak'anüvis Halil Nûri Bey aynı zamanda şairdi. Yakacık semtinin hayatında özel bir yeri olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. Şeref Hanım, Kādirî muhibbi ise de esas olarak Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede'ye bağlıydı. Vefatında Yenikapı Mevlevîhânesi'nde Muhibler Kabristanı'na defnedildi.
XIX. yüzyılın üç kadın şairinden biri olan Şeref Hanım'ın divanında yirmi bir farklı nazım şekliyle yazılmış toplam 4803 beyit tutarında 677 şiir yer almaktadır. Kullandığı nazım biçimleri, ele aldığı konular, dili ve ifade özellikleri bakımından kadın şairler arasında önemli bir yer kazanmıştır. Dili sade ve nazım tekniği güçlü kabul edilen Şeref Hanım divan edebiyatının klasik mazmunlarına ve benzetmelere şiirlerinde yer vermiştir. Divanındaki birçok şiirde zekâsı, esprisi, bazan da bunların altında gizlenen sitem ve hüzün görülmektedir. Devrine göre serbest ve rahat söyleyişleri garip karşılanan şairin Nedîm tarzı şuh ve şen söyleyişlerinin yanı sıra Nâbî ve Koca Râgıb Paşa tarzında hakîmâne beyitleri de vardır. Daha çok felekten şikâyet, kadere rıza, ehl-i dilin dünyada rahat yüzü görmemesi gibi konuları işlemektedir. Şeref Hanım'ın divanında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye dair altı manzumede yetmiş kadar beyit yer almaktadır. Ayrıca muhibbi olduğu Kādirî tarikatının kurucusu Abdülkādir-i Geylânî'ye ait dört manzumesi vardır. Bunların yanında Şeref Hanım Kerbelâ mersiyeleriyle tanınmıştır. Nitekim her yıl muharrem ayında bir mersiye kaleme aldığı kaynaklarda belirtilmekte ve divanında 689 beyit halinde on altı mersiye bulunmaktadır. Şeref Hanım'ın tek nüshası bilinen divanı basılmış, eser ayrıca Mehmet Arslan tarafından yayımlanmıştır.
"Açıl ey gonce-i zîbâ açıl fasl-ı bahar oldı
Hezârın hasret-i dîdâr ile derdi hezâr oldıDonandı her taraf üşkûfe-i elvan ile yer yer
Yine sun'-ı Cenâb-ı Kird-gârı aşikâr oldı"
Şair ve hayırsever hanedan mensubu Adile Hatun, 1826'da İstanbul'da doğdu. Osmanlı hânedanı mensupları arasında yetişen tek kadın şair olup, Sultan II. Mahmut ile II. Kadın Efendi Zernigâr Hanım'ın kızıdır. Annesi, onun doğumdan kısa bir süre sonra öldü. II. Mahmut, Adlî olan mahlasını (takma ad) anımsatması için kızına Âdile adını vermiştir. Adile Sultan on üç yaşında iken babası da ölünce, öğrenimi ile yetiştirilmesi işini ağabeyi Sultan Abdülmecit üzerine aldı. İyi bir öğrenim görerek Arapça, Farsça, edebiyat, tasavvuf, müzik ve hat (güzel yazı) öğrendi.