Arama

Zekeriya Erdim
Temmuz 11, 2018
Yeni Milli Eğitim Bakanı’ndan beklenenler

Son 16 yıldır, ülke yönetiminde "tespihin imamesi" durumunda bulunan Sn. Recep Tayyip Erdoğan; yakın geçmişte, bir tespiti tekrar edip duruyordu. Bazen sitem, bazen itiraf diliyle ve üslubuyla; "Maalesef, eğitimde arzu ettiğimiz seviyeye gelemedik. Donanımı değiştirdik, geliştirdik; ama yazılım, gene eski yazılım" diyordu.

Gerçekten de teknik ve idari yönden, az zamanda çok şeyler başarılmış; fakat eğitimin çıktıları bakımından, bu dönemin idealizmine ve dinamizmine yakışır bir yeni nesil yetiştirilememişti. Tarihimizin, coğrafyamızın, kültürümüzün, medeniyetimizin yeniden diriliş ve direniş mirasını devredebileceğimiz kadrolar, kuşaklar bakımından; "işte bu" diyebileceğimiz, yüz ağartıcı bir noktaya gelinememişti.

Şimdi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte; Türkiye yeni bir döneme girdi. Milli iradenin doğrudan tecellisi ile yeniden güvenoyu alıp, bu yeni dönemin ilk Başkan'ı seçilen Sn. Erdoğan tarafından; eğitim yönetiminin başına, Sn. Prof. Dr. Ziya Selçuk Hoca getirildi.

Bu durumda, anlaşılan ve beklenilen o ki; eğitimde hal ve gidiş, ciddi düzeyde değişecek. Bir sonraki seçimlere kadar, öyle şeyler yapılacak ki; dönem sonunda, "Elhamdülillah, eğitimde de arzu ettiğimiz seviyeye geldik" denilecek.

İşte bu noktada; kendi çapımızda, sürece katılmak ve katkıda bulunmak istiyoruz. Yılların birikimi olan ve sahanın, sektörün içinde yaptığımız teorik ve pratik çalışmaların süzme sonuçları haline gelen kişisel ve kurumsal tespitlerimizi, tekliflerimizi; başta Sn. Bakanımız olmak üzere, ilgililerle ve yetkililerle paylaşma gereği duyuyoruz.

Örgün ve yaygın eğitimin, safha ve süreçlerini ıslah etme konusunda; başlangıç noktası, hayati derecede önemlidir. Çünkü, hepimiz görüyor ve biliyoruz ki; ilk düğme yanlış iliklenirse, ondan sonrakilerin doğru olması mümkün değildir.

Her şeyden önce; büyüyen ve gelişen Türkiye'nin, kendi kültür ve medeniyet değerlerinden mülhem, yeni-yerli-yeterli bir "eğitim modeli" oluşturması ve geliştirmesi gerektiğini peşinen kabul etmeliyiz. Bu inancı ve ideali hayata geçirebilmek için; öncelik ve önem sırasına göre, birbirlerinin tamamlayıcı unsurları olabilecek şekilde, dört ana direk dikmeliyiz:

Birincisi; toplumun büyük çoğunluğunun kabul ettiği, benimsediği, inandığı, hatta hayatının belirleyici unsuru haline getirdiği "varlık felsefesi" ile çelişmeyecek bir "eğitim felsefesi" oluşturulması, geliştirilmesi. Yetiştirilmesi gereken "insan tipi" ile oluşturulması gereken "toplum modeli" konusunda; ortak temel değerlerimize dayalı olarak, açık ve net bir çerçevenin çizilmesi.

İkincisi; mevcut eğitim sisteminin, bu ana felsefeye uygun ve uyumlu hale getirilmesi. Mevzuatın ve müfredatın; o insan tipini yetiştirecek, o toplum modelini oluşturacak şekilde değiştirilmesi, dönüştürülmesi.

Üçüncüsü; sadece örgün ve yaygın eğitim kurumlarının değil, ana rahminden mezara kadar insanı kuşatıp aklını-ruhunu-bedenini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen sosyal-kültürel-fiziki çevre ve ortamların ıslah edilmesi. Devlet-millet işbirliği içinde; içinde yaşadığımız tüm zamanların ve mekânların, olabildiğince amaca uygun hale getirilmesi.

Dördüncüsü; sadece öğretmenlerin ve idarecilerin değil, örgün ve yaygın eğitim safha ve süreçlerinde etkili olup doğrudan ya da dolaylı katkıda bulunabilecek herkesin iyi yetiştirilmesi. Özlük hak ve imkanlarıyla, iş ve işleyiş ortamlarıyla, moral ve motivasyon kaynaklarıyla, kalite ve kariyer geliştirici uygulamalarıyla; rollerini iyi oynayabilecek hale getirilip, azami derecede olumlu ve verimli çalıştırılması.

Bütün bunların kolaylıkla yapılabilmesi, kalıcı anlayış ve işleyiş haline getirilebilmesi için; bilumum kitle iletişim araçları aktif ve verimli kullanılarak, yeni bir algı yönetiminin icra edilmesine de ihtiyaç var. Çünkü, meşhur olan yanlışların unutulan doğrulardan daha öncelikli ve önemli hale gelmeleri sebebiyle; anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, çocukların ve gençlerin eğitimi konusunda, birilerinin bilerek ve isteyerek oluşturdukları akıntılara kapılıp yanlış yönlere doğru gidiyorlar.

Sonuç olarak; istiklal ve istikbal mücadelemizin ümit ve güven verici seviyeye ulaşabilmesi için, eğitim konusunda yeni ve farklı bir gayret gösterilmesi gerekiyor. Kamuoyu, yeni Bakan'dan ve ekibinden; kültür ve medeniyet savaşının daha başlarında kaybedip emperyalist güçlerin ileri karakolları haline gelmelerine razı olduğumuz yahut boyun eğdiğimiz eğitim kalelerinin artık tamamen işgalden kurtarılarak, yeniden diriliş ve direniş ruhunun altın neslini yetiştiren merkezler haline getirilmesini bekliyor.

Ancak; bu beklenti yeteri kadar adil, makul ve gerçekçi değildir. Halen aktif görevde bulunan tüm öğretmenler ve idareciler; kendilerini sınıflarının ve okullarının Bakan'ları kabul edip, özel emir beklemeden, sorumluluk sınırlarının içine girmelidir.

Ayrıca; örgün ve yaygın eğitim hizmeti veren sivil toplum kuruluşlarına düşen görevler de var. Özgün projeler geliştirip, hayata geçirmek için; daha hangi sosyal ve siyasal ortamın oluşmasını bekliyorlar.

Yukarıdan "vız" desinler; aşağıda "bal" yapalım. Beklentilerimizin başlangıç noktasına kendimizi koyup; Bakan'dan önce biz bakalım.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN