Divan edebiyatının ‘inci’ değerindeki kadın şairleri
Osmanlı döneminde her ne kadar kadın şairlerin şiir söylediği bilinse ve divanları mevcut olsa da altı yüz yıldan fazla süren bir dönem düşünülürse sayılarının bir elin parmakları kadar bile olmadığı malumdur. Geleneksel dönemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebî araştırmalarda adı geçen kadın şair sayısı, bu durumun en önemli kanıtıdır. Peki, çoğu ilmiye sınıfına mensup ailelerin yüksek eğitim almış, yalılarda büyümüş, batı dilleri de dâhil dört beş dil bilen, zekasıyla saray ahalisini bile büyüleyen divan şairi kadınlar kimlerdir? İşte o kadınlar…
Önceki Resimler için Tıklayınız
Nâbî etkisinde şiirler yazdı; gazellerinde Nedim'i hatırlatan şuh ve şen söyleyişler de bulunur. Şiirinin gelişmesinde nazire tarzı önemli yer tutar; altmış bir gazelinden elli ikisi nazire şeklindedir. Bazı gazelleri bestelenerek yaygınlık kazandı.
Oluşturduğu hacimce küçük Divan'ının 20 kadar nüshası İstanbul kütüphanelerinde bulunur. Eser, 1848'de "Dîvân-ı Fıtnat" adıyla İstanbul'da yayımlandı.
Hazırcevaplığı ve irticalen şiir söyleme yeteneği nedeniyle kendisiyle Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet arasında geçtiği varsayılan bazı fıkralar doğmuştur.
1780 yılında hayatını kaybetti. Mezarı Eyüp Sultan Türbesi haziresinde, şadırvan avlusu tarafında ve cüzhane binasının yanındadır.
"Beni derdinle yeter zâr etdin
Yok mu insâfın a zalim söyle
Çeşm-i mestin gibi bîmâr etdin
Yok mu insâfın a zalim söyle"
Divan şairlerinden biri olan Şeref Hanım İstanbul'da doğdu. Şair Mehmed Nebîl Bey'in kızıdır. Soyu baba tarafından Sadrazam Abdullah Nâilî Paşa'ya, annesi Şerîfe Nakiye Hanım tarafından Şeyhülislâm Âşir Efendi'ye ulaşmaktadır. Büyük babası Vak'anüvis Halil Nûri Bey aynı zamanda şairdi. Yakacık semtinin hayatında özel bir yeri olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. Şeref Hanım, Kādirî muhibbi ise de esas olarak Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede'ye bağlıydı. Vefatında Yenikapı Mevlevîhânesi'nde Muhibler Kabristanı'na defnedildi.
XIX. yüzyılın üç kadın şairinden biri olan Şeref Hanım'ın divanında yirmi bir farklı nazım şekliyle yazılmış toplam 4803 beyit tutarında 677 şiir yer almaktadır. Kullandığı nazım biçimleri, ele aldığı konular, dili ve ifade özellikleri bakımından kadın şairler arasında önemli bir yer kazanmıştır. Dili sade ve nazım tekniği güçlü kabul edilen Şeref Hanım divan edebiyatının klasik mazmunlarına ve benzetmelere şiirlerinde yer vermiştir. Divanındaki birçok şiirde zekâsı, esprisi, bazan da bunların altında gizlenen sitem ve hüzün görülmektedir. Devrine göre serbest ve rahat söyleyişleri garip karşılanan şairin Nedîm tarzı şuh ve şen söyleyişlerinin yanı sıra Nâbî ve Koca Râgıb Paşa tarzında hakîmâne beyitleri de vardır. Daha çok felekten şikâyet, kadere rıza, ehl-i dilin dünyada rahat yüzü görmemesi gibi konuları işlemektedir. Şeref Hanım'ın divanında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye dair altı manzumede yetmiş kadar beyit yer almaktadır. Ayrıca muhibbi olduğu Kādirî tarikatının kurucusu Abdülkādir-i Geylânî'ye ait dört manzumesi vardır. Bunların yanında Şeref Hanım Kerbelâ mersiyeleriyle tanınmıştır. Nitekim her yıl muharrem ayında bir mersiye kaleme aldığı kaynaklarda belirtilmekte ve divanında 689 beyit halinde on altı mersiye bulunmaktadır. Şeref Hanım'ın tek nüshası bilinen divanı basılmış, eser ayrıca Mehmet Arslan tarafından yayımlanmıştır.
"Açıl ey gonce-i zîbâ açıl fasl-ı bahar oldı
Hezârın hasret-i dîdâr ile derdi hezâr oldıDonandı her taraf üşkûfe-i elvan ile yer yer
Yine sun'-ı Cenâb-ı Kird-gârı aşikâr oldı"
Şair ve hayırsever hanedan mensubu Adile Hatun, 1826'da İstanbul'da doğdu. Osmanlı hânedanı mensupları arasında yetişen tek kadın şair olup, Sultan II. Mahmut ile II. Kadın Efendi Zernigâr Hanım'ın kızıdır. Annesi, onun doğumdan kısa bir süre sonra öldü. II. Mahmut, Adlî olan mahlasını (takma ad) anımsatması için kızına Âdile adını vermiştir. Adile Sultan on üç yaşında iken babası da ölünce, öğrenimi ile yetiştirilmesi işini ağabeyi Sultan Abdülmecit üzerine aldı. İyi bir öğrenim görerek Arapça, Farsça, edebiyat, tasavvuf, müzik ve hat (güzel yazı) öğrendi.
Âdile Sultan'ın şiirlerinin büyük bir bölümü dinî-tasavvufî bir nitelik taşırlar. Münâcât (dua içerikli şiir), na't (Hz. Muhammed'i anan ve öven şiir), mersiye (ölenin ardından yazılan övgü şiiri), Ehl-i beyt (Hz. Muhammed'in ev halkı) ve ashap (sohbet edenler, edilenler) ile tarikat kurucularının övgülerinden oluşan bu şiirlerin yanı sıra, babası, eşi, kızı ve kardeşleri için yazdığı şiirler de divanında geniş bir yer tutarlar. Çocukları ile eşinin arkasından hissettiklerini, hüznünü çeşitli şiirlerine yoğun bir biçimde yansıtmıştır. Aruzun yanı sıra hece vezniyle de şiirler yazmıştır. Kendisinden önce ölen hânedan mensupları için yazdığı "Tahassürnâme" ve "İftiraknâme" gibi şiirlerinde yer yer güzel parçalar bulunmasına karşın Mihri Hatun (?-1506), Fıtnat Hanım (1842-1911) ve Leylâ Saz Hanım (1845-1936) gibi öteki Osmanlı kadın şairleriyle karşılaştırılacak olursa, pek başarılı bir şair olduğu söylenemez. Şiirlerinde kafiye hataları ve hatta vezin bozuklukları bile göze çarpar.
Yetenek ve teknik bakımdan daha az başarılı sayılsa da Adile Sultan, özellikle Osmanlı tarihine tuttuğu ışık nedeniyle önemlidir. Adile Sultan'ın önemli bir özelliği de Osmanlı Hanedanı'ndan divan düzenlemiş olan tek kadın şair olmasıdır. Özellikle Fuzuli ile Şeyh Galib'e nazireler ve Yunus Emre tarzında hece vezniyle şiirler yazmıştır. O, kardeşi Sultan Abdülaziz'ın şehit edilmesine de ışık tutmuştur. Eşini ve kızını yitirdikten sonra yazdığı şiirden bir bölüm şöyledir:
"Dervişim, kendi başıma yine sultân gezerim
Âlem-i aşkda seyyâh olup her ân gezerim
Pâdişâh saltanât-ı dehr için kayd çeker
Kayd-ı nâmâsu geçip, ben dahî uryân gezerim
Ne safâdan geçerim vaz, ne cefâdan hâzerim
Emr-i teslîm-i rızâ mülkünü seyrân gezerim"