Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Eylül 12, 2019
Ekmeği “nimet” görenlerden, kadrini bilmeyenlere…
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Yeni bir eğitim-öğretim mevsiminin başladığı, yeni öğrencilerin okullarına adım attığı şu günlerde yaşanan ve sosyal medyada paylaşılan birtakım görüntüler, sağduyulu insanların tepkisine neden oldu. Okulun kıdemli öğrencileri, logolarındaki martıdan dolayı bir "gelenek" haline geldiğini söyleyerek savundukları "simit atma" âdetini bu yıl da gerçekleştirmiş ve "zaten kuru simitlerdi" dedikleri simit parçalarını pencerelerden okula yeni başlayan öğrencilerin üzerine atmışlar ve sosyal medyada bu görüntüleri paylaşmışlardı. Sonrasında yöneticilerin ve öğrencilerin aleyhte ve lehte açıklamaları, hizmetlilerin okul bahçesindeki simit parçalarını süpürüşlerine dair haberler vs. hiçbiri sadra şifa olacak şeyler olmadı vesselâm…

Yaşadığımız dünya bugün bizlere bilim, teknoloji ve iletişim alanında pek çok imkan sunmakta. Ancak ne gelişen teknoloji ne de değişen ve yükselen hayat standardı insana beklediği mutluluk ve huzuru sağlayamadı.

Bugün, insan için daha rahat, daha modern ve daha konforlu şartlara sahip meskenler tasarlayan mimarlar ve mühendisler; devasa "site"ler, "kent"ler kuran müteahhitler birer kibrit kutusu haline getirdikleri evleri de, geniş villaları, köşkleri de ve rezidans adını verdikleri bu amacı belli olmayan mekânları da birer "yuva" haline getirememişlerdir. Halbuki "yuva" insanoğlu için hem huzur bulduğu ve güven duyduğu bir mekân, hem de manevi anlamda yetişip olgunlaştığı önemli bir eğitim ve terbiye ocağıdır. Çünkü bu yuva ve ocak, insan için bebeklik çağından itibaren çocukluk yıllarını geçirdiği ve bu dönemde aynı zamanda kişilik ve karakterinin, tutum ve davranışlarının şekil kazandığı bir sürece ev sahipliği yapmaktadır. Bu sebeple değerlidir ve önemlidir.

Bugün iki başlı bir problemin eğitim-öğretim alanında bizi ciddi sıkıntılar içine düşürdüğünü söyleyebiliriz. Birincisi "aile terbiyesi" denilen kavramdan mahrum bir şekilde yetişen nesillerin toplum hayatında nasıl onulmaz yaralar açılmasına sebebiyet veren olaylar... İkincisi ise doğru dürüst bir eğitim felsefesine sahip olmayan, adeta periyodik bir döngüyle sık sık değişen/değiştirilen Milli Eğitim sisteminin yeni yetişen nesillere olumlu kazanımlar sağlayamayışı…

İki gün önce yeni eğitim-öğretim yılına başlanması münasebetiyle Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşmasında dile getirdiği ve dikkat çektiği üzere, "Eğitimde Cumhuriyet tarihimiz boyunca bize özgü bir gelenek oluşturamadık. Böyle bir sistem kuramadık… Sonuçta kendi değerlerine bigane kalan, aslını inkar eden kayıp nesiller yetiştirdik."

Bu kayıp nesiller, işte bugün, aslı ekmek hamuru olan simitleri parçalar halinde pencerelerden aşağıya atmakta bir sakınca görmüyor. Çünkü bize; inanç ve kutsal değerlerimize, kadim kültürümüze, irfan ve hikmet dolu geleneklerimize-göreneklerimize sırtını dayayan-güç alan bir eğitim felsefesinin esas alındığı bir eğitim sistemine sahip olamadık yıllar yılı zamandır…

Bu kayıp nesiller, aile ortamında da alması gereken terbiye ile yetiştirilmediği /yetiştirilemediği için tabağında yemek, sofrasında ekmek bırakmakta bir mahzur görmüyor artık… Ona göre ekmek, sıradan bir gıda maddesi, sıradan bir yiyecek!.. Onu bir "nimet" olarak önemsemek, kırıntısına bile saygı göstermek, yere düştüğünde alıp öperek başına koymak… bu hasletleri kazanabilmek için ne yeterli bir aile terbiyesine ne etraftan alabileceği olumlu telkinlere muhatap olmadan yetişiyor nesillerimiz, maalesef…

Yazar Mehmet Kaplan, Büyük Türkiye Rüyası adlı eserinde bir hatırasını paylaşır. Askerlik yıllarında yedek subay adaylarının, talime ara verildiği saatlerde üniversite mezunu bu gençlerin çevredeki bahçelere sürüler halinde hücum edip ağaçlardaki meyveleri güle oynaya kapıştıklarını ve haram malı sorumsuzca yediklerini aktarır ve sözlerini şu ifadelerle tamamlar: "O zaman anladım ki, lâik terbiye, asla Müslüman bir ailenin vermiş olduğu "haram mala el uzatmama" düsturunu veremiyor!"

"Bizim" diyebileceğimiz, bizi yansıtacak, bizi temsil edecek ve bize güç verecek bir eğitim felsefesine sahip bir Milli Eğitim sistemine sahip olma işi ayrı bir konu. Ancak her bir ferdin, ailesi içinde önemli bir görev üstlenerek yeni yetişen nesillere, bir dede-nine, bir anne-baba, bir abla-ağabey olarak verebileceği çok şey vardır. Günümüz, aileyi önemseyip onu mutlu kılmak, aile yuvasını bir huzur ve eğitim-öğretim ocağı haline getirmek adına ciddi anlamda "sorumluluk duyma" günüdür… Çünkü ailede aldığı eğitim kişiyi hayatı boyunca etkilemekte, onun duygu ve düşüncelerine, tutum ve davranışlarına ciddi anlamda tesir etmektedir. Bu eğitimden mahrumiyet ise sonraki yıllarda telafisi mümkün olmayan boşluklara yol açmaktadır. Mesele, sadece okula yeni gelen öğrencilere simit atma meselesi olmaktan öte derin ve önemli bir "nimetin kadrini bilmemek" ve "nimetlere saygısızlık" meselesidir. Ve galiba asıl mesele, "nimet" kavramının hayatımızdan çekilip gitmesi, artık bu kelimeyi duymayan, tanımayan ve önemsemeyen bir dünyada yaşıyor olmamızdır. İrfan sahibi atalarımızın, kadir kıymet bilen ecdadımızın bir sözü, son sözümüz olsun:

Sen günahı küçümseme, kime karşı ona bak!
Sen nimeti azımsama, kimden gelir ona bak!..

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN