Merhamet nedir? Gereğinden fazla merhametten maraz mı doğar?
İslam'ın öngördüğü merhamet, her canlıyı kapsayacak kadar geniş bir vasfa sahiptir. Anne, baba, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yetimler, kimsesizler, hastalar ve yoksullar başta olmak üzere tüm insanlara ve diğer tüm canlılara şefkatli ve merhametli davranmak müminlerin görevidir. "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz." hadisinden yola çıkarak merhametin dinimizdeki yerine, günümüzdeki konumuna ve gereğinden fazla merhametin doğurduğu sonuçlara değindik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Her şeyde olduğu gibi merhamette de orta yolu bulmalı, aşırılıktan sakınılmalıdır. Yani bir insana çok fazla merhamet edip her kusurunu hoş görür, her eksiğini giderirsek, ona iyilik değil, kötülük etmiş oluruz. Örneğin; başkalarının hakkına saygı duymayan, onlara zulmeden birisini affetmek demek bir ardından gelecek kötülüklere davetiye çıkarmak demektir. Kişi sadece kendine yapılan hataları affedebilir; başkasına yapılan hataları onlar adına affedemez. Demek ki cezayı hak etmiş bir kimseye merhamet adına ceza vermemekten, hastalık doğabilir. Gerektiği kadar erhamet göstermeli ve olayları hem kalbi hem de fikri dünyamızda iyi değerlendirmeliyiz. Ölçülü ve dengeli şefkat beslemeliyiz; aksi halde bu durum bir rahatsızlığa döner.
Hz. Peygamber Hz. Hatice ile evlenmiş ve bu evlilikten ilk kızı Zeyneb dünyaya gelmişti. Evlenme çağına gelince Hz. Peygamber onu, teyzesinin oğlu Ebu'l-Âs ile evlendirmişti. Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden bir süre sonra kızı da hicret etmişti. Bir gün çocuklarından birisinin ağır bir şekilde hastalanması üzerine Zeyneb, babasına, torununun çok hasta olduğunu, acilen gelmesini söyleyerek haber yollamıştı. Muhtemelen o sırada çok önemli bir işle meşgul olan Allah'ın Resûlü ona selâm gönderip, "Allah'ın aldığı ve verdiği her şey kendisine aittir. Her şey Allah katında takdir edilmiştir. Sen sabırlı ol ve mükâfatını Allah'tan bekle." diye tavsiyede bulunmuştu.
Fakat bebeğin durumu ağırlaşınca, babasını yanında görmek isteyen Zeyneb mutlaka gelmesini isteyerek bir daha haber göndermiş, Hz. Peygamber de kızını kırmayarak beraberindekilerle birlikte onun evine gitmişti. Can çekişmekte olan çocuğu şefkat ve merhametle kucağına alan Rahmet Peygamberi, gözyaşı dökmeye başlamıştı. Yanındaki arkadaşlarından Sa'd b. Ubâde, "Bu (gözyaşı) da nedir yâ Resûlallah?" diyerek hayretini gizleyememişti. Bunun üzerine şefkatli Nebî, "Bu gözyaşı, Allah'ın, dilediği kullarının kalplerine yerleştirdiği bir rahmettir. Allah, kullarından sadece merhametli olanlara merhamet eder." buyurmuştu.
Allah'ın rahmetinin ne kadar derin, şefkatinin ne denli nihayetsiz olduğuna dikkat çekmek isteyen Resûlullah'ın, bunu, annenin yavrusuna karşı merhameti ile örneklendirmesi dikkat çekicidir. Nitekim (bir gazve sonrası), Resûlullah'a bir grup esir getirildi. İçlerinden bir kadın telaş içinde esirler arasında yavrusunu arıyordu. Sonunda bir çocuk buldu ve onu kucaklayıp bağrına bastıktan sonra emzirmeye başladı. Durumu gören Hz. Peygamber yanındakilere, "Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına inanır mısınız?" diye sordu. Onlar da, "Hayır." diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber (sav), "Bilin ki, Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkat ve merhametinden çok daha fazladır." buyurdu.
Rivayete göre iki kadın ve oğulları bir aradayken bir kurt gelerek ikisinden birinin oğlunu kapıp götürür. Kadınlar birbirlerini işaret edip, "Kurt senin çocuğunu götürdü." diyerek tartışırlar. Olayı Hz. Dâvûd'a anlatırlar ve o, büyük kadının çocuğunun götürüldüğüne hükmeder. Onun yanından ayrıldıktan sonra Hz. Süleyman'a başvururlar. Onları dinleyen Süleyman (as), "Bir bıçak getirin çocuğu iki parçaya bölüp aranızda taksim edeceğim." deyince, gerçek anne olan küçük kadın, "Yapma, Allah sana merhamet etsin, çocuk onun olsun." der. Kadının bu şekilde şefkat göstermesinden gerçek annenin küçük kadın olduğunu anlayan Süleyman (as) çocuğu ona verir. Çünkü gerçekten hiçbir anne, çocuğunun acı çekmesine razı olamaz, bir annenin yavrusuna karşı kalbinde taşıdığı merhamet ve şefkat, sökülüp alınamaz.
Bir seferinde Rahmet Peygamberi, Medineli Müslümanlardan birinin bahçesine girer. Oradaki bir deve, onu görünce inledi ve gözlerinden yaşlar akıttı. Nebî (sav) deveye yaklaşarak başının arka/üst tarafını okşamaya başlayınca hayvan sakinleşti. Peygamberimiz devenin sahibinin kim olduğunu sordu, ensardan bir genç de onun kendisinde ait olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, o gence nasihatte bulunarak şöyle dedi: "Allah'ın sana verdiği bu deve hakkında Allah'tan korkmuyor musun? Deve bana şikâyette bulundu. O bana senin kendisini aç bıraktığını ve fazla çalıştırarak yorduğunu şikâyet etti."