Arama

Yusuf Özkır
Nisan 9, 2019
Oy kaydırmalar tesadüf mü?

31 Mart seçimleri İstanbul bahsi dışında geride kaldı. İstanbul'da CHP adayının az bir farkla önde tamamladığı seçime yönelik AK Parti'nin Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) yaptığı itiraz süreci ise henüz tamamlanmadı. Ciddi iddialar var. Bu konuda kamu vicdanını tatmin edecek bir kararın YSK'dan çıkması gerekiyor. Aksi takdirde koltuğa oturacak başkanın beş yıl boyunca bu töhmetin ışığında görev yapacağı bir tablo ortaya çıkacak. Bu yüzden kafalardaki soru işaretlerinin giderilmesi gerekiyor.

Mesela farklı ilçelerde bazı sandık başkanlarının kendilerine teslim edilen ıslak imzalı belgedeki oy oranını gerçeğe aykırı bir şekilde YSK sistemine aktarması bir tesadüf müdür? Bunları yapanlar arasında bir bağlantı var mıdır? Sandık başkanı olmuş bir kişi örneğin 152 oyu AK Parti yerine nasıl başka bir partiye yazar ve AK Parti hanesine sıfır veya bir oy yazabilir. Bu uygulamanın farklı ilçelerde yapılması bir tesadüf müdür, yoksa işin içinde bir organize iş mi vardır?

Bu konu aslında kafa karıştıran sorulardan sadece biridir. Başta AK Parti'nin seçimin tekrarlanmasını istediği Büyükçekmece olayı (https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/04/09/buyukcekmecedeki-oy-yolsuzlugunda-flas-gelisme-telefonun-sifresini-vermiyor) olmak üzere Maltepe'de ortaya çıkartılan şaibeli ilişkiler ağı (https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/04/09/maltepede-sandikta-aile-boyu-hile) konusunda kamuoyunun tatmin edilmesi gerekiyor. Öte yandan CHP'nin görevlerinden biri de bu soru işaretleri konusunda kamuoyuna tatmin edici açıklama yapmaktır. Onlarca açıklama yapıp "oy kaydırma" konusuna ve bunun farklı ilçelerde ve hep "AK Parti aleyhine" yapılmasına değinmemek sadece soru işaretlerini artırmaktadır. YSK'nın İstanbul kararını verirken kamu vicdanını rahatsız eden bu türden soru işaretlerini dikkate alması gerekiyor.

BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ

AK Parti'nin siyasal iletişim kampanyasına dair birkaç gözlemimi paylaşmak istiyorum. AK Parti açısından seçim sürecinin en kalıcı başarılarından birisini bence bu şarkı oluşturdu. Hem kampanya sürecine ciddi katkıda bulundu hem de Erdoğan ile kitleler arasındaki duygu bağını kuvvetlendirdi. Pozitif iklim oluşturdu.

Kampanya başladığında reklam ajansları AK Parti için 16 şarkı hazırlamıştı. Görüldüğü kadarıyla bunların hiçbiri beklenen etkiyi oluşturamadı. Kitleler tarafından arzu edilen düzeyde içselleştirilemedi. Bunda Dombra şarkısının ürettiği yüksek çıtanın büyük etkisi vardı.

Fakat kampanyanın son iki-üç haftasında kullanılmaya başlanan Kayahan'ın meşhur "Bizimkisi Bir Aşk Hikâyesi" şarkısı kısa sürede meydanlarda yankı uyandırdı. Başta gençler olmak üzere yediden yetmişe herkes bu şarkıyı Erdoğan'la birlikte söyledi. Çoğu mitingde duygu seli oluştu. Dombradan sonra ilk kez kalabalıklar hep bir ağızdan seçim şarkısını birlikte söylemeye başladı. Yani Dombra eşiği aşılmış durumda. Bu eşik kampanyanın başında aşılmış olsaydı acaba tablo nasıl olurdu sorusunu da sormadan edemiyor insan.

MİTİNGLERDE ERDOĞAN COŞKUSU

Siyasal iletişimci Jack Seguela'nın "seçimde partiler yarışır fakat seçimi lider kazanır" yaklaşımına en fazla uyan liderlerden biri kuşkusuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. 31 Mart seçimlerinde Cumhur İttifakı'nın yüzde 52 oy almasında ve partisinin yüzde 45 oranına ulaşmasında en büyük katkının Erdoğan'a ait olduğu noktasında taraflı tarafsız herkes hem fikir.

Bunun gerçekleşebilmesinde birkaç yöntem kullandı Erdoğan. Birincisi siyasete başladığı günden bu yana temel davranış biçimi olarak sürdürdüğü yüz yüze iletişimi yapmaya devam etti. Ev ziyaretleri, davetlere icabet, sorunları bire bir dinlemesi, çat kapı esnaf buluşmaları vs. pek çok örnekten bazıları. Balkonlara asılan "Reis çaya bekleriz" afişi miting için gittiği bütün şehirlerde bir gelenek haline geldi. Fırsat buldukça davetlere icabet etti Başkan Erdoğan.

İkincisini mitingler oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti genel başkanı olarak seçim sürecinde çok yüksek bir performans sergiledi. 59'u il ve 43'ü ilçe olmak üzere 102 miting yaptı. İstanbul, İzmir ve Ankara'da MHP genel başkanı Devlet Bahçeli ile birlikte seçmenin karşısına çıktı. Muhafazakâr, dindar, milliyetçi ve sağ seçmeni harekete geçiren bu mitingler klasik siyasal iletişimin hala en etkili yöntemlerden biri olduğunu gösterdi.

Üçüncüsü ise kitle iletişim araçlarının aktif kullanılmasıdır. Erdoğan 10 televizyon programına konuk oldu ve canlı yayında merak edilenleri cevaplandırdı. AK Parti'nin ve Cumhur İttifakı'nın seçimdeki hedefini anlattı. Facebook'tan canlı yayınlanan programda ise gençlerle buluştu Erdoğan ve onların sorularını yanıtladı.

Erdoğan'ın sosyal medya hesabı da aktif şekilde kullanıldı kampanya sürecinde. Sosyal medya siyasetçiler tarafından genellikle tek taraflı paylaşım için kullanılır. Hâlbuki bu bir yönüyle iletimdir. Yani tek boyutlu içerik aktarılmasıdır. Hiyerarşiktir. Esas olması gereken ise etkileşimdir. Bu etkileşimin iki yönüyle sağlandığı görülüyor. Birincisi Erdoğan'ın Twitter hesabından yapılan paylaşımlara verilen cevaplara geri dönüş yapılarak. İkincisi de Erdoğan hakkında yapılan paylaşımlara cevap verilerek.

Kuşkusuz bunun imkânlar ölçüsünde yapıldığını eklemek gerekir. Bu konuda güzel örnekler yansıdı sosyal medyaya. Fatma hanıma, Ebru'ya ve Berk'e Twitter üzerinden verilen cevaplar sosyal medyada domino etkisi oluşturdu. Sosyal medyanın kurallarına göre kullanılmasında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un şık bir dokunuşu olduğu hemen hissediliyor.

KAMPANYA REKLAMLARI

Öte yandan AK Parti'nin 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana kampanya reklamları konusunda istediği noktaya ulaşamadığı söylenebilir. Reklam metinleri ve görüntüleri genel olarak her seçimde uzamaya başladı. Hâlbuki hem metin yazarlığı literatüründe hem de reklamcılık literatüründeki temel kural "kısa olanın iyi olduğu" yaklaşımıdır. Yani bu bir mottodur. Sadece kısa değil olabildiğince kısa olunmalıdır. Hele de bir konuya odaklanmanın ve dikkat kesilebilmenin giderek en zayıf noktaya doğru ilerlediği yeni medya çağında uzun metinler ve görüntülerin hedef kitleyi arzu edilen şekilde yakalayabilme oranı azalmaktadır. Ne kadar yalın, açık ve basit olursa olsun metin uzadıkça takip edilebilme oranı azalır. Bölge, şehir veya yatırımlar konusunda üretilen içeriklerde giderek kısa belgeselleşme tehlikesi hissediliyor. Tabii ki hiçbir şekilde uzun reklam filmi çekilemez anlamına gelmiyor bu kural. Siyasal reklamın odağına kısa reklamların yerleştirilmesi ve uzun reklama detaylarda yer verilmesi etkiyi istenilen seviyeye taşıyabilir. İkna edici kitle iletişimin gerçekleşebilmesi için kısa olana dönüşü yeniden düşünmesi gerekiyor AK Parti kampanyasını hazırlayan reklam ajansının.

Yusuf Özkır

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN