Arama

Yusuf Özkır
Mart 22, 2019

Kampanya süreçleri siyasal iletişimin kalbi olarak tanımlanır. Seçimden önce heyecanın zirveye çıktığı bu bir buçuk aylık süre içinde partiler ve adaylar tüm marifetlerini sergiler. Sonuçta hikâyesine daha fazla alıcı bulan parti ve adaylar ipi göğüsler. En kritik eşik inandırıcılık, sahicilik ve güven inşasında belirli bir duyguyu yakalamaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan için "dili yüreğine en yakın siyasetçi" tanımının yapılması bu bağlamda onun elde ettiği siyasi başarıların da bir özeti niteliğindedir. Toplum proje isimleri ve reklam ajansları tarafından yüzüne maske giydirilmiş siyasetçilerin yapay kişiliklerini benimsemez. Adayların seçmenle olan iletişimine bakıldığında bu kriteri yakalamak için epeyce çaba sarf edildiği görülüyor. Tabi inandırıcılığın seçmen nezdinde kabul görebilmesi için bu yaklaşımın kısa zamanlı değil geçmişteki davranış kodlarıyla uyumlu olması gerekmektedir. Bu yüzden siyasal iletişimde en kritik konu bu süreci seçim zamanlarıyla kısıtlı bir iş olarak görmemek ve onu sürekliliği içinde benimsemektir. Yani bir seçimden hemen sonra toplumla olan ilişkinin başlaması ve diğer seçime kadar devam etmesi gerekir.

CHP'DEKİ YAPAYLIK SIRITIYOR

İki maddede bunu özetlemek mümkündür. Birincisi reklam ajansları tarafından kendisine biçilen rolü oynayan siyasetçinin toplumsal gerçeklikler karşısında kırılma yaşaması kaçınılmazdır. Bu yüzden CHP'li adayların seçim dönemlerinde muhafazakârlık dozu şişirilmiş tavırlar takınmasına seçmen prim vermiyor. Bu uygulamanın seçim süreçleriyle sınırlı olduğunu geçmişin hatıralarına bakarak rahatlıkla tespit edebiliyor. Ayrıca CHP'nin sadece CHP'den ibaret olmadığının da farkında seçmen.

Seçim kampanyasında CHP söyleminde dikkati çeken diğer özellik dini söylemlerle ilgilidir. Bu bağlamda reklam ajansları tarafından CHP'ye uygulatılan tutuma göre dini değerler ve bunun yaşam biçimi olarak kamusal alana yansıması konusunda pozitif bir dil kullanılıyor. Başta 28 Şubat darbe süreci ve 27 Nisan e-muhtıra süreci olmak üzere CHP'nin dini değerlere yönelik baskıcı ve jakoben yaklaşımı ortada iken ve henüz mağdur edilmiş dindarlardan bir özür bile dilenmemişken bu tutum (bir seçim taktiği şeklinde) yapay kalıyor. Seçmenin bunu hissetmesi zor değil.

ADAYLARA ÖNERİLER

Seçime az bir süre kaldı. Bugüne kadar yapılanlar yapıldı. Adaylar kalan süreyi şu prensiplerden hareketle değerlendirebilir.

-Seçmende inandırıcılığı ve güven duygusunu artırabilmek için alanlarında uzman bir ekiple toplumun karşısına çıkmak, vadedilen şeylerin yapılabileceği konusunda seçmeni pozitif yönde etkiler. İkna edici iletişimde çok temel bir kuraldır.

-Oy verme davranışının değiştirilmesi veya rakip seçmen üzerinde etki oluşturulması esnasında temel bir ilke olan "dolaylı mesaj verme yöntemi" kullanılması yerine "dolaysız mesajlar" ağırlıklı olarak tercih ediliyor. Bu durum da seçmenlerin bulundukları yerlerde kalıcı olmasına katkı sağlıyor. Daha fazla dolaysız mesaj iyi gelebilir.

-Kavgadan kaçınma ve sürekli pozitif bir dil kullanma çabası arasında denge kurulması gerekiyor. Hep pozitif dil kullanan ile hep negatif dil kullanmanın gerçeklikle ilişkisi sorunlu. Sokak öyle değil çünkü. Duruma göre söylemin esnemesi gerekir.

-Sosyal medyada üretilen içeriklere aşırı güven. Gençler zannedilenin aksine sadece bu mecrada sosyalleşmiyor veya sadece buralardan enformasyon edinmiyor. Gençlerin de elini sıkmak gerekir. Ayrıca seçmenle iletişim kurmayı gazete, televizyon ve sosyal medyaya havale ederek rahatlamak beklentiyi karşılamaz. Aksine gençler somut sürprizleri ve somut vaatleri sever.

-Konuşmalarda "ben" vurgusunun aşırı şekilde yapılması sanıldığının aksine negatif bir etki bırakıyor. Kapsayıcı bir söylem daha geniş kesimlere ulaşır.

SEÇMEN GELECEĞE BAKAR

-Seçmen geçmiş için değil gelecek için oy kullanır. Bu yüzden pozitif veya negatif anlamda geçmişe takılıp kalmamak gerekir. İyi bir gelecek vaadi, güven duygusu ile birleştirilebildiğinde hedef artık daha yakındır.

-Özellikle sosyal medya mesajlarında tercih edilen "katılım sağladık" tarzındaki yüklemler çok sıradanlaştı. Terkedilmesinde fayda var. Sosyal medya danışmanlarının bu soruna acilen alternatif bulması gerekiyor.

-Yerelde siyaset yapanlar genel siyasete bir yere kadar takılmalı, ağırlığı kendi bölgelerindeki seçmene, odak gruplara ve istihdam imkanlarına ayırmalıdır.

-Bill Clinton'un seçim danışmanlarından Linda Bloodworth şöyle diyordu "TV bir adayı ne yüceltir ne de küçültür. Her iş size bağlıdır." Yani televizyon, internet ve görünme odaklı çaba içinde olmayı önemsemek fakat aynı zamanda tabana seslenecek yöntemleri çeşitlendirmek gerekir. Bunun kazandırma ihtimali daha çoktur.

Yusuf Özkır

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN