Arama

İsmail Güleç
Ocak 11, 2023
Ben Nesli”ni anlamak

Son yıllarda üniversitede hocalık yapmak benim için zorlaşmaya başladı. Bu zorluk öğrencilerin kimi davranışlarını anlayamamamdan kaynaklanıyor. Vehbî gibi;

"Bu câmda niçün ey saki neş'e-i Cem yok
Şarâb-ı köhne var amma ki eski âlem yok"

Diyerek emekli mi olsam diye düşünmeye başladım.

Örnek verirsem meramımı daha iyi ifade etmiş olacağım.

Derste öğrencilerden istedikleri bir beyti sınıfa en fazla on dakika içinde anlatmalarını istemiştim. Sırayla öğrenciler sunumunu yapıyorlar, ben de sunumdan sonra kimi değerlendirmelerde bulunuyorum. Bir öğrenci kendisinden sonra iki kişinin daha sunumu olmasına rağmen sunumunu yaptıktan sonra çantasını alıp çıkmaya yeltendi. Ben de yaptığı şeyin arkadaşlarına saygısızlık olduğunu, onlar seni dinledi, sen de onları dinlemelisin. Nezaket bunu gerektirir, diyecek oldum ancak öğrenci ısrarla, "Sunumumu yaptım, bir yere yetişmem gerekiyor, niye bekleyeyim" demez mi!

Velhasıl öğrenci arkadaşımıza yaptığı davranışın hem bana hem derse hem de arkadaşlarına saygısızlık olduğunu anlatamadım. Çekti gitti.

Bir başka seferinde bir öğrenci geldi, sınava çok çalıştığını ancak beklediği notu alamadığını söyledi. Burası normal. Çünkü küçücük kutucuklara sınav notlarını girerken bazen yanlış not girebildiğim gibi bazen de notları eksik toplayabiliyorum. Kağıdını aldım, hangi soruya ne cevap verdiğini ve yanlışlarını tek tek söyledim. Ben ikna olmuş olacağını düşünürken yüzüme bakıp "Ama hocam ben çok çalıştım, hakkım bu değil" demez mi! Ne diyeceğimi bilemedim yine. Çalışmaya değil kâğıda göre not verdiğimi söylesem de anlatamadım. O hâlâ hakkı olan notu vermediğimi düşünüyordu.

Bir başka öğrenci e-mail yolu ile sınav kağıdına tekrar bakmamı istedi. Ben de her zamanki gibi sorulara verdiği cevapları ve eksiklikleri söyledim. Artık ikna olmuştur diye düşünürken bir e-mail daha: "Hocam kağıdımı görebilir miyim?" Şaşırdım tabi. Benim yalan söylediğimi ve inanmadığını düşündüm ve çok üzüldüm. Bu sefer sen yazdıklarını hatırlamıyor musun, diye sorunca, evet hatırlamıyorum demez mi!

Bu yazışma sınavdan iki gün sonra oluyor, birkaç hafta değil. İki gün önce yazdığını hatırlamayan bir öğrenci bana inanmıyor. Tabi ben kâğıdı görebileceğini söyledim. Geldiğinde neden görmek istediğini sordum. Benim yalan söylediğimi düşünüp düşünmediğini merak ettiğimi söyledim. Asla size karşı bir güvensizlik değil, o kadar çalıştım, bir de ben göreyim, dedi.

Konuşmalarından ve davranışından benim kendisine yalan söylemediğimi düşünüyordu. Gitmeden önce bu davranışının benim için incitici olduğunu hiç düşündün mü, diye sorunca düşünmedim demez mi!

Bir örnek daha vereyim ve bahsi kapatayım. Bizim derslerin olduğu bina üç katlı ve asansörlü. Benim dersim ise ikinci katta. Bir merdivenle çıkılıyor. Ben merdivenle çıkarken öğrenciler asansörü bekliyor ve bir kat yukarı asansör ile çıkıyor. Derste arkadaşlar okul, hastane, yurt gibi kamuya açık yerlerdeki asansörleri mecbur kalmadıkça kullanmamak gerektiğini, sağlık problemiz yoksa merdivenleri kullanmalısınız, diyecek oldum. Cevap hazır: O zaman asansörü neden yaptılar?

O asansörü sağlık sorunları olanlar, yaşlılar, hamileler, çocuklu kadınlar için yapıldığını, örfümüze göre ihtiyacımız olmadığı durumlarda asansörü kullanmamak gerektiğini anlatamadım. Asansör varsa binerim, demeye devam ediyorlardı ben sınıftan çıkarken.

Bu davranışları bir yere oturtamıyordum. Neden böyle davranıyorlar, neden beni anlamıyorlar, diye kendime sorup duruyordum tâ ki Jean M. Twenge'ın Ben Nesli kitabını okuyana kadar.

Bu kitabı okuduktan sonra bana garip gelen ve yanlış bulduğum davranışların bu neslin normali ve onlar için doğal olduğunu öğrendim. Özgüven yüklemesi yapılan ve her istediği karşılanmış benmerkezli yetişen çocukların hayata karşı tutumlarının anketler yapılarak açıklandığı bu kitabı tüm öğretim üyelerine tavsiye ediyorum. Kitap biraz kalın, okuyamayacak olanlar için 45 - 60 dakikalık sunumla mutlaka öğretim üyelerine ve öğretmenlere aktarılmalı. Elimde yetki olsa üniversitemde, hazır ders arası verilmişken tüm öğretim üyelerine bize garip gelen öğrenci davranışlarının ne ve neden olduğunu, bizim bu gibi durumlarda nasıl tepki göstermemiz gerektiğini uzman bir hocaya anlattırırdım.

Muhtemelen yapanlar vardır ancak on üç sene önce basılan kitabı ben yeni gördüm ve yeni öğrendim. Şimdi artık o davranışların nedenini daha iyi anlıyorum. Özgüveni yüksek, her şeyi bildiğini düşünen, okulu bitirir bitirmez yüksek maaşla işe girmek isteyen, suçu veya kabahati hiçbir zaman kendisinde görmeyen, hep başkalarında arayan bu çocukları bu hale getirenlerin de anne-babalar ile çocukların şımartıldığı okullar olduğunu da ilave edeyim.

ABD'nin bizden 20-30 sene önce yaşadığı sorunları biz de yaşamaya başladık. Her ne kadar Vişnezâde gibi,

"Yâ Rabbi eski şehre yeni âdet olmasın"

Diye dua etsek de âdetler değişti. Korkarım bundan sonra adetlerin değişmesini beklemek o kadar uzun sürmeyecek. İletişim ve sosyal medyanın bu kadar yaygınlaştığı dünyada sorunları daha hızlı ithal edeceğiz.

Ya Lâle devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş deyip çekileceğiz ya da kitlesel yozlaşmanın arttığı, gelecek kaygısı artan ve bu yüzden ruh sağlığını kaybeden gençlerin sayısındaki hızlı artış konusunda bir şeyler yapmaya yapacağız. Ailelerimizden tevarüs ettiğimiz ahlâkı ve nezâketi yitirmenin bedelinin sandığımızdan çok daha ağır olacağını unutmayın.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN