Takva mertebesine ulaştıran orucun özellikleri
Önceki yazımızda orucun insanı Takva mertebesine ulaştıran bir ibadet olduğundan bahsetmiş ve yazımızı, "Oruç öylesine bir ibadettir ki, o elinizden tutup sizi Takvâ mertebesine çıkaracaktır. Ama elinizden tutulması için de takvâ yüklü oruçlar tutmak gerekmektedir." ifadeleriyle bitirmiştik. Bugün "takvâ yüklü" oruçlar tutabilmek için oruçlarımızın hangi özelliklere sahip olması gerektiği üzerinde durmaya çalışacağız.
Bir ayette, "kurbanlık hayvanların ne etlerinin ne de kanlarının Allah'a ulaşacağını, O'na ulaşacak, katına çıkmaya hak kazanılan şeyin sadece takvamız olduğundan" söz edilmektedir (Bkz Hac, 37).
Bu ayet, Allah katında asıl değerli olan şeyin, içtenlikle sahip olunan ve duyulan "kulluk şuuru" olduğuna dikkat çekmektedir. Denilebilir ki, oruç kişiyi işte bu mertebeye ulaştırabilecek bir özelliğe sahiptir. Ancak onu bu özelliğe sahip kılan da yine kişinin düşünce, tutum ve davranışlarıdır. Peki hangi vasfa sahip, hangi nitelik ve kalitede oruçlar tutmalıyız ki, orucumuz, kulluk şuuru da diyebileceğimiz takvâ mertebesine bizi yükseltsin? Bunun için en doğru ve sağlam yol, Son Nebi Hz. Muhammed Mustafa'nın (sav) yoludur! Zira o yüce Resul, Allah'a güzel kulluğuyla ve samimiyetle yerine getirdiği ibadetleriyle takvânın da ne demek olduğunu bizlere bizzat öğretendir.
TAKVA'YA GÖTÜREN ORUÇ GECEDEN BAŞLAR…
Bir zaman dilimi olarak "gece" İslam kültüründe önemli bir yer tutar. Kur'an-ı Kerim'den öğrendiklerimiz şudur ki, o, gecelerin "insanların dinlendikleri, rahat bir uyku imkanına kavuştuğu bir "nimet" oluşundan" bahsettiği gibi, (bkz. Mümin, 61; Furkan, 47) olağanüstü anların hep geceleri gerçekleştiğine de dikkat çeker. Sözgelimi, Hz. Musa (as) Tur Dağında Allah Teâlâ'dan ilk vahyi bir gece vakti alırken, Son Peygamber, Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz de bir Ramazan gecesinde ilahi vahye muhatap olmanın eşsiz mazhariyetini yaşamış, yine bir gece vakti, İsrâ ve Mi'rac mucizesine nâil olmuştu…
Bütün bunların elbette bir hikmeti/hikmetleri vardır. Ancak anladığımız/anlayacağımız dilden konuşan Hz. Mevlâna'nın bir beytiyle sözü bağlayalım: "Zevk u safâ ehli gecelerini eğlenceyle geçirmeğe çalıştığı gibi, manevi cilveler de hep geceleri tecelli ettiği için aşk ehli de geceleri bekler." Kim bilir, ünlü sûfi Abdullah b. Mübarek belki de şu sözüyle bu hakikate işaret etmekteydi?.. "Beni dünyaya bağlayan sadece iki şey var: Gündüzleri Allah için sevdiğim kardeşlerim. Geceleri de secdelerinde Rabbimle kavuştuğum, huzur bulduğum namazlar…"
Gecelerin konumuzla ilgili yönüne gelecek olursak. Sevgili Peygamberimiz (sav) hicretin ikinci yılında, Şaban ayının ortalarında bir hutbe okuyarak oruç ibadetinin müminlere farz kılındığı emrini tebliğ ederken, bir hususa dikkat çekmişti. "Allah, Ramazan ayının gecelerini namazla, gündüzünü de oruçla bereketlendirmiştir."
Gündüzleri, oruç gibi bir ibadetle müstesna bir mertebeye kavuşturulurken, geceleri de Ramazan ayına has Teravih namazı ile fazilet ve berekete nâil kılınmaktaydı. Oruçlunun gündüz uykusunu "ibadet" olarak kabul ederken, gecelerini namazla ihya etmesi tavsiye ediliyor ve "En Güzel Örnek" olan Son Nebi (sav) uzun uzun kıldığı namazlarıyla Ramazan gecelerindeki ibadet farklılığının nasıl olması gerektiğini de öğretiyordu, ashabına ve sonradan gelecek ümmetlerine…
Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin Ramazan ayındaki ibadet hayatına bakılarak denilebilir ki, O Yüce Peygamber, takva mertebesine ulaştıracak bir orucun temellerinin, Ramazan gecelerindeki Teravih ve Teheccüd namazlarında bulunduğunu hadis-i şerifleri ve kendi uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Yine aynı hassasiyetin, sahura kalkma konusunda da gösterilmesini istemiş ve "sahur yemeğinde bereket vardır" buyurarak bizlerin "bir yudum suyla da olsa" kalkıp bu bereketten istifade etmemiz hususunda duyarlı olmamızı arzu etmiştir. Çünkü "seher"de yenilen yemeğin adıdır sahur!.. Başlı başına zaten çok değerli bir zaman dilimi olan seher vaktinde müminin uykuda değil, uyanık; Yatakta değil, seccadesinin üzerinde iki rek'atlik de olsa bir Teheccüd niyazında veya sofrasının başında olmasını istemiştir, Sevgili Peygamberimiz… Çünkü Ramazan-ı Şerifin aslında her bir gecesi "Kadir Gecesi" olma ihtimalini taşıyan bir yüce değere sahiptir. Aramamız, araştırmamız, takip etmemiz ve önemsememiz istenen bu hususa en anlamlı karşılığın, Ramazan gecelerini –mümkün mertebe- uyanık ve ibadetle geçirmekle verilmiş olacağı kanaatindeyiz.
Seher vaktindeki uyanıklığın Teheccüd namazını kılabilme imkanı verdiği gibi, okunacak kısa tesbihatın de Allah katındaki değeri son derece yücedir. Zira seher vakitlerinde Allah'ı zikir ve tesbihat ile ananlardan; hatalarından dolayı Allah'tan af ve bağışlanma dileyenlerden, ayetlerde övgüyle bahsedilmektedir (Bkz. Al-i İmran, 17; 191).
Kısacası tüm bu güzelliklerin hepsi, Ramazan gecelerinde gerçekleşmeye adaydır. Böylesi güzelliklere sahne olan bir Ramazan gecesi, şüphesiz ki, gün be gün Takva mertebesine mümini basamak basamak çıkaracaktır. Gecesi ibadetle ihya edilerek başlanan orucun gündüzü de aynı hassasiyetle devam ettirilirse eğer, ilk mükâfat, iftar anındaki tarifi imkansız duyguları yaşamakla, mümin tarafından fark edilecektir vesselâm…
Takva mertebesine ulaştıracak güzellikte oruçlar tutabilmek niyazıyla, sağlıcakla kalınız efendim.
"Hangi vasfa sahip, hangi nitelik ve kalitede oruçlar tutmalıyız ki, orucumuz, kulluk şuuru da diyebileceğimiz takva mertebesine bizi yükseltsin?"
— Fikriyat (@fikriyatcom) April 20, 2021
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay'ın kaleminden✍🏻
Takva mertebesine ulaştıran orucun özelliklerihttps://t.co/o11I70c7fC
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.