Arama

Prof. Dr. Teoman Duralı
Temmuz 24, 2018
Yoksulluk, olağan; refah, istisnâî…

(1) Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudî medeniyetinin pençesindeki toplumlar ile onları meydana getiren bireyler, kültür kimliklerini yitirip kişiliksiz kitle beşerleri durumuna düştüklerine tanık oluyoruz. Yaşanan bu kişiliksizleşme felâketinin yanında, gelirler ile yaşama seviyelerindeki dengesizlikler de, başka bir fâciaya işâret etmektedirler. Bahse konu dengesizlikler, bir toplumun bağrında kendi mensûpları arasında ortaya çıktığı gibi, milletlerarası düzlemde de kendilerini açıkca göstermektedirler. İşte, Dünyanın en muteber iktisâd istatistik yayımlarından Asiaweekin 4 ağustos 1995 nüshasında bildirilen acıklı durum:

Ülke Adam başına aylık gelir Yıllık ihrâcât Altın reservi Dış borç İnflasyon

Afganistan $150 1,0 milyar 0,2 milyar 1,0 milyar % 56,7

Nepal $180 0,4 milyar 0,7 milyar 1,9 milyar % 8,2

Kamboçya $215 0,3 milyar 0,1 milyar 1,6 milyar % 18,0

Bengaldeş $220 2,5 milyar 3.2 milyar 14.8 milyar % 3,7

Moğolistan $335 0,4 milyar 0,1 milyar 7,1 milyar % 73,0

Buhutan $415 0,1 milyar 0,1 milyar 0,1 milyar % 7,8

Mısır $700 3,9 milyar 13,3 milyar 40,6 milyar % 11,0

Türkiye $2,140 17,4 milyar 11,3 milyar 59,8 milyar % 82,4

A.B.D. $25,900 503 milyar 75,7 milyar 555,7 milyar % 3,2

Japonya $38,750 423 milyar 141,5 milyar 0 % -0,2

İsviçre $40.000 84,1 milyar 31,1 milyar 0 % 2,1

Yeryüzünün en güçlü devleti olma keyfiyeti, A.B.D. ne toplumsal refah dengesini sağlamıyor. Günümüzde bu ülkede otuz iki milyon kişinin ömrü aşağı yukarı altmış yaşının altında gözüküyor. Kırk beş milyon, yoksulluk sınırının altındadır. Kırk milyonsa, sağlık sigortasından yoksundur. Elli iki milyon kişi de, okuma yazma bilmiyor. Avrupa Birliğindeyse, elli milyon yoksul, on sekiz milyon da işsiz vardır.

Dünya çapında yoksulluk, olağan; refahsa, istisnâî durumdur. İktisâtca aşırı dengesizlik çağımızın yapısal özelliğidir. Dünyanın en zengin iki yüz yirmi beş kişisinin yıllık geliri $1 milyarın üzerinde seyretmektedir! Bunlar, en yoksul iki buçuk milyar insanın gayrısâfî hâsılasının %47sini elde etmektedirler. En varlıklılardan kimisinin kişisel serveti, birtakım devletlerinkinin fevkındadır. Meselâ yeryüzünün en zengin on kişisinin serveti, Büyük Sahra ile Güney Afrika Birliği arasında kalan bütün devletlerin yıllık toplam gayrısâfî millî hâsılalarının üstündedir.[i]

Dünya Bankasına, göre, Karaderili Afrika bugün, 1970e oranla çok daha yoksuldur. Nitekim, Büyük Sahranın güneyinden Güney Afrika Birliğine dek kırk sekiz Afrika devletinin toplam iktisâdî üretimi Belçikanınkini aşmamaktadır. Yine bunların iç hâsılâsı %1 cıvârında kalır. Sözgelişi Gine-Bisav'ın gayrısâfî millî hâsılası $160dır. Milletlerarası ticâretindeki paylarıysa %2 dolaylarındadır. Son otuz yılda, geleneksel hammadde ihrâç malları dâhil, dünyadaki pazarlarının yarısını yitirmişlerdir. Bunları yeniden ele geçirebilmeleri için yetmiş milyar dolarlık yatırıma ihtiyâçları var. Söz konusu fecîi durumu tersine çevirmekçin bahsi geçen tüm yörenin, yıllarca sürdürülebilecek şekilde, bir %7lik büyüme hızını tutturması elzemdir.

Bu muazzam geniş bölgede yaşayan nüfusun ancak yarısı içme suyuna erişebiliyor. Sağlık hizmetleri de yok mesâbesindedir. Karayolların yalnızca %16sı asfaltlanmış olup toplam uzunlukları, sözgelişi, Polonyadakilerden azdır.

Ahâlînin büyük kısmı en yakın telefona ulaşmak amacıyla iki saatlik yol tepmek zorundadır. Avrupada 204, Latin Amerikadaysa 110 kişiden birine 10 telefon hattı düşerken, bahsi geçen yörede 1000 kişiden biri on adet telefon hattına sâhiptir. Yarısı Güney Afrikada olmak üzre, sâdece on milyon telefon bulunup ücret de her yerden daha yüksektir. Meselâ A.B.D.yle üç dakkalik telefon muhâveresi $8,1 iken, Avrupayla $ 4,3, Batı Asyayla $ 6dır.

Toplam nüfusun ancak beşte biri elektriğe kavuşabilmiş olup yine her beş kişiden biri savaş şartlarında yaşamaktadır.

Botsvana ile Zimbabve gibi ülkelerde nüfusun %25i AİDS taşımaktadır. Kırlık yörelerde dört kızdan yalnızca biri ilköğrenim görebilmektedir. 1960'tan beri toplam nüfusun %20si şehirlerde yaşıyor olmakla birlikte, oralarda da kızların temel öğrenim görme imkânı, kırlık sahalarda bulunanlara göre çok daha parlak sayılmaz...[ii]

Yüzyılımızın başında yaklaşık kırk olan bağımsız devlet sayısı günümüzde iki yüzü aşmaktadır. Bununla birlikte, dünyaya hâlâ hükmedenler, On dokuzuncu yüzyıl sonlarındaki yedi yahut sekiz ülkeden başkası olmayıp bunların da başını A.B.D çekmektedir.

Sömürge imparatorluklarından doğmuş düzinelerle devletten yalnızca Güney Kore, Tayvan, Singapur ile Malezya tatmîn edici bir gelişme seviyesini tutturabilmişlerdir. Hemen hemen bütün öteki ülkeler, hâkim-efendi devletlerin hammadde menbaı olmaktan pek ileri geçememişlerdir. Hammaddelerin fiatı ile miktarınıysa işte bu hâkim-efendi devletler tayîn buyurmaktadır. Hammadde ihrâcına hüküm giymiş cümle milletler, icât, keşif, yenilenme ile yatırım, demekki açıkcası, akıl ile zekâlarını ileriletme imkânlarından yoksun kılınmışlardır.[iii] Üretme icâzetini alabildikleri mamûller de nasıl olsa artık çağdışıdır. Bu fâsit daireyi bir kırmağa görsünler; o takdîrde de, ya boşandırılan bir mâlî bunalıma itiliverirler ya da anlaşılmaz sebeplerle başgösteren bir iç yahut dış savaşa sürüklenirler. Böylece zar zor binbir mihnetle oluşturulmuş ne varsa, yerle bir ettirilir. Hâkim-efendi devletlerse, ellerini kire pasa bulaştırmazlar. İşlerini bir taraftan milletlerarası dev sanını yakıştırdıkları şirketlerine, öte yandan da tabaa-devletlerine gördürür, perde arkasında kalmağa özen gösterirler.

(2) Önünde sonunda, eğriteleme yoluyla da olsa, şu iddiada bulunmak yanlış olmaz: Yeniçağ dindışı Batı Avrupa ile küreselleştirilen Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyetlerinin ortaya çıkardıkları fesât dünya görüşü ve zihniyetle, tarihte ilk kez, dünya, şiiriyetinden; Doğa, bâkirliğinden; İnsansa, masumluğundan topyekûn olmuşlardır.

(3 ) İngiliz-Yahudî medeniyeti, cihânşumûl merkez odağı Farmasonluk ile onun alt, yan ve akrabâ dernekleri, kurumları ve teşkilâtları, dönem dönem düzenlenen toplantılar başta olmak üzre, resmî ve gayrıresmî mercilerle, askerî ve mülkî erkânla, kişi ve kuruluşlarla,[iv] basın-yayın ile öğretim kurumlarıyla, devlet ve devlete bağlı bulunan ve bulunmayan teşkilâtlarla yeryüzünün dört bir köşesini doğrudan doğruya yahut dolaylı biçimde denetleyebilmektedir. Günümüzde etkisi ile denetimini, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilâtı, Avrupa Birliği ve bunların yan kuruluşları, Milletlerarası Af Teşkilâtı, Milletlerarası Para Fonu ile Dünya Bankası neviinden açıkca çalışan milletlerarası teşkilâtlar; millî yahut mahallî düzlemde etkinlik gösteren kuruluşlar; radyo, çanak yahut kablolu televizyon, sinema ve dünya çapında bilgisayar şebekesi, yeryüzünün yüzlerce fersah ötelerinde fezâda hareket eden casus uydular, büyük şehirlerin caddeleri ile meydanlarına, toplu konutların çevresi ile alışveriş merkezlerine gizlenmiş kameralar ile radarlar çeşidinden üstün fennî imkânlar yoluyla aklın, havsâlanın fevkındaki ölçülere vardırmıştır. O kadar ki, korku romanı şeklinde algılayabileceğimiz George Orwell in (1903 - 1950) 1949da basılmış "Bindokuzyüzseksendört" ("Nineteen Eighty-four") başlıklı eserinde bahsi geçen, her ân, her yerde hâzır ve nâzır, fakat kendisini kimsenin göremediği, kuvvet ile kudret sâhibi "Büyük Birâder" yahut "Ağabeğ" ("Big Brother") teşbihi gerçekleşmiş gözüküyor. "Büyük Birâder"in başlıca 'gözetleme kuleleri', Amerika kıtasında A.B.D. ile Kanada, Avrupada İngiltere, Asyanın doğusu ile güneyiçin Avusturalya ile Yeni Zelanda, uzak geçmişten bu yana yeryüzünün merkezi konumunu koruyagelmiş Doğu Akdeniz ile Batı Asya yöresinde Israil, Afrikadaysa Güney Afrika Birliğidir. Etkinliklerdeki serîlik ile incelik sâyesinde bunlara dışarıdan bakıldığında, algılanamazlar. A.B.D., sözgelişi, menfaatlarına zarar veriyor gerekcesiyle, Fidel Castro' nun (1927 - ) Toplumcu Kübasına karşı cephe alırken, Kanada, hemen bu ülkeden yana tavır koymuştur. Küba, böylece, hepten denetim dışında bırakılmamış oldu. Ama foyanın açığa çıktığı zamanlar da oluyor. Meselâ, A.B.D.nin, 1982'deki Falkland adaları savaşında, dostu ve müttefiki Arjantinin aleyhine tecelli etmiş olan istihbârâtı anayurd İngiltereye iletmiş olması, ne kadar da dikkate değer olaydır.[v] 300A.B.D.nin, gerek Birinci gerekse İkinci Dünya Savaşında, İngilterenin, her defasında, imdâdına koşmasıysa, yukarıdaki iddiamızın bir başka kanıtıdır.

Tarihte topyekûn insanlığa hükmetmiş bir "Büyük Birâder" şekliyle (Fr&İng figure) hiç karşılaşmadık. Peki, bu "Büyük Birâder", insanlığı, yine Orwell gibi, İngiliz olan Aldous Leonhard Huxley'in (1894 - 1963), son derece iç karartıcı ve kötümserlik aşılayan 1932 baskısı "Yiğit Yeni Dünya" ("Brave New World') uçurumuna mı sürüklemektedir? Günümüzdeki şartların da bunların sebeb oldukları dev sorunların da müellifi İngiliz-Yahudî medeniyeti olduğuna göre, bunun tasvîrini sunup onu teşrih masasına yatıracak olan da İngiliz —ve/ya Yahudî— düşünürü olmalıdır. İşte, gerek George Orwell ile Aldous Huxley'de gerekse Karl Marx'da bu söylediklerimizin açık belgesini buluyoruz. Sonuçta, bu çalışmada nedenleriyle birlikte sergilemeğe çaba harcamış olduğumuz, bugün dünyayı ve insanlığı sarmış dev sorunların hâlledilmesiçin elzem gözüken 'Çağdaş İngiliz- Yahudî medeniyetine seçenek oluşturabilecek yeni bir medeniyet biçimini ortaya çıkarmanın zihnî ile maddî zemini var mıdır?' sorusunun cevabını kimden bekleyeceğiz?

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Çağdaş Küresel Medeniyet – Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, Gelişimi ve Konumu' isimli kitabından alıntılanmıştır.)


[i]Bkz: Ignacio Ramonet: "Nuevo Siglo", 1. s.

[ii] Bkz: "Africa Negra es mas Pobre Hoy que en 1970, segun el Banco Mundial", 12. s.

[iii] Bkz: Ignacio Ramonet: A.g.y.

[iv] (i) İngiliz-Yahudî medeniyetinin —tabîî ki, resmî olmayan— merkez teşkilâtı görünümündeki Farmasonluk, Kiliseyi andırır tarzda; Sovyet Ortakmülkcü Partisi de Farmasonluğa, dolayısıyla da Kiliseye benzer biçimde örgütlenmiş olmaları, gözden kaçırılmaması gereken hususlardandır.

(ii) İngiliz-Yahudî medeniyetinin Yahudîlik cenâhı ile Farmasonluk, 1700lerin sonlarından beri Katolik kilisesi, Stalin Rusyası, Hitler Almanyası, Faşist siyâsî düzenler ve genellikle dindar– muhâfazakâr ile aşırı Milliyetci zümreler tarafından ortak paydada birleşmiş olarak kabul olunmuşlardır. Nitekim, bana 1978de Fransada anlatılana göre, Almanlar, 1940da Fransayı işğâl ettikten sonra, öncelikle köyler ile kasabalarda ahâlîye dağıttıkları soruşturma belgelerindeki ilk üç sorunun ikisi, yukarıda zikrolunan yaygın kanâatın ürünüdür: "Yahudîmisiniz, Masonmusunuz ve nihâyet, eşcinselmisiniz; ve akrabâlarınız ile tanıdıklarınız arasında böyleleri varmı?"

(iii) Israil kavmî Milliyetciliği ile yayılmacılığını ifâde eden Ziyonculuğun en önemli özelliği, başta İkinci Dünya Savaşı sırasında olmak üzre, tarih boyunca Israil kavmine çektirilenler yahut çektirildiği öne sürülen ızdırâblar bahâne edilerek onu mazlûm ilân etme siyâsetidir. Üstün başarıyla yürürlüğe koyulan bu siyâset sâyesinde Filistin, yerli halkı öldürülmek yahut yerinden yurdundan sürülmek sûretiyle, işgâl olunmuş; ayrıca, Ziyonculuğu eleştirmek de, insanlık suçundan sayılmaktadır.

[v] (i) İngilterenin 1833teki istilâsından beri, üstünde hak iddiasında bulunduğu, kıyılarının 480 km güney doğusundaki Falkland adalarını (Isp Malvinas) Arjantin, şubat 1982de ele geçirdi. Bunun üzerine, bunları geri almakçin İngiltere harekete geçti. Nisan 1982de İngiltere, güney kıyılarından aşağı yukarı 12,000 km uzaklıktaki Falkland adalarını geri alıp geçimini balıkcılık ile koyunculuktan temîn eden iki bini bulan İngiliz asıllı ahâlîyi kurtardı. O tarihte mezkûr denizaşırı harekâtı, İngiliz dili ile zihniyetini en düzgünce örneklediği ve hakkaniyet ile tarafsızlık esâslarından tavîz vermediği iddiasındaki İngiliz Yayın Kurumundan (BBC) radyom aracılığıyla izlemiştim. Dikkate değer husus, Falkland adalarına gönderilen İngiliz kuvvetlerinden bahsettiğinde, bunlara "görev birlikleri" (İng task forces) demesine karşılık, güney kıyılarının yaklaşık 90 km açığında ve 1571 ile 1878 yılları arasında hâkimiyetinde kalmış bulunan Kıbrısa, orada yaşayan yüz, yüz elli bin soydaş toplumunu katliâmdan kurtarmak amacıyla, 1959da imzalanmış Londra antlaşmasına dayanarak, Türkiyenin, 1974 yazında çıkarmış olduğu askerlerini, adı anılan Kurumun, "işğâl kuvvetleri" (İng invasion forces) biçiminde nitelemiş olmasıdır.

A (ii) İngiliz-Amerikan 'istihbârât sanatı'nın, gerek İkinci Dünya Savaşından önceki gerekse savaş sırasındaki olağanüstü başarılarının serâncâmıyla ilgili ayrıntılı bilgilerçin bkz: "The Oxford Companion to the Second World War"; madde başlıkları: ULTRA, ENIGMA, PURPLE, SIGABA, TYPEX.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN