Osmanlı devri kütüphaneleri tarihsel süreçte neler yaşadı?

Yayınlanma Tarihi: Haziran 24, 2018 00:00 Güncelleme Tarihi: Haziran 24, 2018 17:40

Osmanlı Devleti içerisinde önemli vakıf kurumlarından olan kütüphaneler, yaklaşık 800 yıldır Anadolu topraklarında Türk kültür, bilim, eğitim ve sanat yaşamı içerisinde bulunan sosyal kurumlardı. Asırlarca Osmanlı toplumuna ve eğitim-öğretim kurumlarına hizmet eden kütüphaneler, özellikle Tanzimat’tan sonra eski fonksiyonlarını icra edemez hale gelmiş ve imparatorluğun son dönemlerinde yavaş yavaş eğitim sistemindeki yerini yeni tip kütüphanelere bırakmışlardı.

Osmanlı devri kütüphaneleri tarihsel süreçte neler yaşadı?

Kütüphaneler, 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı eğitim-öğretim ve bilimsel yaşamına önemli katkılar yapmış kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok hükümdar, üst düzey devlet yöneticisi, bilim ve din adamı kütüphanelerin oluşturulmasında hizmet ve dermelerinin geliştirilmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. Osmanlı Devleti'nin 17. yüzyıldan itibaren askeri, siyasi ve ekonomik sorunlar nedeniyle zayıflaması ile birlikte, bu kurumların da toplumun bilimsel, kültürel ve sosyal yaşamı üzerindeki etkisi azalmaya başlamıştır.

OSMANLI DEVRİ KÜTÜPHANELERİN ÖZELLİKLERİ

Osmanlı Devleti'nde kuruluşundan yıkılışına kadar geçen dönem içerisinde bina ve yerleşim özelliklerine göre farklı özelliklerde kütüphaneler kurulmuştur. Sözü edilen kütüphaneler şu 5 ana tür altında toplanabilir:

-Padişahların şehzadelik ve hükümdarlık dönemlerinde, bulundukları saraylarda kurulmuş özel (kişisel) kütüphaneler,

-Evler, konaklar, odalar vb. yerlerde kişisel amaçla kurulmuş kütüphaneler.

-Cami, medrese, mektep ve dersane gibi çeşitli eğitim-öğretim kurumları içerisinde ya da bu kurumların yakın çevrelerinde kurulmuş kütüphaneler,

-Tekke, zaviye, türbe, hankah, ribat, mescit, dergâh ve mevlevihane gibi eğitim-ibadet kurumları içerisinde ya da çevresinde kurulan kütüphaneler,

-Kendine özgü, bağımsız (müstakil) binaya sahip kütüphaneler. 7 Bu şekilde kurulan kütüphanelerde bulunan dermelerin oluşturulması büyük oranda vakfedilen kitaplarla gerçekleştirilmiştir. Ancak oluşturulan bu derme aynı miktarda kalmamış ve zaman içerisinde çeşitli yollarla gelişme göstermiştir.

OSMANLI KÜTÜPHANELERİNİN GENİŞLEMESİ

Kuruluş döneminden itibaren Osmanlı kütüphaneleri dermelerini şu yollarla genişletmişlerdir:

-Vakıf sahiplerinin çeşitli dönemlerde vakfettiği kitaplar,

- Çeşitli kimselerin vakfettiği kitaplar,

-Satın alma ile sağlanan kitaplar,

- Kitap yazdırma - çoğaltma (katiban-ı kütüblerin8 istinsah ettikleri kitaplar),

- Çeşitli hükümdar, elçi, devlet adamları ve ileri gelenlerden gelen hediye kitaplar,

- Müsadere ile sağlanan kitaplar,

-Ganimet yoluyla sağlanan kitaplar.

OSMANLI DEVRİ KÜTÜPHANELERİNİN TARİHİ GELİŞİMİ

Osmanlı devletinde ilk medrese Orhan Gâzi tarafından İznik'te kuruldu. Vakfiyesi mevcut ilk vakıf kütüphaneleri ise Edirne II. Murad Dârülhadisi, Bursa Umurbey Câmii ve Üsküp İshak Bey Medresesi kütüphaneleridir. İstanbul'un fethinden sonra kurulan kütüphanelerin sayısında bir artma ve koleksiyonlarında bir zenginleşme görülmekteyse de, vakıf kütüphanelerinin İstanbul'da kurulan medreselerde, medresenin ayrılmaz bir unsuru haline gelişi 14. asır sonlarında gerçekleşebilmiştir.

Köprülü Kütüphânesi'nin kurulmasıyla birlikte, vakıf kütüphaneleri hem personel hem de koleksiyon bakımından zenginleşmeye başlamıştır. Daha önceki devirlerde kurulan kütüphanelerde 200-400 civarında olan kitap sayısı 500-1500'e yükseldiği gibi, kütüphanelerde görevli hâfız-ı kütüplerin sayısı da üçe çıkmıştır.

III. Ahmed, I. Mahmud ve III. Osman devirlerinde zengin koleksiyonlu ve geniş kadrolu kütüphanelerin kurulduğu görülmektedir. Özellikle I. Mahmud devri Osmanlı çağı, Türk kütüphaneciliğinin bir altın devri olarak kabul edilebilir. Bu padişah imparatorluğun en uzak kalelerinde bile kütüphaneler kurmaya çalışmıştır. I. Abdülhamid devrinde ise İstanbul'daki müstakil kütüphanelere paralel olarak Anadolu'da da aynı türden kütüphaneler kurulmaya başlar. Bu devrede ayrıca, daha önce kurulmuş kütüphaneleri denetlemeye yönelik bazı çalışmalar da yapılır.

Bununla birlikte II. Mahmud devrinde kütüphanelerde yoğun bir sayım ve kataloglama faaliyeti görülür. Tanzimat sonrasında ise vakıf kütüphanelerinin düzenli açılması, kataloglarının hazırlanması, küçük koleksiyonlara sahip olanlarının belli bir yerde toplanması ve hâfız-ı kütüplerinin maddi durumlarının iyileştirilmesi için ciddi bir gayret gösterilmişse de, özellikle Devletin mâlî imkânlarının yetersiz olmasından dolayı tatmin edici bir netice alınamamıştır. Vakıf kütüphanelerinin bir kısmı ekonomik krizlerden dolayı tahsis edilen gelirlerinin azalması veya tamamen kesilmesinden ötürü hizmet veremez hale gelmiş ve kapanmıştır. Ancak zengin vakıflara sahip olan sultanlar ve diğer devlet erkânına ait kütüphanelerle müstakil binaya sahip olan kütüphaneler yirminci yüzyılın başlarına kadar açık kalmış ve okuyuculara hizmet verebilmişlerdir.

Selâtîn câmilerde ve çeşitli hayır kurumlarında birçok hayır sahibi tarafından bir veya birkaç dolap konularak ve sayısı 50 ile 200 arasında değişen kitap vakfedilerek kurulan ve hâfız-ı kütüplerinin ücreti de vakfedilen bir miktar paranın işletilmesi sonucunda elde edilecek kazançla veya bir gayr-ı menkulün geliriyle sağlanan kütüphaneler, bir süre sonra gelirlerin tahsil edilememesi yüzünden gerekli olan ücretlerin ödenememesi dolayısıyla ihmale uğramış ve zamanla ya bir iz bırakmadan yok olmuşlar ya da büyük koleksiyonlara katılarak ortadan kalkmışlardır.

Yenileşme döneminde vakıf kütüphaneleri sadece medrese öğrencilerinin ve klâsik İslâm ilimleri üzerine araştırma yapacak kimselerin başvurduğu bir kurum haline gelmiş ve İmparatorlukta medreselerin eski önemini koruyamaması, genellikle bu kurumların öğrencilerine hitap eden vakıf kütüphanelerinin de önemini azaltmıştır. Cumhuriyetin ilanı ve gerçekleştirilen inkılaplar ve özellikle harf devrimi de vakıf kütüphanelerini zengin ve değerli koleksiyonlarıyla, sadece İslâm dîni, tarihi ve kültürü üzerine araştırma yapan araştırmacıların başvuru kaynağı haline getirmiştir.

MÜSTAKİL KÜTÜPHANELER

Kuruluş devri kütüphânelerinde sadece bir hâfız-ı kütüb görevlendirildiği halde, daha sonraki devirlerde hem hâfız-ı kütüblerin sayısında bir artma olmuş, hem de kütüphânelerde farklı hizmetler görecek kimseler görevlendirilmiştir. İstanbul'un fethinden sonra kurulan kütüphânelerde görevlendirilen kâtib-i kütübün önceleri ödünç verme ve katalog yapma, daha sonra ise sadece katalog yapma işlerinde çalıştırıldığı, XVIII. asrın sonlarında ise böyle bir görevliye ihtiyaç duyulmadığından kâtib-i kütüplüğün kaldırıldığı gözlenmektedir. XVII. asır sonlarında ise mücellid de kütüphâne görevlileri arasına girmeye başlar ve XVIII. asır kütüphanelerinin çoğunda bir mücellid görev alır.

Müstakil kütüphanelerin ortaya çıkışı, kütüphane binasının korunması ve bakımıyla görevlendirilecek kimselerin de kütüphane kadrosu içine alınmasını gerektirir. Bunun neticesinde bevvâb, ferrâş, meremmetçi, marangoz ve suyolcu gibi görevlilerin de 17-19. asır kütüphanelerinin kadrolarına girdiklerini görürüz. Müstakil kütüphane binalarının getirdiği diğer bir yenilik de kütüphâne vakfiyelerine namaz kılma, öğretim ve bazı dinî merasimlerle ilgili şartların konulmasıdır. Özellikle 19. asırda bu uygulama oldukça yaygınlaşmıştır.

KÜTÜPHANE KURUCULARI

Kütüphane kurucuları tarafından bağışlanan kütüphane koleksiyonları genellikle yapılan kitap vakıflarıyla zenginleştirilmekteydi. Pek yaygın olmamakla birlikte satın alma, kopya etme gibi yollarla da kitap sağlanmaktaydı. Saray kütüphanelerinin zenginleştirilmesinde ise müsadere ve hediyelerin önemli bir yeri vardı. Koleksiyonların korunması için birçok vakfiyeye konulan şartlara bazı kütüphanelerde uyulmadığı ve gerekli sayımların ve kontrolün ihmal edildiği görülmektedir. Ancak, I. Abdülhamid devrinde başlayan ve II. Mahmud döneminde yoğunlaşan kütüphane koleksiyonlarını kontrole yönelik sayımlar sonucunda, ortaya birçok kütüphane kataloğu çıkmıştır.

Vakfiyelere ekli birer liste şeklinde düzenlenmeye başlanılan kütüphane kataloglarının ise II. Bâyezid devrinde ve XVI. asır sonlarında mükemmel örnekleri ortaya çıkmaya başlamıştır. I. Mahmud ve III. Osman dönemlerinde hazırlanan kataloglarda şekil ve tasnif bakımından büyük bir benzerlik bulunmaktaydı. Bununla birlikte her katalogda, koleksiyonda bulunan eserlere uygun konu başlıkları bulabilmek için yeni konu başlıkları ihdas edilmiştir.

ÖDÜNÇ VERMEYE KARŞI ÇIKILDIĞI DÖNEMLER

I. Mahmud devrinden itibaren konu başlıklarında bir artma olmuşsa da, 18. asrın sonlarında ve 19. asrın başlarında hazırlanan kütüphane kataloglarında bulunan yeni konu başlıklarının ihtiyacı karşılamadığı görülmektedir. Kütüphane kurucuları vakfiyelerinde kütüphane içinde yararlandırma üzerinde pek durmazlar. Ödünç vermenin yaygın olduğu dönemlerde, kütüphane vakfiyelerinde, ödünç verme sırasında yapılacak işlemlerden söz edilir.

Ödünç vermeye karşı çıkıldığı 18-19. asır kütüphaneleri vakfiyelerinde ise, okuyucuların kütüphane dışına kitap çıkarmamaları istenir. Kütüphanelerin açık olduğu günlerin 19. asra yaklaşıldıkça arttığı, mesai saatlerinin ise hemen hemen her devirde güneşe göre ayarlandığı görülür. Ödünç vermeyle kütüphanelerin açık bulunduğu gün sayısı arasında bir münasebet olduğu anlaşılmaktadır. Dışarıya kitap ödünç verme kısıtlandıkça kütüphanelerin açık bulunduğu gün sayısında bir artma olmuştur. Ödünç vermeye karşı çıkışın tabii bir neticesi olarak kütüphane kurucuları okuyucuların kütüphane içinde kitapları okuyabilecekleri alanlar temin etmişler ve birçok kütüphanede kitapların depolandığı bölümler yanında okuma salonları da ortaya çıkmıştır. Bu salonlar genellikle mütevazi bir şekilde rahleler, halılar, hasırlar ve minderlerle tefriş edilmiştir. (Osmanlılarda Kütüphaneler ve Kütüphanecilik, İsmail e. Erünsal)

OSMANLI DEVLETİ'NDE İLKLER

Osmanlı Devleti'nde bilinen ilk medrese kütüphanesi, Bursa'da Yıldırım Bayezit döneminde yaptırılan İnebey Medresesi bünyesinde kurulan ve ayrı bir oda halinde kullanılan kütüphanedir. Bunun yanı sıra Osman Gazi ve Orhan Gazi'nin kendilerine ait birer kitaplığı olduğu ve kendi dönemlerinde İznik ve Bursa'da kurulan medreselerde kütüphaneler kurulmuş olduğu bazı kaynaklarda ifade edilmektedir, ancak bu bilgiler tam ve kesin değildir. Özellikle I. Murat Hüdavendigar döneminden itibaren kurulan medreselerde kütüphanelere daha sık yer verilmeye başlamıştır.

Fatih Sultan Mehmet kendine ait ilk kütüphaneyi tarihi tam olarak belirlenemeyen ancak 15. yüzyılın ilk yarısı sonları olarak tahmin edilen dönemde, Manisa'da Saruhan sancakbeyliği sırasında Şehzadeler Sarayı'nda kurmuştur. Kütüphanenin sonradan yanıp yıkılan, kısmen restore edilip bugünkü Manisa Halkevi'nde bulunan kulede kurulduğu tahmin edilmektedir. Fatih'in bu devre ait kitaplarının üzerinde "Mehmed bin Murad Han" mührü yer almaktadır.

Fatih ikinci özel kütüphanesini, 1454'te kısmen Manisa'dan götürdüğü kitaplarla Edirne'deki Cihannüma Kasrı'nda kurmuştur. Bir diğer kütüphaneyi İstanbul'un fethinden hemen sonra bugünkü Bayezid Meydanı yakınlarında inşa edilen Eski Saray'da kurmuş, daha sonraki yıllarda bu kütüphane Topkapı Sarayı olarak bilinen Yeni Saray'a taşınmıştır. Bu dönemde Fatih'in kütüphanecisi filozof, matematikçi, bibliyograf ve şair olan Molla Lütfi'dir. Sinan Paşa'nın (Hoca Paşa), Molla Lütfi için Fatih'e "İlme vakıftır. Elif gibi doğrudur. Kabiliyetlidir. Kütüphanenizi ona bırakınız" diye öneride bulunduğu bilinmektedir.

KÜTÜPHANELERİN BİLİMSEL YAŞAMA ETKİSİ

Kütüphanelerin bilimsel yaşama etkisi ile ilgili olarak, öğretim görevlileri ve öğrenciler için vakfedilen bina ve kitaplarla ilgili en önemli örnek, Fatih Camii ve Külliyesi için Fatih Sultan Mehmet tarafından önce Arapça hazırlatılmış daha sonra oğlu II. Bayezit tarafından yenilenmiş ve son olarak da Türkçeye çevrilmiş olan Fatih Vakfiyeleridir. 1493 tarihli vakfiyede "…cami-i şerifenin canib-i garbisine bir buk'a-yı latife dahi inşa buyurdular ta ki medaris-i şerifelerinde ifade-i ulum iden müderrisin ve iktibas-ı ulum-ı aliyye iden talibin-i müste'idin belki ulema-yı müstehikkinden sair muhtacin içün vakf buyurdukları kitablar içün mahzen ola…", "muhtac oldukları kütübün tafsiline vakıf olub nazır yahud kaim-makam-ı nazır marifetile kütüb-i mevkufeyi ehl-i medaristen diriğ itmeyüb hıfz-ı kütüb-i mevkufelerinde sa'y-i beliğ eyleyüb" ifadeleri ile Fatih'in kurmuş olduğu Sahn-ı Seman medreselerinde görev yapan müderrisler ve eğitim gören öğrencilerin faydalanacakları kitapların korunması için bir kütüphane kurulmuş olduğu belirtilmiştir. Müderris ve öğrencilerin yanı sıra dışarıdan da gelecek olan diğer müderrislerin de gerektiği zaman faydalanabileceği belirtilmiştir.

Fatih Sultan Mehmet döneminde sadrazamlık yapmış olan Mahmut Paşa da kurduğu külliyesinin 1474 tarihli vakfiyesinde hangi tür kitaplar vakfettiğini belirttikten sonra "…kütüb-i mezkure gubardan tanzif ve iktiza iden cülud ve mahfazaları tamir ve kıraat olunan mahalle vaz olunması bil-cümle talebe-i ulum istida itmeleriyle mucibince dolab-ı mezkur marifet-i şerle küşad ve kütüb-i mezkure tadad ve tanzif olunması …" ifadesi ile kitapların temizlenip onarıldıktan sonra külliye içerisinde eğitim gören öğrencilere kullandırılması belirtilmiştir.

II. Bayezit de kurdurduğu külliye içerisinde yer alan kütüphanenin kullanımıyla ilgili 1490 tarihli vakfiyesinde "…ve vakıf-ı hilafet-penah şöyle şart itdi ki mezbur medrese içinde…içün koyulan vakıf kitablar zabt ve hıfz içün mütedeyyin mümin ve emin müslüman kişi ki mezkur kitablardan ol medresede mütemekkin olan talebeye hacet oldukça şühud huzurunda…" ifadesi ile medrese içerisinde eğitim gören öğrencilere şahitler huzurunda kitapların verilebileceği belirtilmiştir.

OSMANLI DEVLETİ'NDE İLK MÜSTAKİL BİNAYA SAHİP KÜTÜPHANE

Osmanlı Devleti'nde ilk müstakil binaya sahip kütüphane olan Köprülü Kütüphanesi'nin 1678 tarihli vakfiyesinde "…bu mezkuratı dahi vakf ve habs idüb şöyle şart eyledim ki hizane-i kütübde zikri mürur iden huffaz-ı kütüb olanlar talebe-i uluma rehn-i kavi veyahud kafil-i meli ile virüb her altı ayda yine alub hizanede hıfz idüb ziyade meks itdirmeyeler…" ve "…kütübhanede meks idüb talebe-i ilm ve ragıbin varub hizane-i mezburede mütalaa ve istinsah idüb…" ifadeleri ile medrese öğrencilerine rehin ve kefil karşılığı altı ay boyunca kitap ödünç verildiği ve kütüphane içerisinde araştırma ve kitap kopyalama (çoğaltma) işlemlerinin de yapıldığı belirtmektedir.

Ragıp Paşa Kütüphanesi'nin 1763 tarihli vakfiyesinde "kütüb-i mevkufem bi-cümletiha vaz olunub ala tarik-il-istinsah ve istiare hiçbir kıtası kütübhaneden ihrac ve bir ferde iare olunmayub mütalaa ve intifaı ancak kütübhaneye mahsus kılına ve gelüb mütalaa ile istifade ve istiktab ve mukabele irade iden talebe-i ulum ve muarrifini intifaından bir dürlü men ve sarf olunmayub dilediği kitabı arz ve itadan hafız-ı kütüb olanlar bir dürlü izhar-ı acz ve iba itmeyüb teşvik ve tergib ve igraz ve terbih oluna…" ifadesi ile vakfedilen kitapların sadece kütüphane içerisinde öğrencilere ve diğer araştırmacılara çoğaltma, araştırma için ödünç verilmesi ve kütüphanecilerin de bu kimselere hizmet konusunda zorluk çıkarmamaları bilakis teşvik ve yardımcı olmaları gerektiği belirtilmektedir.

Yusuf Ağa Kütüphanesi'nin 1795 tarihli vakfiyesi'nde "…esatize-i benam ve talebe-i kiram hasirine matlubları olan kitabları bila-tereddüd ve tevan-i tevzi ve itaya mübaseret ve bil-cümle tevarid iden erbab-ı istifadeye her vechle muamele bil-mücamele olunarak mütalaa ve istinsahlarına bila-mümanaat mukadderlerine riayet olunub ancak gerek mütalaa ve gerek istinsahı fakat derun-ı kütübhaneye münhasır ve maksur ve aslen ve katen bir kıtası harice ihrac olunmamak şartıyla muhassas ve mahsur olunmağla velev ma'ar rehn ve'l-kefil haricine istinsah ve intifah içün ferd-i aferidiye bir cild kitab ida ve iare ve ledel-mütalaa ve'l-istinsah gerek kütüb-i zayi ve gerek evrak-ı kat olunmamasına hafız-ı kütübler ve yamakan kuşe-i çeşm-i dikkat ile nazkane iman u nezaret bade itmami'l-istifade ayni ile mahallerine vaz olunmasına…" ifadesi ile kütüphane dışına her ne suretle olursa olsun kitap çıkarılmaması, kütüphanedeki kitapların araştırma ve çoğaltma için ünlü, tanınmış kişilere ve öğrencilere verilebileceği belirtilmiştir.

1491'de İskender Paşa tarafından kurulan ve Mehmet Said Halet Efendi tarafından oluşturulan Mevlevihane'nin 1820 tarihli vakfiyesinde kütüphane için"…hafız-ı kütübler Cuma ve Salı günleri ale's-seher der-i feyz-i eserini küşade iyleyub vürud iden taliban-ı ulum ve irfan ve aşikan safvet-nişana taltiff-i tam ve delhuşi-i ma-la-kelam ile irae ve mütalaa ve istinsah ile istincah itdirub ez her cihet…" ifadeleriyle tüm öğrencilere sorgusuz araştırma, okuma ve çoğaltma için kitapların karşılıksız verileceği belirtilmiştir. (Osmanlılarda Kütüphane Kültürü ve Bilimsel Yaşama Etkisi,Hakan Anameriç)

Derlenmiştir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
>