Arama

İsmail Güleç
Haziran 25, 2019
Çocuklarımızı köye göndermek için sekiz neden

Sınavlar bitti, yaz geldi, okullar tatil oldu ve şehirler boşalmaya başladı. Yazlıkları olanlar yazlıklarına, köyleri olanlar köylerine, olmayanlar da tatil beldelerine gittiler, gidiyorlar. Parası olmayanlar da şehrin park ve bahçeleri ile piknik alanlarında az da olsa tatilin keyfini sürecekler. Ne diyelim, buna da şükür!

Çocuklarımızı köylere göndermemizin ne gibi faydaları var, hiç düşündünüz mü? Düşünmediyseniz gelin birlikte düşünelim.

Çocuklarımızı köye her şeyden önce sıhhatli olmaları için gönderelim. Köy hayatının sağlık bakımından çok faydalı olduğunu uzmanlar söylüyor. Kirlenmemiş havası, suyu ve toprağı varsa çocuklardaki küçük hastalıkları siliyor, büyüklerini de hafifletiyor. Bir de doğal yiyeceklerle beslendiğini düşünün. Üç aylık köy hayatı dengeli bir beslenmeyle birlikte çocukları gürbüzleştirecek ve sağlamlaştıracak. Kilosu varsa hafifletecek. Gününü ekran başında geçiren çocuklar dışarıda dolaşacak, koşacak, oynayacak, yorulacak. Şehre döndükten sonra, azıcık soğuk olsa hastalanmayacak, hastane kapılarında sürünülmeyecek ve eczane önlerinde düşünülmeyecek. Bu köye gitmek için birinci nedenimiz.

Beton duvarlar ve yüksek binalar arasında yaşayan çocuklarımızı köye göndermenin ikinci nedeni, gökyüzünü görecek, geceleri yıldızları sayabilecek, ayın nasıl değiştiğini günbegün izleyecek, taşları elleyecek, toprakları avuçlayacak, böcekleri üfleyecek, çiçekleri koklayacak, daha önce ekranlarda gördüğü hayvanlarla aynı havayı teneffüs edecek olması. Dünyayı, taşları, bitkileri, hayvanları yakından tanıyan bir çocuğun hayal dünyasının ne kadar genişleyeceğini ve zenginleşeceğini bir düşünün.

Çocuklarımızın köyle ilgili hatıraları olacak. Arkadaşlık duygularını yaşayan çocuk paylaşmayı ve dostluğu öğrenecek. Amcalarını, dayılarını, teyzelerini, halalarını ve onların çocuklarını, hatta uzaktan akrabalarını, köylülerini tanıyacak, sevecek, büyüğü küçüğü bilecek. Hayatın içinden çıkarılıp hazırlanan doğal oyuncaklarla tanışacak ve hoşça vakit geçirmesini öğrenecek. Bütün bunların çocuğun psikolojisine yapacağı olumlu katkıları da düşünün.

Dördüncüsü ve belki de önemlisi; çocuklar okullarda öğrenemedikleri anasının babasının dilini ve kültürünü öğrenecek, dedesinin ninesinin halinden anlayacak, nereden geldiğini ve ne olduğunu bilecek. Ailesinin örf ve adetleriyle tanışacak, töreyi öğrenecek, ezan sesini duyacak, manevi dünyası teşekkül edecek, böylece anasına babasına benzeyen nesiller yetişecek. Yöre halkının şehirde çektiği en büyük sıkıntı olan ebeveyn ile çocuk arasındaki iletişim sorunu ve çatışmalar bir nebze de olsa önlenecek. Paylaşacak ve konuşacak şeyleri olduğu için hem ana-babasıyla hem de çevresiyle daha sağlıklı bir iletişim kuracak.

Çocuklar köyde kendi işlerini yapmayı öğrenecekler. İçinde her şeyi bulacakları büyük marketler bulamayacaklar köylerde. (Yoksa var mı!!) Kasaba ile köy arasındaki farkı görecekler, kasabada geleneksel esnafı tanıyacaklar. Kaybolmaya yüz tutmuş kimi zanaatları ve ustaları görecekler. Yöresine göre farklılık gösteren çarşı ve pazarları gezecekler. Şehirdeki avmlerden farklarını anlayacaklar. Bir şeylere sahip olmak için beklemek ve çabalamak gerektiğini öğrenecekler.

Çocuklar köyde çamurla tanışacaklar. Üstleri başları toz toprak olacak. Yağmur yağarsa üstleri, başları, ayakkabıları çamur olacak. Kuruyan çamuru temizlemesini öğrenecekler. Elbiseleri tozlanacak, elleri yüzü güneşten yanacak, kararacak. Arkadaşlarıyla derede yüzmeye gidecekler, yüzdükten sonra topladıkları meyveleri veya yanlarında getirdikleri ekmekleri büyük bir iştahla yemeyi öğrenecek. Kuru ekmekle karnın doyduğunu ve gülünebildiğini anlayacak. Şehrin o bakımlı çıtkırıldım çocuğunun yerini yere çivi çakar gibi sağlam basan, birisi bir şey istese de yapsam diyen gözlerle etrafı süzen çocuklar alacak.

Çocuklar uykunun tadına varacaklar. Akşam erken yatmayı, yatmadan önce masal dinlemeyi, sabah erken kalkmayı kümesten yumurtayı getirmeyi, sağılan sütü taşımayı, hayatlarının sonuna kadar hatırlayacakları bostandan toplanmış domateslerden yapılmış soğansız menemenler yiyecekler. Büyüdüklerinde onlar da ah nerede o çocukluğumun menemenleri diyebilecekler.

Son bir neden daha söyleyeyim. Binaların arasına sıkışmış park ve bahçelerde büyüyen çocuklar köylere gittiğinde göz alabildiğince uzaklara bakabilecekler. Kafalarını kaldırdıklarında ta uzakları görecekler. Bu onlarda özgürlük fikrinin oluşmasını ve gelişmesini sağlayacak. Gem vurulamayan bir küheylan gibi hep ilerilere bakacaklar, dizginlenemeyen coşkuları onları hayata bağlayacak, hayallerinin peşinden koşmak için ihtiyaçları olan gücü verecek.

Şimdi söyleyin lütfen; yukarıda sıralanan nedenlerden biri bile çocukları köye göndermek için yetmez mi? Büyüklerimizin hayır duasını almayı saymadım üstelik ki bu hepsine değer.

Çocuklarınızı köylerinize gönderin. Gönderin ki dere ile ırmak arasındaki farkı bilsin çocuklarımız, kiraz ağacı ile ceviz ağacı arasındaki farkı anlasın. Meyveyi ağacında görsün, çiçeği dalında. Görsün ve anlasın ki daha iyi insan olsun. Şairin dediği gibi memleketimiz;

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Cemilemin gezdiği dağların meşeli olduğunu, bağın da bostanın da ayrı olduğunu, yâri görmek için şeker almaya gidildiğini, yaseminin dalının eğilmesi gerektiğini, asmanın çardakta ve suyunun bardakta olduğunu, üzüm almak için bağa sepetle gidildiğini, ayva dibinin serin olduğunu, bahçedeki vişneye taş atıldığını, erik dalının gevrek olduğunu ve basmaya gelmediğini, sevgilinin boyunun serviye benzediğini, karanfilin sararıp solduğunu ancak böyle bir memlekette yetişen çocuklarımız anlayabilirler. Bunlardan bir şey anlamayan hiçbir şey anlamaz bizden.

Bütün bunlar az şey midir efenim!

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN