Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 26, 2019
Kendi aşırılığını gemlemek

En mutedil hareketlerin içinden bile aşırılar çıkabiliyor. Dolayısıyla bu, uyanık olmayı gerektiren ve gözetilmesi gereken bir halet yani durumdur. Aşırılık gözetilmeyi ve uyanık olunmayı dahası tedaviyi gerektiren bir husustur. Heyula gibi her bünyeye girebilir ve bulaşabilir. Arap dünyasının sayılı mantıkçılarından ve felsefecilerinden olan Zeki Necip Mahmut İslami seyri sülûkünde yani İslam dairesindeki manevi yolculuğunda kaleme almış olduğu kitaplardan birisi 'Rüye İslamiyye' yani İslami vizyon adlı kitabıdır. Burada 'imamını bilmeyen cahiliyet üzerine ölmüştür' ifadesini çağrıştıran bir biçimde asrın dışında yaşayanların pek de kıymet- sahibi olmayacaklarını ifade eder. Burada imam yerine asrı koyar. Onun hükmü şudur: Müslümanlar ya yaşadıkları asırları inşa etmeli ya da bu inşada ortak olmalıdırlar. Onun ötesinde bir mazeret kabul edilmez. Burada geri kalmanın yasalarını irdelemeye çalışır. Şekip Arslan bir zamanlar 'Müslümanlar Niye Geri Kaldı, Diğerleri Niye Öne Geçti' başlıklı bir kitap kaleme almıştır. Keza Mısırlı Abdullah Nedim'in de buna benzer eserleri vardır. Renan'ın ortaya attığı meşhur tartışmadır. Günümüzde ise İslami devlet ya da devletlerin yerine kurulan İslami hareketler Arap Baharıyla birlikte tökezleme içine girmişlerdir. Belki de İslami hareketler Süleyman'ın güvesi gibi bünyeleri içeriden kemirilmiş ve farkına varamamışlardır. İçerideki güve onu cansız yere sermiş de adeta haberimiz olmamıştır. Arap Baharı güve hükmüne geçerek esasında İslami hareketlerin bir biçimde ölümünü ilan etmiştir. Elbette bu görüşler tartışmaya açıktır.

Müslümanların geri kalmasının temel nedenlerinden birisi de ötekiyle ilişkide kural geliştirememeleridir. Gazali mantığı İbni Rüşd ise felsefeyi benimseyerek veya İslami hale getirerek geriye dönük (retroactively) olarak onların meşruiyetini kabul etmişlerdir. Bununla birlikte günümüzde İslami alanlarla ötekilerin kesiştikleri ve ayrıldıkları noktalar tam olarak tavazzuh etmemiştir. Ötekine yabancı kalmak bizi kendimize ve kâinatın esrarını çözmeye de yabancı kılıyor. Burada İsmail Raci Faruki ile Taha Cabir Alvani sosyal ilimlerin İslamileştirilmesiyle ilgili bir çaba ortaya koşmuşlardır. Bu ise 11 Eylül gibi bazı engellere takılmıştır. 1986 yılında İsmail Raci Faruki eşiyle birlikte şehit edilmiştir. Zeki Necip Mahmut ilgili kitabında şöyle söylemektedir: İnanç bağlamında aşırılık bazen diğerlerinden faydalanmayı aksatır veya engeller. Aşırılık içe kapanmayı beraberinde getirir ve başkalarından yararlanmayı engeller. Ve bazen aşırılık diğer eğilimlerdeki doğru ve faydalı alanların keşfedilmesine giden yolları kapatır (Rüyetun İslamiyyetün, s: 11, Daru'ş Şuruk, Kahire). Burada kullandığı ifade tatarruftur yani aşırılıktır. Demek ki aşırılık insana başarı yolunda perde olan hususlardan birisidir. Cehalet ve düşmanlığı besler. Kalkınmamız içimizdeki aşırılığı gemlemeye bağlıdır. Gayzı ve öfkeyi yuttuğumuz gibi aşırılığında üstesinden gelmeliyiz. İmam Şafii'den bunu teyit eden bir görüş vardır: Benim mezhebim haktır ama yanlışlanması mümkündür öteki mezhep, görüş yanlıştır ama doğrulanma ihtimali vardır. Hakikat anlamında tekelcilik sadece hakikate perdedir.

Aşırılık her meşrebe bulaşabilen bir virüstür bu nedenle de uyanıklığı ve pusuda olmayı gerektirir. Bu anlamda 'İslam Hukuku Her Devir ve Ortamda Geçerlidir' mealinde bir eser kaleme alan eski Ezher şeyhlerinden Muhammed Hıdır Hüseyin tasavvufun içine de aşırılığın bulaştığını örneklerle anlatır. Sözgelimi Hasan Basri döneminde birisi 'ben hakkını veremeyeceğim için irmik helvası yemem' diye tutturur. Bunun üzerine Hasan Basri, hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunur: Bu adamın akılsız olduğu ortada. Yoksa insan soğuk suyun hakkını da veremez. İkisi hakkında pek bir fark göremiyorum.

Zeki Necip Mahmud'un tatarruf tabirini kullanmasına mukabil Muhammed Hıdır Hüseyin guluv tabirini yeğler (Eş Şeriatu'l İslamiyye Salihatün likülli zamanın ve mekanin, S: 282, Daru Farabi, Kahire). Oysaki aşırılık tabiri genellikle İsmaili gibi uç Şii fırkalar için kullanılır. Onlarda bu makam haldir mutasavvıflar da ise bir eğilim. Tasavvuf içinde bir eğilim olarak Muhammed Hıdır Hüseyin bir aşırı damardan bahsetmektedir. Aşırılık her meşrep ve akım içinde bir eğilimdir. Uyanık olmayı ve mücadeleyi gerektirir.

Aşırılığın panzehirlerinden birisi muhakemedir. Empatidir. Yani başkalarını anlamaya ve kendini onun yerine koymaya çabalamaktır. Bu İslam tasavvufunda rabıta-i mevt suretinde insan kendisini ölü yerine koyar ve bu yolla nefsini dizginlemeye çalışır.

Müslüman yapıcı adamdır. Her türlü inşaya katkı sunar. Asrını inşa eder ya da bu uğurda katkı sunar. Bu anlamda Şah Veliyyullah Dehlevi dünyada Müslümanın kayyumiyet makamını temsil ettiğini yani kurucu öğe olduğunu söyler. Öyleyse İkbal'in dediği gibi süper mümin olmak için zafiyetleri yenmemiz ve ötekinden de öğrenmemiz şarttır. Yoksa iddiamızla ters düşeriz. Aşırılık prangası uçmamıza engel olacaktır.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN