28 Şubat’ın eğitimdeki olumsuz etkileri
28 Şubat kararlarıyla dönemin "iktidar elitleri" sivil-askeri bürokratik alanlarını korumak için eğitim alanında düzenleme ihtiyacı hissetmişlerdir. Toplumun genelinin iradesine uygun olmayan ve taleplerini dışlayan kararlar almışlardır. Ayrıca iktidarı belli kesimlerle sınırlandırmak için eğitim alanını araçsallaştırıp kendilerince dizayn etmişlerdir. Dini değer ve sembollerin değersizleştirilmesinin ve yasaklanmasının anlamı siyaset ile bürokrasi alanın ve devletin etkili olduğu alanların dindar muhafazakar kesimlere kapatılması demektir. Nitekim de öyle oldu. Başörtülü kızlar üniversitelere gidemedi. Takiyye yapan FETÖ'cü gibi gruplar ise her şeye rağmen kendilerine alan buldular. Bu durumda ise "karakter aşımı" ortaya çıkıp kişiliksiz tipler desteklenmiş oldu.
28 Şubatçı kadronun zihniyetiyle bakıldığında iyi üniversiteleri bitiren dindarlar ve muhafazakarlar aydınlanmamıştır. Her an ülkeyi geriye götürebilirler. Bundan dolayı etkileri sınırlandırılmalı demokratik bir devlette en doğal hakları olan adil rekabet şansları elinden alınmalıdır. Başörtüsü, dini aidiyet, dini değerlere sahip olmak ve muhafazakar kimliklere sahip olmak tasfiyenin aracı olarak kullanılmıştır. Sonuçta bu kesimler iktidar ve yönetim kademelerinden uzak tutulmuştur. Aktörlerinin "28 Şubat'ın etkileri bin yıl sürecektir" ifadesiyle hedefledikleri ancak eğitim alanında yaptıklarıyla anlaşılabilir.
Nitekim rakamlar da bunu göstermektedir:
1997-2001 yılları arasında yaklaşık 11.000 öğretmen istifa etmek zorunda kaldı.
3.527 öğretmenin ise görevine son verildi.
Bu, o dönemdeki öğretmen açığının %11'lik kısmına denk gelmekteydi.
Bu tarihler arasında muayyen sebeplerle 33.271 öğretmen disiplin soruşturması geçirip 11.890'ı disiplin cezası aldı.
4625 Milli Eğitim Bakanlığı personeli fişlendi.
MİT 2639 kamu personelini, 418 öğretim üyesini ve 949 öğretmeni irticayla ilişkili şeklinde etiketledi.[1]
Diyanet, Emniyet, İçişleri Bakanlığı gibi devletin diğer kurumlarında da durum bundan farklı değildi. Bu etki aynıyla özel sektörde devam etmiştir.
Gelişmiş ve güçlü bir devleti ileriye taşıyan zeka, liyakat, beceri, ehliyet, çalışkanlık, verilere dayalı politika geliştirme, etki analizi, performans ve tecrübe gibi yetkinliklere maalesef bu süreçte hiçbir atıf yapılmamıştır. Bu da gerçek amacı bütün açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Halbuki güçlü devletler bu kriterler üzerinden dinamik çalışkan kesimler içinden kadro, yönetici ve lider adaylarını seçip yükseltirler. 28 Şubat zihniyetinin "laiklik düşmanı", "gerici" "cahil" aydınlanmamış şeklinde kullandığı ifadeler sadece etiketlemenin ve ötekileştirmenin araçlarıydı. Bunlarla muhafazakar kesim fişlenmiş, disiplin cezaları verilmiş, görevden uzaklaştırılmış, itibarsızlaştırılmış ve memuriyetten, yönetim kademelerinden ve iktidar alanından tasfiye edilmiştir.
Geleceğe yönelik olarak ise eğitimli dindar kesimlerin insan kaynağı olarak görülen İmam Hatip ve İlahiyat fakültelilerine yönelik kararlar alınmıştır. Başörtülü üniversiteye gidilme yasağı getirildi. İmam Hatiplerin orta kısımları kapatıldı. İmam Hatiplere yönelik talebi azaltmak için lise kısımlarına yönelik "katsayı uygulaması" getirilmiştir. Bu uygulama aynı zamanda diğer meslek liselerini de çok olumsuz etkiledi. İlahiyat fakültelerinin öğrenci kontenjanları ise çok fazla azaltıldı. Bunun dışında Eğitim fakültelerine bağlı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi bölümleri açıldı. Bu kararlar toplumsal akışı durdurmaya ve insan kaynağını ortadan kaldırmaya yönelik demokratik olmayan kararlardı.
28 ŞUBAT İMAM HATİPLER VE MESLEK LİSELERİ
Çıkarılan 8 yıllık kesintisiz eğitim ve meslek liselerine uygulanan haksız katsayı uygulaması ile özellikle İmam Hatipler ve meslek liseleri itibarsızlaştırıldı. Meslek liseleri de kat sayı uygulamasından etkilendi. İmam Hatiplerin orta kısımları kapatıldı.
İmam Hatip ve Meslek Liselerinin itibarsızlaştırılması ve değersizleştirilmesiyle kalıcı 4 olumsuz hasar oluştu:
1) Kaliteli öğrenci akışı kesildi.
2) Buna bağlı olarak öğretmen kaynağının kalitesi çok düştü.
3) Yönetici kalitesi ve yönetim süreçleri zayıfladı. Bu ise okul kültürlerinin zayıflamasına yol açtı.
4) Eğitim programlarının güncellenmesi gecikti.
Bu etkilerin bir kısmı hala devam etmektedir. Sonra gelen Milli Eğitim bakanları bu olumsuz etkileri ortadan kaldırmak için bir dizi tedbirler almak zorunda kaldı.
Ülke menfaatleri açısından en yıkıcı tahribat meslek liselerinde oldu. Getirilen katsayı uygulaması nitelikli öğrencilerin meslek liselerine gelmemesi sonucunu doğurdu. Süreçte meslek liselerinin öğrenci, öğretmen ve yönetici kalitesi kötüleşti. Meslek Yüksek Okulları ve Teknik Eğitim, Teknoloji gibi bu okullardan öğrenci alan fakülteler aynı olumsuzlukları yaşadı. Ve sonuçta nitelikli ara eleman, sahayı ve uygulamayı bilen teknik insan kaynağı ihtiyacı sorunu ortaya çıktı.
Türkiye hala 28 Şubat sürecinde kötürümleşen meslek eğitimini iyileştirmeye çalışmaktadır. Halbuki dünya meslek eğitiminde radikal dönüşümler geçirmekteydi. Yapay zeka ve bilgi teknolojileri kullanımı meslek eğitimini doğrudan etkilemektedir. Türkiye meslek eğitiminde bu değişimin sonuçlarını yönetmek durumundayken ülkenin gücünü belirlemede etkisi çok az olacak ideolojik siyasi ve iktidar kavgalarıyla uğraşmak durumunda kaldı. Müfredatların güncellenmesi ve meslek lisesi öğretmen ve yöneticilerinin çağdaş gelişmelere uygun geliştirilmesi, sektörle iç içe eğitim modellerinin üretilmesi konuları hiç konuşulamadı. Türkiye o yılları kaybetti. Bugün tartışılan nitelikli iş gücünün bulunamayışının sebeplerinden bir tanesi 28 Şubat kararlarının devam eden olumsuz etkisidir.
28 ŞUBAT'IN FETÖ'YE AÇTIĞI ALAN
28 Şubat'ın hiç hesaplanmayan sonuçları da oldu. Bu tekelci tedbirler geleneği FETÖ gibi yer altında çalışan, açık ve şeffaf olmayan, dini kılıf yapan ve dindarların ezilmişliğini istismar eden bir örgütü daha da güçlendirdi. Çünkü gizli kapaklı çalışmayı alışkanlık haline getiren bu yapı, hücre çalışmalarıyla emniyet, silahlı kuvvetler olmak üzere devletin tüm kurumlarına sızdı. Adil bir rekabetin engellenmesi bu yapının devlette aşırı güçlenmesine yol açtı. Halbuki açık şeffaf, katılımcı, siyasi rekabeti esas alan ilişkiler ağı hakim olsaydı bu yapının bu kadar güçlenmesi mümkün olmazdı. Ayrıca FETÖ, Türkiye Cumhuriyeti devletini "şeytanlaştırarak" kendi tabanını genişletemezdi. Diğer bir ifadeyle FETÖ yaşanan mağduriyetler ve zulümler üzerinden korkular ve kaygılar yayarak kendi tabanının yaygınlaştırdı.
[1] Rakamlarla 28 Şubat Raporu, Eğitim Bir Sen Raporu, Ankara, 2014. Bknz: https://www.ebs.org.tr/ebs_files/files/yayinlarimiz/28_subat_rapor_web.pdf
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.