Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Şubat 19, 2018
Aile saadetinde Muhammedî Muhabbet önemi

Değerli okuyucum.

Geçen yazımızda, aile içi iletişim problemlerini çözmede en önemli hususun, ailede "Muhammedî Muhabbet" olduğundan söz etmiştik. Sevgili Peygamberimizin aile hayatından örnekler taşıyan, kişilik haklarına saygı ve sevgiyi barındıran bu anlayışı günümüze aktarmak ve aile yaşantımıza kazandırmak gerektiğini ifade etmiş ve bizatihi Peygamberimizden örnekler aktarmıştık. Yazımıza, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sizler de farkındasınız. Son yıllarda konut üretimi alanında ülkemiz ciddi bir atılım içine girdi. Öteden beri var olan "toplu konut" üretimi yanında pek çok tarzda farklı anlayışlarla evler inşa ediliyor. Gerçekten mimarlar, mühendisler çok güzel ve kullanışlı evleri tasarlıyor, çiziyor ve projelendiriyorlar; inşaat şirketleri de bunları teknolojik imkanları kullanarak kısa sürelerde inşa ediyorlar. Bahsini ettiğimiz bu kişi ve kuruluşlar "ev" yapıyor ve "ev" satıyorlar. Hiç birisi bize sıcak bir "yuva" satmayı taahhüt etmiyor; edemiyor. Çünkü onlar da sadece ev yapmaya muvaffak olduklarını biliyorlar.

Peki, nedir bir evi, "yuva"ya dönüştüren?.. Bu kısa sorunun daha kısa bir cevabı var: Muhabbet… Yani sevgi. Muhabbetle; sevip sevilmekle dört duvarın üstündeki çatı, o evi bir sıcak yuvaya dönüştürüyor işte… Ancak içinde saygının bulunmadığı hiçbir sevgi kalıcı olamıyor. Bunun için de İslam, kadın ve erkek çiftinin birlikte kurdukları ortak hayatı paylaşacakları mekanı bir yuvaya dönüştürmeleri için nikâhı şart koşuyor ki, kişilik hakkı kayıt ve korunma altına alınsın… Muhabbeti de "Allah için olsun" şartına bağlıyor ki, fâni olmasın, ömür boyu bâki kalsın diye… Dolayısıyla İslam'ın öngördüğü kurallara riayet edilerek kurulan bir yuvada, kişilik hakkına saygı da vardır, ömür boyu sevgi de vardır. Dahası bu sevginin ebediyyen yaşanacağı bir cennet hayatı da vardır… İşte bu özellikleri taşıyan anlayışa biz kısaca Muhammedî Muhabbet diyoruz ve önemsiyoruz.

Kıymetli okuyucum.

Kişilik hakkına saygı duymanın çok güzel bir örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Olay, Peygamberimize eş olma şerefine nâil olan Ezvâc-ı Tâhirât olarak bildiğimiz muhterem annelerimizden Hz. Aişe (r.anha) ile ilgili… Bir gün bir yakını, elinde bir miktar kına ile gelir ve "Sana çok güzel bir kına getirdim" der. Hz. Aişe, "Ben kına kullanmıyorum" cevabını verir. Bu sefer sebebini sorar, getiren kişi… Hz. Aişe, "Peygamberimiz sağlığında, kınanın kokusundan hoşlanmadığı için kına kullanmazdım." cevabını verir. Yakını, "Tamam. Ama Resulullah'ın vefatından sonra senin kına kullanmanda ne sakınca olabilir ki?" diye ısrar edince, Hz. Aişe validemizin cevabı şu olur: "Sağlığında hoşlanmadığı bir şeyi, vefatından sonra kullanırsam O'nun hatırasına saygısızlık etmiş olmaz mıyım?"

Bu anekdot, Peygamber ailesindeki saygının hangi kıvamda ve kalitede olduğuna güzel bir misal olarak duruyor karşımızda… Daha pek çok örnek de bize Muhammedî Muhabbet'in özelliklerini bir bir anlatacak güzellikte… Şimdi geliniz, aile saadeti konusunda yaşanan sıkıntıları ve bunlara Muhammedî Muhabbet ile çözüm önerilerini ele almaya çalışalım.

TAKDİR ETME EKSİKLİĞİ

Genellikle aile içi iletişimi zedeleyen ve bazen de kopmasına sebep olan hususlardan biri eşlerin, yaptıkları işleri, elde ettikleri başarıları takdir etmemeleri, değer vermemeleri yahut değer verdiğini belli etmemeleridir.

Böylesi durumlarda, insanlarda, kendisine değer verilmediği hissi ağır basıyor, hayal kırıklığı yaşanıyor, bir incinmişlik duygusu ve belki de en önemlisi "takdir açlığı" oluşuyor. Kanaatimizce modern hayatta diğer birtakım etkenler sebebiyle eşlerin birbirine değer verdiğini belli etmemesi, bunun farkında bile olmayışı, önemli iletişim problemlerinden biridir. Peki, Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz bu konuda nasıl davranmaktaydı… Kaynaklar bize bu durumu şöyle anlatıyor: Her gün eşlerinin hatırını bizzat sorar, ev ihtiyaçlarını kendisi alır, getirir ve maddî anlamda bazı zorluklar içinde yaşayan bu hanımefendiler, Peygamberimizin ilgisiyle, duasıyla, telkiniyle gerçekten rahatlamış bir şekilde bu dünyanın zorluklarına katlanırdı. Yaşadıkları bir olay sonrasında, Peygamber Efendimiz, onların her birine mehirlerini vermek suretiyle kendisinden ayrılabilme seçeneğini sunduğunda hiçbiri bu teklifi kabul etmemişlerdi. (Bkz. Ahzâb suresi, 28-29. ayetler)

O Yüce Resûl, tüm insanlar şunu öğütlüyordu: "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a şükretmiş olmaz!" Teşekkür etmenin aynı zamanda bir "kadirbilirlik" olduğunu eklememize gerek var mı?

Öte yandan, insan en çok yakınlarından ilgi ve takdir bekler bir psikolojiye sahiptir. Hele zor zamanlarda en yakınlarında duyacağı sözler onun için ciddi bir teselli kaynağı olabilmektedir. Bilindiği üzere, Hz. Peygamber'in (sav) ilk kez vahiy ile muhatap olduğunda yaşadığı olağanüstü hadiseyi ilk olarak açtığı kişi Hz. Hatice (r.anha) olmuştu. Hiç ummadığı bir durumla karşılaşan Sevgili Peygamberimiz titremiş, ürpermiş ve sıkıntısını en yakın bildiği eşine anlatmıştı. "Kendimden korkuyorum" diyen Peygamberimizi, Hz. Hatice şu takdir dolu sözlerle teselli etmişti:

"Böyle konuşma! Korku ve endişe duymana sebep yok. Üzülme de… Allah'a yemin ederim ki, O senin gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü sen, sözün doğrusunu söylersin. Emanete riayet edersin. Akrabana yakın alaka gösterirsin. Komşularına nazik ve müşfik davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Evinin kapısını gariplere açar, onları misafir edersin. Uğradıkları felaket ve musibetlerde halka yardım edersin."

Hayat arkadaşının bu teselli dolu ifadeleri, Peygamberimizi sükûnete kavuşturmuştu. Hz. Hatice bununla da kalmamış, "Senin peygamber olduğuna ben inanıyorum." diyerek manevi desteğini de ortaya koymuştu. Böyle bir zamanda, eşinin tereddütsüz bir şekilde kendisine inanması, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizi çok sevindirmişti.

Yaşanan bu değerli hatıradan çıkarılabilecek bir ders de şu olmalıdır: İnsanın, sıkıntı namına yaşadığı her bir problemi, çözmek istediği ilk yer, ailesi; ilk kişi de eşi olmalıdır. İlk vahyin hatırasından bunu anlayabildiğimiz gibi, yıllar sonra Hudeybiye Andlaşmasında sıkıntısını, eşi Hz. Ümmü Seleme (r.anha) ile paylaşan Peygamberimizin, (sav) aynı şekilde bu eşinden destek almasında da görmek mümkündür.

Konuya devam edeceğiz. Huzur ve saadet dolu bir aile hayatı dileğiyle…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN