Arama

Fatmanur Altun
Ağustos 7, 2017
Post-modern Sömürgecilik

Dünya 1945 öncesinde özellikle Avrupa merkezli bir sömürgecilik sisteminin kıskacı altındaydı. Fiili olarak işgal edilen bölgelerin sömürge valileri yoluyla denetim altında tutulması ve zenginliklerinin anakaraya aktarılması şeklindeki bu siyaset 'klasik sömürgecilik' olarak adlandırılmıştır.

Portekiz ile başlayan ve ardından Hollanda ve diğer Avrupa devletleri ile devam eden klasik sömürgecilik döneminin en görkemli aktörü İngiltere olmuştur. Üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak adlandırılmasına yetecek kadar büyük bir coğrafya İngiliz sömürgeciliğinin konusu haline gelmiştir. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa kıtasının bütün sömürgeci devletleri güçlü gemileriyle uzak coğrafyalara ulaşmış ve ayak bastıkları yerlerin sosyal, siyasal ve ekonomik yapısını yerle bir ederek anakıtalarını buraların kaynakları ile beslemişlerdir. Sömürgeleştirdikleri toprakları her ne kadar sömürge imparatorluklarının bir parçası olarak adlandırmış olsalar da esasen sömürge topraklarını sadece zenginliklerine el koydukları çevre bölgeleri olarak algılamışlar ve buraların gelişimi ve kalkınması, insanlarının ihyası ile ilgili hiç bir politika ortaya koymamışlardır. Gerçekleştirdikleri alt yapı yatırımlarının tamamı el koyulacak zenginliğin çıkarılması, üretilmesi ve taşınması ile ilgili olmuştur. Bu sistemin yürütülmesi ise zaman içinde giderek daha da zorlaşmış ve sömürgelerde bağımsızlık hareketleri mukadder hale gelmiştir.

YENI SÖMÜRGECILIK

1945 sonrasında Avrupa'nın yerine talip olan ABD, sömürgelerde yaşanan gelişmeleri göz önünde bulundurarak yeni ve sofistike bir sömürgecilik biçimini hayata geçirmiştir. Fiili işgal yerine, özellikle darbeler yoluyla denetim altında tutulan ülkelerin, elitler vasıtasıyla Amerikan çıkarlarına hizmet etmesinin temin edilmesi bu yeni sistemin özünü oluşturuyordu. Sömürge valileri yerine işleri yerel unsurlar idare ediyor fakat her ne hikmetse ülkeler ABD çıkarları doğrultusunda hareket etmek suretiyle esasen ABD'ye hizmet ediyorlardı. Prangalar ayaklardan çıkarılmış, elitlerin zihinlerine geçirilmiş ve sistemin daha sorunsuz işlemesi temin edilmişti. Bu sisteme 'yeni sömürgecilik' dendi.

POST-MODERN SÖMÜRGECILIK

Bugün temelleri Irak'ta atılan ve Suriye savaşı ile iyiden iyiye kristalize olmaya başlayan yeni bir sömürge ve bağımlılık düzenine doğru yol alıyoruz. Ülkeleri artık birer ülke olarak bile görmeyen, dünyayı adeta merkez-varoş şeklinde iki katmanlı olarak algılayan yeni bir anlayış bu.

Bu anlayışı, ABD ve başka Batılı devletlerin, savaş ekonomisinden devasa bir zenginlik devşirdiklerini görmeksizin kavramamız mümkün değil. Silah ve savaşın sürdürülmesine dair diğer lojistik malzemelerin ticareti anlamındaki savaş ekonomisi bugün dünyada yapılan ticaretin en büyük kalemini oluşturuyor ve üreticilere devasa karlar bırakıyor. Bugünün dünyasında en karlı iş kolunun savaş olduğunu farkeden büyük güçlerin, kendi toprakları dışında sürekli olarak bir yerlerde savaşları teşvik ettiğini görüyoruz.

İstikrarsızlaştırılıp savaşa sürüklenen toprakların özellikle Batı merkezli savaş endüstrisine olan bağımlılığı bu iştihanın esas nedeni. Artık bazı devletler açısından dış politika, mümkün olan en fazla sayıda ülkenin ya iç karışıklığa sevk edilmesi yahut kendisini tehdit altında görmesi için yapılıyor. Bu sürecin sonunda savaş endüstrisinin müşterisi haline gelen ülkelerde biriken ne kadar zenginlik varsa savaş ticareti vasıtasıyla Batı'ya akıyor. Hem de oluk oluk…

ÜRETİLEN DÜŞMANLIK

Batı'nın dünyanın patronu haline gelmesinden beri dünyaya verebildiği tek şey sömürgecilik oldu. Klasik sömürgecilik döneminde yaşanan paylaşım kavgası dünyayı I. Dünya Savaşı ile karşı karşıya getirdi. II. Dünya Savaşı ile 'yeni sömürgecilik' dönemi başlamış oldu. Bugün 'yeni sömürgecilik' düzeninden başka bir safhaya geçildiğini müşahade ediyoruz.

'Post-modern sömürgecilik' diyebileceğimiz yeni aşama çok daha sofistike araçlar kullanılarak yürütülüyor ve insanlık ailesini giderek daha fazla birbirine düşman etme ilkesi üzerinde yükseliyor. Bu yakıcı ve yıkıcı süreci tersine çevirmenin yolu makro ve mikro alanlarda aramıza serpilen kin ve düşmanlık tohumlarının farkına varmaktan geçiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN