Arama

Zekeriya Erdim
Kasım 15, 2020
Değişimin, dönüşümün dinamiği
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Hayatın ve içindekilerin; bir "sabit", bir de "değişen" unsurları var. İnsanlar ve toplumlar; sabit değerleri koruyup, değişen değerlere ayak uydurarak yaşıyorlar.

Bir başka ifadeyle; icatlar ihtiyaçlardan doğuyor. Değişen ve gelişen şartlara ayak uydurmak için; yeni yollar ve yöntemler bulunuyor.

Bu denge ve düzen bozulduğunda; hayatın çekilmez hale geldiğini görüyoruz. Kişisel, kurumsal, toplumsal olarak "fıtrat" çizgisinin ya da çerçevesinin dışına çıkıldığında; huzurun ve güvenin zedelendiğini biliyoruz.

Türkiye, devletiyle ve milletiyle; hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinin içinde. Dahilde, kültür ve medeniyet değerleri üzerinde doğrularak kendine gelmenin; hariçte, dost ve kardeş ülkelerin hamisi olmanın peşinde.

Herkese ve her şeye rağmen; zamanın ruhuna uygun olarak devam eden bir gidişat var. Kimileri, bu değişime ve dönüşüme ayak uydurup destek oluyor; kimileri, kurulu düzeni koruma gayreti içine girip, karşı koyuyorlar.

REFORM ÇAĞRILARI

Devlet ve toplum hayatı ile ilgili köklü değişimler, dönüşümler; çoktandır, Fransızca kökenli "reform" kelimesi ile ifade ediliyor. Öz ve özet olarak; "bir şeyi daha iyi hale getirmek için yapılan değişiklikler yahut düzeltmeler" anlamına geliyor.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan; son yıllarda, çokça "reform çağırıları" yaptı. Değişimi ve dönüşümü gerektiren alanlarda ve konularda; toplumun zihin ve gönül tarlalarına, ovalarına, muhtelif tohumlar attı.

Bunların bir kısmı; ortamını bulup yeşerdi, başak verdi. Bir kısmı ise; ilgisizlik yahut sahipsizlik yüzünden çürüdü, gübreye dönüşme sürecine girdi.

Mart 2018'de yaptığı bir konuşmada; dini hayatımızın ifrat ile tefrit arasında bocalayan hal ve gidişiyle ilgili olarak, "güncelleme" ifadesini kullandı. Bazı kişiler, kurumlar ve çevreler tarafından; Hıristiyan Âlemi'nin "dinde reform" uygulamalarına âtıfta bulunularak, tehlikeli bir çağırı şeklinde yorumlandı.

Oysa, saadet asrından bu yana; dinde "içtihat" vardı. Âlimler, Kur'an ve Sünnet'te açık hükmü bulunmayan konuları; İslam dairesi içinde kalarak, insanların yolunu ve yönünü belirleyecek şekilde yorumluyorlardı.

Eylül 2019'da, BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada; "dünya beşten büyüktür" sözünü tekrar etti. Dünyanın nimetlerini ve külfetlerini, adalet ve hakkaniyet ölçülerine uygun olarak paylaştırıp, kalıcı huzur ve güven iklimine ulaşabilmek için; bu uluslararası kurumun anlayışında ve işleyişinde, köklü değişiklikler yapılması gerektiğini bir kez deha belirtti.

Bu çağırının, çeşitli yansımaları oldu. En azından, mazlum ve mağdur milletler nezdinde; geleceğin zihinsel altyapısını oluşturacak şekilde karşılık buldu.

Ekim 2020'de, İbni Haldun Üniversitesi'nin külliye açılışında yaptığı konuşmada, bir kez daha altını çizdiği şey; "eğitim reformu" ihtiyacı idi. Çocuklarımızın ve gençlerimizin, zihin ve gönül dünyalarının, Batı merkezli popüler kültür ürünleriyle veya sapkın akılların hezeyanlarıyla doldurulduğuna, işgal edildiğine vurgu yaparak; "Önümüzdeki dönemde, önceliğimizi; aileden başlayarak, eğitim-öğretim hayatları boyunca, evlatlarımızı hakkıyla yetiştirmek olarak değiştirmemiz şarttır. Bu değişim, sıradan bir müfredat tadilatının ötesindedir. Topyekün bir eğitim-öğretim reformu gerektirir" dedi.

Geçtiğimiz günlerde, Tekirdağ'da yaptığı konuşmada ise; yeni bir reform sürecinin eşiğinde olduğumuzu anlattı. Medya kuruluşları, konuyu haberleştirirken; "ekonomide ve hukukta, yeni bir reform dönemi başlıyor" diye manşet attı.

Şimdilerde, komuoyu enine boyuna bunu konuşup tartışıyor. Türkiye, yeni bir ümit ve güven iklimi beklentisinin heyecanını yaşıyor.

DOĞUM SANCILARI

İçeride bunlar olup biterken, dışarıda da ciddi gelişmeler var. Özellikle Türk-İslam Dünyası'nın kardeş ülkeleri ve toplumları; imamenin arkasına dizilen tesbih taneleri gibi, Türkiye merkezli bir diyalog ve iş birliği zeminine, adım adım yaklaşıyorlar.

Sınır içinde ve sınır dışında, yükselmeye ve ilerlemeye devam ediyoruz. Huzur ve güven çemberini etap etap genişleterek; gönül coğrafyamızın tamamına ulaşma yolunda yürüyoruz.

En son, kardeş Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ zaferi vesilesiyle; Türkiye de büyük bir imkân ve itibar kazandı. Zaman zaman gündeme gelen "iki devlet, bir millet" anlayışı; bir daha silinemeyecek şekilde, bütün zihinlere kazındı.

Daha önemlisi; bu arada Pakistan da "üç devlet, bir millet" mesajı verdi. Dünyanın dört bir yanındaki dost ve kardeş ülkeler; yeni bir yakınlaşma süreci içine girdi.

Anlaşılan o ki; değişim ve dönüşüm serüvenimiz devam edecek. Türkiye; dünyanın en büyük huzur ve güven unsuru haline gelecek.

Bunun için, hemen hepimiz; önce kendi evimizin içini ve kapımızın önünü temizlemeliyiz. Bize "diriliş ve direniş ruhu" veren kültür ve medeniyet değerlerimizi; en güzel şekilde temsil ve tebliğ edecek hale gelmeliyiz.

Suya sahilden bakmayı, akıntıya karşı kürek çekmeyi bırakıp; rüzgâra yelken açmamız gerekiyor. İçtihat ve ittihat mekanizmasını birlikte çalıştırıp; dahili ve harici engelleri aşarak, doğal sınırlarımıza ulaşmamız gerekiyor.

Şüphesiz, "nimet-külfet dengesi" içinde; değişimin ve dönüşümün olağan ağrıları, sancıları da var. Ancak, hamileliğin ve doğumun zahmetine katlananlar; evlat sahibi olmanın rahmetine de nail oluyorlar.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN