Yahya Sinvar’ın cebindeki kurşunun sırrı!
Neyi kastettiği malum olmasa da Yusuf Kaplan bir yayında 'Gazze'deyiz. Daha fazlasını sormayın' şeklinde bir ifade kullanmıştı.
Yahya Sinvar da 18 Ekim 2024 tarihinde İsrailli askerlerle girdiği müsademede şehit edilmiştir. Şehadeti esnasında adeta İsrail askerlerine ve insansız uçaklarına, dronlarına meydan okumuştur. Sonradan yapılan tahlillerde 72 saattir boğazına bir lokma dahi girmediği, İsrailli adli tabip uzmanları tarafından ortaya konulmuştur. Kısaca ağzına bir lokma girmeden direnmiş, en sonunda Hazreti Musa'nın ve Süleyman'ın asası gibi yanında taşıdığı asayı uçaklara karşı doğrultmuş. Bu suretle gereğini yapamasa bile niyetini ortaya koymuştur. Bu son tutumu teslimiyetten uzak olduğunu ve ölüme meydan okuduğunu göstermektedir. Direncini, direnişini bu şekilde ortaya koymuştur. Bu suretle Ömer Muhtar, Şeyh Şamil ve İzzettin Kassam gibilerin safına yükselmiş ve onların kalibresinde bir kahraman olduğunu ispatlamıştır. Yahya Sinvar'ın üzerinden ve cebinden çıkanlar arasında başkası adına düzenlenen bir pasaport ile birlikte tek bir kurşun, 300 dolar, tespih ve Kur'an-ı Kerim bulunmuştur. Yine cebinde tırnak makası, saati ve üzerinde Mescid-i Aksa gravürü veya kabartısı bulunan bir broşür de çıkıyor. Bu kurşun, İsrailli askerlerin eline düşmesi ihtimaline karşı son rezerv olarak saklanıyor. Canlı yakalanarak İsrail'e bir zafer tattırmak istememiştir. Bu kurşun geride bıraktığı semboller arasına girmiştir.
Peki, bu kurşunun sırrı ve hikayesi nedir? Yusuf Kaplan'ın ima ettiği veya etmediği gibi bu kurşun Türkiye'den gönderilmiş bir Türk kurşunu mudur? Gazze'ye giden yardımların bakiye ve kalıntılarından biri midir? O yönde iddialar var. Bu iddialar, bizi sevenler tarafından değil sevmeyenler tarafından dile getiriliyor. Güya İsrailliler, bu kurşunun Türkiye askeri tesislerinde üretilmiş, imal edilmiş bir kurşun olduğunu ileri sürüyorlar. Bunu dile getiren pazarlayan ise Hizbullah yanlısı bazı kesimlerdir. Kıskançlık alameti sayılabilir. Hamas'dan önce kimi Fetih üyeleriyle İran Devrimi arasında ortaklık kurulmuştu. Sonra büyük çapta bu ortaklık bozuldu. Geride dumanı kaldı. Suriye rejimi ve bilahare İran rejimi ile Fetih arasında ilişkiler genelde gergin olmuştur. Enis Nakkaş Filistin devriminden İran devrimine köprü kuranlar arasındaydı. Lübnan Trablusşam asıllı Nidal es Seb'a için de aynısı söyleyebiliriz. Nasırcılıktan Esatçılığa ve İrancılığa terfi etmiştir! İsrail rivayetini analiz eden Nidal es Seb'a bu tezi inanmayarak dile getiriyor. Bunun bir İsrail uydurması, fabrikasyon olduğu kanaatini taşıyor (https://www.youtube.com/ watch?v= SUx8RGmbKBw&t=485s). Güya ona göre İsrail, Türkiye'ye 'direniş odağı' olarak rol biçiyor, iltimas geçiyor! Hizbullah ve İran'ın rolünden parça çalıyor. Bu parçayı Türkiye'ye transfer ediyor! Demek istiyor ki; İsrail, Hizbullah ve Suriye rejimi yerine Erdoğan'ı yüceltiyor, koyuyor. Direniş ekseninde hatları karıştırıyor. Bunun bir nevi reklam olduğuna inanıyor!
Peki, işin aslı nedir? İki ihtimal var. Birincisi, gerçekten de Türk askeri donanımı ve teçhizatı Gazze'ye yol bulmuş ve sevkiyatı yapılmış, bunun çok küçük bir parçası Yahya Sinvar'ın terekesi arasında bulunmuştur. Son kurşun ve tek kurşun olarak tarihi kayıtlara geçmiştir. Bu kurşunun kaynağını tabii ki bilmiyoruz. Sadece İsrail'in iddiaları var. İkinci ihtimal ise insani yardıma odaklanan Türkiye'yi bu yolla suçlamak, uluslararası mahfillerde yalnız ve zor durumda bırakmaya çalışmaktır. Türkiye Adnan Menderes döneminde Cezayir direnişine silah ve mühimmat sağlasa da bunu ulu orta değil, gizli saklı yapmıştır. Zira işgalci Fransa ile NATO'da ortaklığımız vardı. İran, bunu ulu orta yapabilir, zira Sünni dünyada reklama ihtiyacı var. Katar bile ateşkes görüşmelerinde ara bulucu olmasına rağmen İsrail'in tazyiklerinden bunalmıştır. Kaide konusunda olduğu gibi Sünnilerin Hamas'a desteği, Batılı çevrelerde İran'ın hilafına daha keskin tepkilere neden olur. Dolayısıyla İsrail, Katar ve Türkiye gibi ülkelere karşı temelsiz suçlamalarla çevreleme politikası izleyebilir. Bu ülkeleri sıkıştırarak Hamas'ı yalnızlaştırmak isteyebilir. İran veya İrancıların derdi ise gereğini yapmadan Hamas üzerinden bir direniş tekeli kurmak ve avantajını kullanmaktır. İran'ın karakteri dikotomiktir yani zıtlaştırıcı bir karakteri vardır ve bu karakter her detayda, fasılda ortaya çıkmaktadır. Son kurşun hikayesi de bunlardan biridir.
Nidal es Seb'a adlı yorumcu 'direniş ekseni' adına konuşmakta ve İhvan'ın Gazze üzerinden yeni bir Arap Baharı ile Sisi'yi devirmek istediğini ileri sürmektedir. Abbas Kâmil detayını yok farz etmektedir. Aynı adam, Yahya Sinvar'ın cebinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gönderdiği 'hediyenin' çıkması rivayetine kendince gölge düşürmektedir. Sembolik bir mesele üzerinden Türkiye ile hesaplaşmaktadır. Böylece direniş hattında İran'ı rakipsiz bırakmaya yeltenmektedir. Nidal es Seb'a gibiler esirgese de İsrail elçileri Türkiye'yi şer ekseni olarak tanımlamaktadır.
Bazı yorumlarda Sinvar'ın İran'ın tutumundan rahatsız olduğu ve son dönemde onunla yollarını ayırdığı konuşuluyor. Bu anlamda İran'ın kendilerine, benzettikleri fedakârlık düzeyinde ilgi ve destek göstermediğini ifade ediyor. Lübnan'dan İsrail'e verilen karşılıklar şayet 7 Ekim 2023 sonrasında verilmiş olsaydı durum hem Lübnan hem de Gazze için daha parlak olabilirdi. İki cephede birden savaşan İsrail kendisini ateşkese mecbur hissederdi. Bir de Yahya Sinvar'ın yabancı bir gücün hegemonyası altına girmekten kaçındığı da ifade edilmektedir. Hamas, Hizbullah değildir. Hizbullah bir efsane ise Hamas bir destandır. Kısaca İsrail'e teslim olmadığı gibi İran'a da teslim olmamıştır. Hizbullah bekle-gör politikası izlerken baskın yemiş, İsrail'in saldırısına maruz kalmıştır.
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.