Arama

Değerini bulmak veya takdir edilmemek: İnsan kaç para eder?

Değerini bulmak veya takdir edilmemek: İnsan kaç para eder?
Yayınlanma Tarihi: 28.12.2019 15:32:55 Güncelleme Tarihi: 28.12.2019 15:40

Yusuf'u alıp yok pahasına sattılar. Zaten ona pek değer vermemişlerdi (ona karşı zahit davrandılar).

Yusuf, 20

Kardeşleri tarafından kuyuya atılan Yusuf bir kervanın sucusu tarafından bulunur. Sucu sevinçle bulduğu oğlanı kervana getirir, kervan sahibi Yusuf'u alır, Mısır'da köle pazarında satar. Tarih boyunca güzelliğin ideal ölçütü haline gelecek Yusuf değersiz meta' gibi ucuza satılır. 'Köle pazarında satılmak' bir deyime dönüşerek insan olma yolunda çekilen sıkıntıların darb-ı meseli olarak anlatılacaktı. Allah Yusuf'un satılışını kitabında 'Ona karşı zahit davrandılar' diye aktararak dikkatimizi ucuza gitme bahsine çeker: En yakışıklı olanımız değerini bilinmeden ucuza satılmıştı. Bir menkıbede şöyle anlatılır: Yusuf bir gün aynaya bakarken 'Çok yakışıklıyım! Köle olarak satılsam amma para ederdim' diye kendine hayran kalmış. Allah kendini beğenmenin bedeli olarak köle pazarında değersiz bir eşya olarak onu sattırdı. Menkıbe doğruymuş gibi görünmüyor; kendini beğenenlere 'ibret olsun' diye muhayyile gücünün ürettiği bir hikaye olmalı. Tasavvufun kurucu kavramlarından biri olan zühdün ilahi kitapta zikredildiği yegane bağlam burasıdır: Kelimenin peygamberin değersiz meta olarak satılmasıyla ilgili zikredilmesi de garip bir tecelli. Zamanla züht Müslüman dindarlığının kurucu kavramlarından olacak, 'zahit' denilince akla dünyaya değer vermeyen kamil insanlar gelecekti. Zahitlerin imamı Hz. Peygamber'in sözlerinde züht gerçek anlamını buldu: 'İnsanların elindekine karşı zahit ol, insanlar seni sevsin; Allah'ın katındaki şeye karşı zahit ol, Allah seni sevsin.' Hadis-i şerifte zikredilen anlamıyla züht bir dindarın hayatında varlığını az çok hissettiren bir 'yüz çevirme' ve istiğna halidir: Tamahkarlığı veya hırsı bırakmak gerçek insan olmanın olmazsa olmazıdır. Bu yorumuyla züht dünya ve dünyevi olana değer vermemektir; daha doğrusu dünya ile ahiret mukayese edilince her birine hak ettiği gibi davranmak iman etmiş aklın bir gereğidir. Hicri üçüncü asrın büyük düşünürü Haris b. Esed el-Muhasibi 'insanın zühdü arttıkça aklı, aklı arttıkça zühdü ve haşyet duygusu artar' derken akıl ile züht arasındaki ilişkiyi en nefis şekilde yorumlamış oldu. Bizi akılsız bırakan ve değerimizi tüketen şey, hırslarımız ve aç gözlülüklerimizdir.

BEYHUDE BİR ÇABA: İNSANIN KIYMET ARAYIŞI VEYA YUSUF KAÇ PARA EDERDİ?

Hangi insan 'Bana cömert davranıldı, takdir edildim ve hak ettiğim verildi' der? Her insan bulunduğu yerden az çok kendisini alacaklı hisseder, değerinin bilinmediğini ve hakkıyla takdir edemediğini düşünür. Bu bir kuruntu mudur değil midir, ayrı mesele; fakat 'takdir beklemek' müşterek insanlık durumudur. Hz. Yusuf'un başına gelen her birimize kendi hayatını hatırlatır, yaşadıklarımızla Yusuf'u anlamayız, Yusuf vesilesiyle kendimizi daha iyi anladığımızı düşünürüz. Hikayenin dikkatimizi çekmesinin nedeni de budur. 'Ucuza gitmiş olmak' ve takdir edilmemiş olmak fikri zihnimizin bir yerinde sürekli bizi kışkırtır ve rahatsız eder: huysuzluğumuzun en önemli nedeni budur. Vakıadaki memnuniyetsizlik bizi hayale ve geleceğe savurur, bazen de geçmişin hesaplarıyla ânımızı tüketir. Yusuf güzelliğin ideal ölçütüyken şartlar onun kıymetini gizledi. Belki hepimiz öyleyizdir diye teselli bulabiliriz: 'Defineye malik viraneler var' tabiri kötü görünümün perdelediği kıymeti ve hazineyi anlatmak için bir teselli olmak üzere söylendi.

Bir menkıbede yaşlı kadının çorap örerek para biriktirmek istediği anlatılır. Komşuları 'Bu halinle ne diye çorap örersin?' diye sorduklarında kadın şöyle demiş: 'Yusuf pazarda satılacak, onu almak istiyorum.' Hikayenin bu kısmı Yusuf'un ucuza satılmasıyla istihza amacıyla anlatılmış, belli: iki çorap satarak Yusuf'un açık artırmasına katılabiliriz. İnsanlar kadına gülerek 'iki çorap ile mi Yusuf'u satın alacaksın' dediklerinde bu kez Yusuf'un adı yüceltilir: 'Adımı onu satın almak isteyenler arasına yazdırmak istiyorum.' Birinci cümle değerinin bilinmeyişiyle alay ederken ikinci cümle Yusuf'un değerini tespit eder: onu satın almak isteyenler arasında zikredilmek şeref olarak yeter!

O zaman şu soruyu soralım: Cimri sayılmamak için Yusuf'a kaç para ödemeleri gerekirdi? Bunu bilmiyoruz fakat insanın değerinin ne olabileceğini düşünebiliriz: İnsanın değerini her birimiz kendisinden hareketle tespit edebilir. 'Ben ne kadar ederim?' Ben ne kadar edersem herhangi bir insan da o kadar eder. Kur'an-ı Kerim insanın canının değerini bütün insanlara denk sayar: bir insan bütün insanlar demektir. Her birimiz kendimizi bütün insanlığa bedel sayarız. Bu bakımdan Yusuf ile aramızda hiçbir fark yoktur. Yusuf'a dünyayı verseler fiyatı ödenmiş olmazdı, biz de öyleyiz: Her birimiz fiyatını 'ödenemez' bir bedel olarak tasavvur eder. Haddi zatında burada yanlış hesap yok, çünkü ilahi takdir bedelimizi böyle belirledi. Mesele böyle bir değere inanabilmektir: Hangi insan dünyaya bedel olduğuna gerçekten inanabilir? Sorunun cevabını vermek güç, fakat bunu bilebileceğimiz bir ölçü vardır: Başka bir insanın aynı bedele haiz olduğuna inanan insan gerçekte kendisinin bedelini de tespit etmiş olur. Başka bir insanın değerine inanmak bir empati değil, kendimiz hakkındaki iddianın sağlamasıdır: Kendi kıymetine inanan insan, öteki insanın değerine inanmakla inancını ispatlamış olur.

O zaman ikinci soru şudur: Bu değerdeki bir insanı kim satın alabilir veya onun hakkını kim takdir edebilir? Sorunun cevabı açıktır: Hiç kimse! İnsanı ancak Allah takdir edebilir, onu ancak Allah satın alabilir. Demek ki Yusuf'u sadece Allah satın alabilir, sadece Allah öyle bir alışverişte 'zahit' diye nitelendirilemez.

Ekrem Demirli

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN