Arama

Kanlı bir mektup: Balfour Deklarasyonu!

Orta Doğu tarihinin akışını değiştiren ve asırlık sorunun fitilini ateşleyen Balfour Deklarasyonu... Tüm Ortadoğu’da ve özellikle Filistin’deki istikrarsızlığın en büyük yapı taşını teşkil eden; toplamda 80 kelimeyi aşmayan bu mektubu farklı açılardan incelemekte “geçmişini bilmeyen geleceğini de bilemez” düsturunca fayda görmekteyiz.

Kanlı bir mektup: Balfour Deklarasyonu!
Yayınlanma Tarihi: 2.11.2020 11:22:38 Güncelleme Tarihi: 02.11.2022 09:13

2 Kasım 1917… Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour tarafından ırkçı emperyalizmin ve Siyonist hareketin en önde gelen isimlerinden biri olan Rothschild'e şöyle bir mektup yazılmıştı…

"Sevgili Rothschild Bey

Majestelerinin Hükümeti, Filistin'de Yahudi halkı için milli bir yurt kurulmasına olumlu bulduğunu ve kabinenin de sözlerimi takiben tarafınıza iletmiş olacağım deklarasyonu sempati ile karşıladığını bildirmekten onur duyarım.

Bu amaca ulaşılmasına yardımcı olmak için kendisi elinden geldiğince çaba gösterecektir; Filistin'de hâlen mevcut Yahudi-olmayan halkların toplumsal ve dinî haklarına ya da Yahudilerin diğer ülkelerdeki hak veya politik statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı net bir şekilde anlaşılmalıdır.

Bu deklarasyonu Siyonist Federasyon'un bilgisine sunmanızdan mutluluk duyarım."

CAN ALICI NOKTALAR

◾ Öncelikle deklarasyonun yazıldığı tarihi ele alalım. 1917 yılında I. Dünya Savaşı henüz devam etmekteydi. Yani henüz Osmanlı Devleti, Filistin coğrafyasından çekilmemiş ve bu topraklar İngilizlerin eline geçmemişti. Ancak bir İngiliz diplomat henüz kendisinin olmayan bir toprağı tüm rahatlığıyla ve kendinden emin tavrıyla bir başkasına vaat edebiliyor ve bundan da mutluluk duyabiliyordu.

İkinci önemli nokta, ortada henüz var olmayan bir halka Filistin toprakları veriyor olmalarıydı. İki bin yılı aşkın bir süredir dünyada değişik bölgelerde hayatlarına bir şekilde devam eden, farklı dilleri konuşan ve tamamen ayrı kültürlere sahip olan Yahudiler dindar seküler demeksizin nasıl olduysa birdenbire aynı çatı altında toplanmışlar, halk olmuşlar ve kendilerine "vatan" arıyor hale gelmişlerdi (!)…

Üçüncü can alıcı nokta ise sanki gerçekten önemseniyormuşçasına Filistin'de halihazırda ikamet etmekte olan halkın haklarının korunacağının bildiriyor olmasıdır. Hâlbuki ilan edildiği günden bu yana geride bıraktığımız yıllar boyunca tüm Ortadoğu'da ve özellikle Filistin'deki istikrarsızlığın, kanın ve gözyaşının en etkili müsebbibi Balfour Deklarasyonu'dur.

◾ Belki yazıldığı zaman basit bir mektup olarak algılanan Balfour Deklarasyonu'nun bu günden bakıldığında sistematik bir işgal ve ilhak planının başlangıç emri olduğu rahatça anlaşılmaktadır. Deklarasyonun yayınlanmasının üzerinden henüz çok kısa bir süre geçmişti ki 11 Aralık 1917 İngiltere'nin Sina ve Filistin Harekâtı komutanı General Edmund Allenby Kudüs'e büyük bir muzaffer edasıyla girmiş ve kendince "Haçlı Seferleri"ni sonlandırmıştı. Osmanlı yönetimi ve askerlerinin bölgeden tamamen çekilmesinin ardından Filistin, 1920 yılında manda yönetimine girmiş ve bu mübarek coğrafyada Siyonist İsrail devleti için hamisi durumunda ki İngiltere tarafından tüm alt yapı çalışmalarına başlanmıştır.

BÖLGEDEKİ YAHUDİ NÜFUS ARTIRILMAYA ÇALIŞILDI

"Halksız vatana, vatansız halk" sloganıyla bölgede bulunan Müslüman nüfus, insandan sayılmamış ve henüz ortada bile olmayan ve Yahudi halkına vatan edinmek adına 1920-1940 yılları arasında Filistin'e gidip oraya yerleşmek üzere bütün dünya Yahudileri göçe teşvik edilmiş ve bölgedeki Yahudi nüfusu artırılmaya çalışılmıştır.

◾ Yahudilerin bir kısmı gerçekten Siyonist gerekçelerle, bazıları yalnızca maddi menfaatleri uğruna, bir grup da II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyasında yaşayan Yahudiler gibi katliama uğramamak adına Filistin'e göçte yarışa girmişlerdir.

14 Mayıs 1948 yılına geldiğinde İngiltere bayrağı tamamen İsrail'e teslim etmiş, işgalci İsrail de kan ve gözyaşı ile suladığı toprakların üzerinde bağımsızlık bildirgesini tüm dünyanın gözleri önünde ilan etmiş, 3 Mart 1949 yılında da BM'nin tam üyesi haline gelmiştir.

NEKBE'NİN İLK TOHUMU!

◾ İsrail'in bağımsızlığını ilanının ertesi günü olan 15 Mayıs 1948, Müslümanlar açısından Nekbe yani "Büyük Felaket" olarak anılır. İsrail'in Filistin toprakları üzerindeki resmi varlığının başlamasıyla insanlığa ve "medeniyet" kavramına çok aykırı olacak şekilde 800 bin Filistinli evlerinden sürülmüş, 675 köy yok edilmiş, hiçbir suçu olmamasına rağmen insanlar göçe zorlanmış, yağma ve katliama maruz kalmış, mal varlıklarına el konulmuş, kutsalları çiğnenmiş ve her karışına bir Peygamberin ayak izinin karıştığı bu coğrafya kan, acı ve gözyaşı ile birlikte anılır hale gelmiştir.

Nekbe'nin ilk tohumu, Fransız General Napolyon Bonapart ile ortaya atılmış, İngiltere ve Siyonist ortaklarının Filistin topraklarını işgal planlarının ortaya döküldüğü Balfour Deklarasyonu ile şekillenmiş ve son olarak da İsrail'in ilk başbakanı Ben Gurion tarafından somutlaştırılmıştır.

Yüzyılın utanç belgesi ABD ve Fransa'nın desteğiyle Avrupa emperyalizmi ve Siyonizm akidesinin ortaklaşa gerçekleştirdiği bir operasyonun sonucudur. Kendilerince "kazançlı" bu ortaklarından Müslümanları ne denli vasıfsız ve kimliksiz gördükleri aynı zamanda topraklarını da kolaylıkla el konulabilir buldukları oldukça rahat bir şekilde anlaşılmaktadır.

◾ Oryantalizme yaptığı eleştirilerle tanınan Filistin asıllı bilim adamı Edward Said, Balfour Deklarasyonu hakkında "Avrupa devleti tarafından Avrupa toprağı olmayan bir yerde yerel nüfusun istekleri göz önünde bulundurulmadan yazılmış bir metindir." tanımlanması yapmaktadır.

Avrupalı devletler, Balfour Deklarasyonu sayesinde yüzyıllardır kendilerine problem çıkaran, tabiri caizse başlarının belası haline gelmiş ve bir türlü çözümleyemedikleri Yahudi sorununu, Müslümanların başına sararak onları iki bin yıldır var olmadıkları bir coğrafyada hak sahibiymiş gibi gösterip Filistin'e postaladı. Bu sayede hem Yahudilerden kurtulmuş hem de sömürgelerine rahatlıkla devam edebilmek için Yahudiler aracılığıyla sürekli sabote edeceği Müslüman coğrafyasının tam kalbinde günden güne bir ur gibi büyüyecek olan nifak tohumları ekmişlerdir.

UTANÇ DEKLARASYONU

◾ 1914 yılında bir Osmanlı vilayeti olan Filistin bölgesinde yaşayan nüfusun yüzde sekizi Musevi, yüzde doksan ikisi ise Müslümandı. Ne var ki ahlâk ve hukuk kaideleriyle hiçbir anlamda örtüşmeyen utanç deklarasyonunun yazılmasının ardından start verilen büyük Yahudi göçleri sebebiyle 1949 yılına gelindiğinde Musevi nüfusun toplumun yüzde otuz üçünü karşıladığını ve Filistin topraklarının yüzde yetmiş yedisine el koyduğunu görüyoruz.

◾ Yahudilere kıyasla yapılan onca göç kampanyası ve katliama rağmen hala açık ara farkla önde olan yüzde altmış yedilik Müslüman nüfus Filistin topraklarının yüzde yirmi üçlük kısmına sıkıştırılmıştı.

◾ O dönemde 700 bin civarında Filistinli evini terk etmek zorunda kalmış ve mülteci durumuna düşmüştür. İsrail 1967 savaşından sonraki galibiyetinin ardından Müslümanlara ait yüzde yirmi üçlük toprak parçası üzerinde de hak sahibi olduğunu iddia etmiş ve topraklarını yüzde seksen beşe yükseltmiştir. Günümüzde altı milyon Filistinli birçok hakkından mahrum, vatanını ziyaret etmesi dahi yasak ve dünyanın farklı bölgelerinde mülteci pozisyonunda yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.

◾ Geçtiğimiz yüzyıl içinde düzenlenen Balfour Deklarasyonu ve henüz yakınlarda ilan edilmiş olan ve Balfour'a benzerliğiyle dikkat çeken "Safgatu'l Garn" yani Yüzyılın Antlaşması ile zalimler kendi planlarıyla dünyayı yönetebileceklerini sanmaya devam etsinler. Allah'ın izniyle bu devranın Müslümanlar lehine döneceği günler yakındır…

FİKRİYAT
SÜMEYYE ALI JABER

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN