Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ağustos 5, 2022
Her yeni yıl, Hicret’i yeniden yaşatmalı bizlere...
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Hicret'i yeniden anlamak ve hayatımızdaki yerini konumlandırmak için her yeni yıl bir vesile, her yeni Muharrem ayı yeni bir vasıtadır.

Geçen hafta idrak ettiğimiz yeni hicrî yılımızla bir kez daha kendisinden bahsedilmeye başlanan Hicret, bundan 1444 yıl önce gerçekleşmiş olmasına rağmen, müslümanlar için tazeliğini koruyan bir özelliğe sahiptir. Nitekim gerek Kur'an-ı Kerim'in ayetleri gerekse hadis-i şerifler, "Hicret" kavramını hayatımızda önemli bir konuma yerleştirmemiz gerektiğini hatırlatıyor bizlere…

Şüphesiz İslam Tarihi'nde önemli bir dönüm noktası olan Hicret'in, sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve tarihî yönlerden incelenmesi ve ele alınması gereken birçok yönü var. Ancak kanaatimizce Hicret'in en başta gelen ve taşıdığı bu değerinden hiçbir şekilde kaybetmeyecek bir özelliği var ki o da "Allah rızası" için oluşudur… Allah Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'de, Resul-i Ekrem'in (sav) hadislerinde bu dikkat çekici özellik her defasında göze çarpmakta ve ortak bir cümle çıkmaktadır karşımıza: "Kimin hicreti Allah'a ve Resûlüne ise…"

Bir kez daha ifade edebiliriz ki, hicret yaşanmış ve bitmiş bir olay değildir. Hicret, bir peygamber geleneğidir. Önceki peygamberlerin bu geleneğin gereğini yerine getirip Tevhid ve Rabbe Teslimiyet Bayrağı'nı Son Nebi Hz. Muhammed'e (sav) bıraktıkları tarihi bir süreçtir. Nihayet bu bayrağı, gerçekleştirdiği hicretiyle ümmetine örnek olarak teslim eden Sevgili Peygamberimizin (sav) kıyamete kadar devam edecek sünnet-i seniyyesidir, hicret…

Günümüz insanı olarak hicretin hayatımızdaki yerinin, olması gereken konumda bulunmadığını üzülerek ifade etmek isteriz. Bunun sebeplerinden biri de gerek ayetlerde gerekse hadislerde üzerine vurgu yapılan ehemmiyetinden haberdar olamayışımızdır diyebiliriz. Kur'an-ı Kerim sayısını veremeyeceğimiz çoklukta hicretten söz ederken, Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz, bazı İslam âlimlerinin, "bu dinin, dörtte birinden bahsediyor" diye önemine işaret ettikleri "Ameller niyetlere göre değer kazanır." hadis-i şerifinde Allah ve Resulüne hicretin önemine vurgu yapmaktadır. Bu hakikate rağmen bugün için bizler, hicretle ilgili ayetleri yeterince hayatımıza intikal ettirebilmiş değiliz. Dünyevileşme belâsı ve hastalığı hicret eden bir Peygamberin ümmeti olan bizleri onun "muhacir" kimliğiyle tanışmamıza engel teşkil ediyor ve hadisenin ardındaki hakikatleri görmemize mani oluyor.

Bugünkü yazımız, hicret ile alakalı bir yaşanmış hatıra ile devam edecek. Umarız ki bundan sonraki yazılarımız, Kur'an'da bize hicretle ilgili ayetlerin neler söylediğini anlamak ve anlamlandırmak adına bir çabanın semereleri olacak…

Cündüb b. Damre'nin hikayesi…

Resulullah (sav) Efendimiz, Allah Teâlâ'nın hicretin öneminden bahseden ayetler indiğinde, bunları henüz hicret etmeyen ve Mekke'de bulunan müminlere de gönderdi. Ayetler kendisine ulaşınca Leysoğulları sülalesinden Cündeb b. Damre deveye binemeyecek kadar yaşlı olmasına rağmen oğullarına şunları söyledi: "Beni bir deveye bindirin. Ben ayetlerde sözü edilen çaresi ve imkanı bulunmayan kimselerden biri değilim. Yolu da bilirim, Medine'ye veya daha uzağa gidecek mala da sahibim. Vallahi artık ben Mekke'de bir gece bile durmam!.." Babalarının bu kararlı tutumu karşısında oğulları onun için bir sedye yaptılar ve devenin üzerine onu sağlam bir şekilde yerleştirerek yola çıktılar. Mekke'den fazla uzakta sayılmayan Ten'im mevkiine geldiklerinde babalarının artık ömrünün son demlerini yaşadığını fark ettiler. Cündeb b. Damre sağ elini sol elinin üzerine koyarak şunları söylüyordu: "Allah'ım! Şu sağ elim Senin içindir. Bu ise Resûlün için… Resûlün sana nasıl söz verip biat ettiyse ben de öylece biat ediyorum!.." Bu son sözleriyle gıpta edilecek güzellikte bir son ile Rabbine kavuştu Cündeb b. Damre…

Hadiseden Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz ve ashabı haberdar olduklarında bazı sahabiler, "keşke Medine'ye ulaşsa ve burada vefat etseydi…" dediler. Mekke halkı da "Adam arzusuna kavuşamadan öldü" diye söylendiler. Bunun üzerine şu ayet-i kerime nâzil oldu:

"Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve bolluk (imkanlar) bulur. Kim Allah ve resulü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm ulaşırsa artık onun mükafatını vermek Allah'a düşer. Allah elbette çok bağışlayan ve çok merhamet edendir." (Nisa, 100) Böylece bu ayeti kerime ile müminlere şu müjde verilmiş oldu: Gerek ilim tahsili, hac, cihad gibi maksatlarla gerekse Allah'a güzel kulluk adına ya da helal rızık kazanmak için yapılan her hicret, Allah ve Resûlüne hicrettir. Eğer yoldayken kendisine emr-i Hak gelecek olur ve o kişi vefat ederse o kişinin bu hicretinden dolayı alacağı mükafat Allah Teâlâya düşer. Şüphesiz ki Allah, kuluna mükâfatı, karşılığından fazlasıyla veren eş-Şekûr (c.c) isminin sahibidir!..

Cündeb b. Damre'nin samimi niyetini karşılıksız bırakmayan Allah Teâlâ, ayetlerini vahy ettiği Kutlu Elçi'sinin kıyamete kadar gelecek ümmetlerinin de böylesine samimi niyetlerle yapacakları her bir amelin, gerçekleştirmeye muvaffak olamasalar bile karşılığını zayi etmeyeceğini bildirmiştir. Yeter ki her davranış sahih bir niyetle başlasın…

Cuma gününün feyiz ve bereketinin üzerinize olması dileğiyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN