Edip Cansever'in hayatındaki en önemli olay
Açık kumral saçlı, zayıf mı zayıf, kaburga kemikleri sayılabilen küçük bir çocuktu Edip. Babasının küçülmüş çoraplarını giymiş, ortaokulda dergide yayınlanan bir şiirinden sonra şair olmuştu. Dedesinden kalan Kapalıçarşı'daki antika dükkanında otuz yıl esnaflık yaptı. İşte o küçük dükkanda da şiirden kopmadı. Edip Cansever, Tanpınar'la nasıl tanıştı? Cansever'in edebiyata ilgisi ne zaman başladı? Hayatındaki en önemli olay neydi? Kimleri okurdu, kendisini hangi şairle özdeşleştirirdi? Şiirlerini nasıl yazardı? Can Yücel ve Turgut Uyar ile hangi oyunu oynardı? İşte, bilinmeyenleriyle, edebiyat dünyasındaki kural tanımaz esnaf şairimiz…
Önceki Resimler için Tıklayınız
"İstanbul Erkek Lisesi'ne girdim. Öğleyin çıkmak yok. Ekmek karnemizi unutursak, bahçe penceresinden ayva, leblebi alıp yiyoruz. Şiir yazıyorum ve Tevfik Fikret'in etkisindeyim. Salim Rıza Kırkpınar çok iyi şiir okuyor. Şiiri başka türlü sevmeye başlıyorum. Son sınıftaki hocam Hakkı Süha Gezgin. Şiiri yasaklıyor. Bir ara Çınaraltı dergisi okuyorum."
"Aruzla bir şiir yazıp yolluyorum, Orhan Seyfi'nin bir cevabı çıkıyor: Şiiri heceyle yazmışım ve bazı dizelerde bir hece eksikmiş. Heceyle bir şiir yazıp yolluyorum ve öbür şiirimin aruzla yazıldığını ekliyorum, şiir yayınlanıyor. Sonra İstanbul dergisine bir şiir yolluyorum, çıkıyor, ikincisini yolladığımda, cevaplar kısmında beni dergi yazıhanesine çağırıyorlar. Neşet Halil Atay'la Mehmet Kaplan'la tanışıyorum. Ondan öyle toplantı günleri oluyor, uğruyorum. Şiirleri kendim götürüyorum artık."
"Okumaya, ciddi olarak okumaya 13-14 yaşlarımda başladım. O zamanlar kendime verdiğim bir söz vardı: Günde elli sayfadan az okumamak. Bu sözü eksiksiz gerçekleştirebildim mi, şimdi pek anımsayamıyorum. Boş günlerimde sık sık kütüphanelere giderdim. Çoğu kez eski yazın dergilerini karıştırır, notlar alırdım.
Lise yıllarında şairleri tanımaya başlamıştı. Şiir kitabı okuyordu. Klasiklerden çıkan kitapları da kaçırmazdı. Yunan klasiklerini yutarcasına okuyor, konuşmalarda Sokratesçilik yapıyordu."
"Okuldayken edebiyata karşı teşvik edenler oldu mu?" sorusuna Edip Cansever'in cevabı söyle olur:
"Olmadı. Hayatımda, ne okudumsa, ne yaptımsa hep kendim aradım, buldum ve yaptım. İlk karşıma çıkan kitabı okuyor, o kitapta adı geçen başka kitapları bulup okumaya çalışıyordum. Her kitap bende, bir başka kitabı okumak isteği ve ihtiyacını doğuruyordu. Yalnız lisedeki öğretmenlerden Salim Rıza Kırkpınar'ı burada teşekkürle anacağım. Sınıfta hep güzel şiirleri güzel bir şekilde okur ve bizi bunlara bağlamasını bilirdi. O bakımdan üzerimde iyi bir tesiri vardır."
Edip Cansever'in çocukluk yıllarının geçtiği Saraçhanebaşı'nda, Nigar Hanım adında ve evinde birçok kedi besleyen bir komşuları vardır. Nigar Hanım eşi ve iki erkek kardeşiyle yaşar. Kardeşlerden biri sonradan Cansever'in Kumkapı Ortaokulu'nda velisi olan Kenan Tanpınar, öteki de Ahmet Hamdi Tanpınar'dır. Küçük Edip'in unutamadığı bir şey komşu evin odalarından birinin kitaplarla dolu olmasıdır. Cansever'in Ahmet Hamdi'yle tanışıklığı bu komşuluktandır.
"Bitişiğimizde Nigâr Hanım oturuyor kocasıyla ve kardeşi Kenan Beyle. Nigâr Hanım, A. Hamdi Tanpınar'ın kız kardeşi. Tanpınar da orda oturuyor ama her zaman değil sanıyorum. Belki de yolculuklara filân çıkıyor arada. Bahçelerinde bir erik ağacı var. Mevsimi gelince ara yerdeki duvara çıkıp erik yoluyor ve bahçemize atıyorum."
Tanpınar 1940'lı yıllarda, bir çeşit pansiyon olan Narmanlı Yurdu'nda kalmaktadır. "Bir gün … Evet, bir gün Tanpınar şiirlerimi görmek istiyor. 17-18 yaşlarımdayım. Tünel'deki Narmanlı Yurdu'na gidiyorum. Bana kocaman bir çay fincanıyla kahve sunuyor. Gene kocaman masasına oturup gözlüğünü taktıktan sonra, hiçbir bıkma belirtisi göstermeden bütün şiirlerimi okuyor. Okuması bittikten sonra başını kaldırıp (iyice aklımda) ilk cümlesini söylüyor: 'Bu şiirler çok güzel, hepsi de güzel. Ama hiçbiri şiir değil!' Tabii bu yargı iyiden iyiye yadırgatıyor beni, yine de anlamış görünerek çıkıyorum dışarı."