Arama

Fatma Bayram
Aralık 18, 2022
Bir Ölümün Hatırlattığı Ölüler - Vermeme Hikayeleri- III
Sesli dinlemek için tıklayınız.

...

Okul evine on beş kilometre mesafedeydi. Belediye otobüsüyle gidip gelmek bile ciddi bir aylık bütçe gerektiriyordu. Üniversiteye girmiş olmak öyle uzun çabaların sonunda ulaştığı bir mutluluktu ki zaman zaman bu yolu yürüyerek gidip gelmek ona bir zorluk olarak görünmedi hiç. Arkadaşlarının çoğu şehir dışındandı ve çeşitli vakıf ve cemaatlerin yurtlarında kalıyorlardı. Aynı kitapları okur, hafta sonları aynı sohbetleri dinler, aynı fikirleri paylaşırlardı. Kendisi de Kur'an Kursu'ndan geldiği için fikir ve düşünceleri geleneksel çizgideydi. Yani aralarında derin farklılıklar yoktu. Buradan bir aferin çekelim ona ki maddi gerekçelerle kendini başkalarından ayıran, görece önemsiz özelliklerini dahi törpülemedi ve aralarındaki ortak noktalar farklılıklardan çok daha fazla olmasına rağmen yeknesak bir topluluk gibi hareket eden bu arkadaşlarının arasındaki güçlü dayanışmanın içinde yer almadı. Hayatı boyunca da hiçbir sosyal gruba bütünüyle ait olamadı. Öyle olduğu için de hiçbirinin nimetlerinden yararlanamadı. İnanç ve düşüncelerini paylaştığı geleneksel dünyaya da yaşam tarzının inceliklerini ve ilişkilerindeki mesafeli kibarlığı beğendiği modern kesimlere de ait olamadı. İnsanlar da onun kimlerden olduğuna bir türlü karar veremedi. Öyle olunca da hiçbir yer onu tamamıyla benimsemedi.

O gün nasıl olduysa, sınıfta üç beş kız öğrencinin burs istemek için bu işlere bakan bir hocanın odasına gideceklerini duydu. (Dokuzuncu ve asıl ölü) Onlar da kendi gibi bağlantısız, herhangi bir yurtta kalmayıp evlerinden gidip gelen kendi hallerinde öğrencilerdi. Onu da ikna ettiler. Çok dil dökmediler aslında. Birbirlerine bunu yapmayı gerektirecek kadar yakın da değillerdi. Konuyu duymuş olduğu için onu da çağırmak zorunda kalmış gibiydiler. Tesadüfen o anda sınıfta olmasa kimsenin aklına ona söylemek gelmezdi, buna emindi. Duyar duymaz onlara katılmış olması, istemenin sınırına gelip dayanmış olmasından başka bir sebebe dayanmıyordu yani.

Karakterinin geri çekmesiyle ihtiyacın ileri itmesi arasındaki gerilimle grubun en arkasında yürüdü. Beklenenin aksine öne düşen, kapıyı vuran, sözü açan olmadı. Başka zaman ve yer olsa bunların hepsini hiç çekinmeden yapardı. Zaten hocalar oldum olası onun gözünde öyle bir yerdeydiler ki gel denmedikçe gitmez, yanlarına varması gerekmişse, hep kıymetli şeylerle meşgul olduklarını düşündüğünden sözü uzatmaz, dediklerine eyvallah edip çıkardı.

Aslında hoca takımıyla arası hep iyi olmuştu. Haylazlıkları olurdu ama zekâsı, derslere ilgisi ve çalışkanlığı sayesinde hoş görülürdü muhtemelen. Ortada hocaları kızdıracak bir durum varsa öne çıkıp durumu açıklar, ortayı bulurdu. Hatta bu yüzden "müevvile" diye isim takmıştı ona bir hocası. (Onuncu ölü) Sorunlu bir ailede, çetrefilli ilişkiler içinde yaşarken geliştirmiş olduğu bir yetenek olmalıydı bu. Çoğu belalı durumdan bu şekilde sıyrılsa da etrafında şahit olduğu ve önlemeye gücünün yetmediği bazı acımasız cezalar, dışlamalar, tahkirler büyüklerle ilişki konusunda gözünü yıldırmaya yetmişti. Eskiden beri kendisine yapılandan çok, önünde yapılıp seyirci kaldığı utandırılmalar, azarlamalar, haksızlıklar kahrederdi onu. Yedi sekiz yaşlarındayken, hâlâ öğrenemediği bir nedenle ablalarından birinin evden uzaklaştırılması, ağabeyinin çoğu zaman suçsuz yere şiddete maruz kalması, yemekhanede bir öğrencinin tabağındaki yemeğin herkesin içinde başından aşağı dökülmesi, hizmetlilerin hemen her yerde herkesin içinde azarlanması gibi büyük küçük birçok olay içinde birikerek büyüklerden yılmasına yetmişti. Emir verenler, yönetenler, büyükler, fark etmez, "birinin yetkisi varsa ondan uzak durmak gerekir," ilkesi iliklerine kadar işlemişti. Böyle böyle genç yaşında insanlar arasındaki ilişkileri "aman sorun çıkmasın," düşüncesiyle yürüten birine dönüştü. Zekâsını, dikkatini bunun için kullanır, gerginliğin kokusunu alır almaz kendini ayarlardı.

Zihinsel ve sözel becerileri arasında öne çıkan tahlil etme ve yorumlama becerisini genç bir öğrenciden bekleneceği gibi sorgulamalar yapmak, yeni açıklamalar aramak ve bulmaktan çok eskiyi sıkı sıkıya korumaya yöneltmesi de ihtimal ki bu nedenleydi. Bazen öyle müdafaa ediyordu ki sistemi –hangi sistem olduğu fark etmeksizin- onu kuranlar bile bu kadar ateşli savunamazlardı ihtimal. Yetkeyi her durumda haklı görmek, tamamen haksız olduklarında ya anlamlı bir açıklama bulmak veya görmezden gelmek, o da olmayacaksa kolayca affetmek "aman sorun çıkmasın" düşüncesinin büyüklerle arasındaki ilişkiye yansımasının sonuçlarıydı.

Bu konuya ufak bir örnek vererek hem ne demek istediğimizi daha açık anlatalım hem de sonuçlarını görebilelim. Üniversiteye başlamadan önce özel olarak derslerine gittiği bir hoca vardı. Bir gün ona bir soru sordu. Aslında tam soru değildi. Hoca önceki derslerde söylediği kurala ters düşen bir şey söyleyince bunu hocaya hatırlattı ve ikisini nasıl telif edebileceklerini sordu. Hoca konunun içinden çıkamadı. O da iyice anlamak için sorusunu geri almadı, ısrar etti. Bu sefer hoca konuyu kişiselleştirerek herkesin içinde onu ukalalık ve saygısızlıkla suçladı. On sekiz yaşlarında bir genç kızdı. Dersten ağlayarak çıktı. Ağlaya ağlaya eve gitti. Buna rağmen ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi, olayı tamamen yok sayarak derse gitti. Konu bir daha hiç açılmadı. Sorulan sorunun cevabını bulamamaya ilaveten, hocanın davranışını gereksiz yere abartarak fazla duygusal tepki veren biri durumuna girmişti. Olay unutulana kadar bu atmosferde işlendi sonraki dersler. Böyle davranmak ilk elde kulağa erdemli bir davranış gibi gelse de bizi üzen kişiye niçin üzdüğünü anlama fırsatı vermediği için, durumu onarma imkânını da elinden alan bir zayıflıktır asında. İki tarafa da zarar verir. Bu açıdan bakıldığında huzur-perestlik etrafındakilerde "hiçbir sorunumuz yok" düşüncesine neden olduğu için o anda anlamasak da uzun vadede ilişkiye onarılmaz darbeler indirir.

Artık saygıdan mı, çekingenlikten mi ayırt edemiyoruz, üniversiteye başladıktan hemen sonrasından itibaren hocaların arasında isminin dolaştığını uzak yollardan duysa bile mecbur kalmadıkça cismen huzurlarına varmaya kalkışmazdı. O yüzden o gün de grubun en arkasından sessizce odaya süzüldü.

Devam edecek...

Fatma Bayram

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN