AB İdlib’i göremiyor, yardım edilmeli
Türkiye Suriye sınırında birkaç gündür farklı bir hareketlenme yaşandığına yönelik görseller medyada yer aldı. Sınırı geçmek isteyen bazı Suriyeliler de gösteri yapmış.
Bu gösterilerin ülkemizdeki Suriyelilerin hissiyatını yansıtmadığı biliniyor. Nitekim Sosyal medyada onlar da Türkiye karşıtı tutumları tasvip etmediklerini dile getirdiler. Pek çoğu Esed katliamından kurtulmalarına vesile olunduğu için Başkan Erdoğan'a ve ülkemize minnettarlar. Bunu açıkça dile getiriyorlar.
Afrin'de yapılan gösterilerde ise Suriyeliler Türkiye Bayrağı ve Erdoğan posterleri taşıyarak sevgilerini gösterdi. Bu yüzden Suriye'ye bakarken Esedçilerin kurgularına takılıp genelleme yapmadan yani parçayı bütünden ayırarak bakmak gerekir.
Suriyelilerin kahır ekseriyeti ve ülkemizde mülteci olanlar sınırımızda yapılan eylemlerin en fazla mültecilere zarar verdiğini ve vereceğini biliyor.
Altını çizmek lazım muhtemelen Türkiye sınırındaki gösterileri örgütleyenler de planlı bir sürecin parçası olarak bunu yapıyorlar.
Olayların arkasında istihbarat örgütleri ve körfez sermayesi olabilir.
Hem Mültecilerin hayatını karartmak istiyorlar hem de mültecileri Türkiye'nin yumuşak karnı haline getirip oradan salvo yapmak istiyorlar.
Türkiye Suriye meselesinde üzerine düşen tarihi sorumluluklarını yerine getirmiş olmasına rağmen bunların yapılabilmiş olması yaklaşmakta olan büyük bir krizin işareti.
Kriz her zaman geliyorum der.
İşaretlerini önden yollar.
Önlem alınmaz ve bu işaretler yok sayılırsa kartopu gibi her seferinde biraz daha büyüyerek gelir kapının önüne.
Bu yüzden Türkiye mülteci sorununa dair etkin politikalar geliştirmeli.
Öncelikle Suriye'deki insanlık krizine duyarsız kalan Avrupa'ya oradaki trajediyi tam olarak hissedebilecekleri şekilde bir yöntemle yaklaşılmalı.
Ya sorunun siyasi yollardan çözümü için gerçekten harekete geçmeliler ya da sorunun negatif çıktılarını en az Türkiye kadar yaşamalı Avrupa.
Bu bağlamda AB ile yapılan geri kabul anlaşmasının iptal edilmesi yerinde bir adımdır.
Çünkü Türkiye bu yükü tek başına kaldıracak veya sorunu tek başına çözebilecek bir süper güç değil. Keşke öyle olsaydı. O zaman zaten süreç bu noktaya gelmezdi. Gelemezdi. Türkiye kendi ajandasına göre sürece müdahale ederdi.
Bedelin bedeli olmamalı
Türkiye insani ve vicdani bir politika takip ederek Suriyelileri hiçbir ayrım yapmadan kabul etti. Bunu kardeşliğin bir gereği olarak yaptı. Ekonomik anlamdaki sorunlarına rağmen bunu yaptı. Hala daha iyi niyetli bir şekilde ve yapıcı adımlarla sorunun üstesinden gelmeye çalışıyor.
Fakat daha fazla mülteciye ev sahipliği yapılabilmesi meselesi öncekine göre çok daha fazla riskler barındırıyor.
Toplumsal, ekonomik ve siyasal düzlemde ortaya çıkan tartışmalar ve bu bağlamda üretilen algı kitlesel bir göçün kabullenilmesi konusunda negatif bir tablo üretebilir.
Sivillerin Esed rejimi ve Rusya'nın bombardımanları altında ölmesine de hiç kimse razı değil. Bu durumda Türkiye'nin kendi kapasitesinin sonuna geldiği konusunda Avrupalıları uyarması ve uluslararası toplumu harekete geçirmesi şart. Bunun sadece söylemle olamayacağı yani anlatarak batılıların ikna olmayacağı zaman içinde görüldü. Sorunun çözülebilmesi konusunda tek bir hamleleri yok.
Bu durumda onları harekete geçirecek somut yöntemler uygulanmalı.
Aksi taktirde Türkiye hem Suriyeliler iç savaşta ölmesin diye onları ülkesine kabul ettiği için farklı bağlamlarda bedel ödeyen hem de bu bedeli ödediği için de bedel ödeyecek olan bir ülke konumuna doğru sürükleniyor.
Yusuf Özkır
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.