Selçukluların dini ve ilmi faaliyetleri
İslam dünyasında siyasi açıdan liderliği ele alan Selçuklular, dış dünyada Bizanslılarla mücadele etmiş; ülke içinde ise Şiiliğe karşı Sünniliğin hamisi olmuşlardı. Dini ilimler konusunda pek çok medrese açmışlar, dönemin önemli hocaları bu medreselerde dersler vermişler, Kur'an ve sünnete dayalı tasavvuf anlayışının gelişmesini sağlamışlardı. Nizamiye medreseleri başta olmak üzere, eğitim faaliyetlerinde fenni bilimlere de önem vermişler, ilmin taşıyıcısı olmuşlardı. Selçukluların ilmi, fikri ve tasavvuf faaliyetleri hakkında bilgileri derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Selçuklular, İslam dünyasının siyasî liderliğini ele aldıktan sonra Kur'an ve sünnete dayalı tasavvuf anlayışını koruma ve gelişmesine yardım etme hususunda gayret göstermişlerdir. Tuğrul Bey'den itibaren Selçuklu sultanları mutasavvıflara karşı büyük saygı göstermiştir.
Tuğrul Bey dönemin şeyhlerinden Baba Tâhir-i Uryân'ın nasihatlerini dinler, Melikşah âlimlere ve şeyhlere bol ikramlarda bulunur, onların gönüllerini hoş tutmayı severdi. Nizâmülmülk de ulemâya ve sûfîlere büyük itibar gösterirdi.
Horasan sûfîliğinin görüşlerini temsil eden Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî, hocası Nasrâbâdî'nin, "Tasavvufun aslı Kitap ve Sünnet'e dört elle sarılmaktır" şeklindeki görüşünü devam ettirerek Selçuklular döneminin önemli âlim ve sûfîsi Abdülkerîm el-Kuşeyrî'yi etkilemiştir.
Kuşeyrî önce Ebû Ali ed-Dekkāk'tan, daha sonra Horasan'ın ünlü şeyhi Sülemî'den tasavvuf terbiyesi alarak yetişmiştir. Kuşeyrî'nin öğrencisi ve daha sonra Nakşibendiyye adıyla anılan Hâcegân silsilesinin önemli bir halkası olan Ebû Ali el-Fârmedî, Kuşeyrî ile Gazzâlî'yi birbirine bağlayan köprü vazifesi görmüştür.
(x)Abdülkerim Kuşeyri kimdir? Kuşeyri tefsiri Letaifu'l İşarat...
Nîşâbur'da iken Ebû Ali el-Fârmedî'nin sohbetlerine katılan Gazzâlî hayatının son zamanlarında tam manasıyla tasavvufa yönelmiştir. Tasavvuf onunla birlikte yeni bir döneme girmiş ve İslam kültüründe âdeta resmî bir hüviyet kazanmıştır.
Nizamiye medreselerinin müderrisleri ve öğrencileri arasında sayıları çok az olmakla birlikte tasavvufa yönelenler de olmuştur. Bu müderrislerden biri olan Ahmed el-Gazzâlî tasavvufî yönü kardeşinden çok daha ileride önemli bir şahsiyettir.
Selçuklular devrinde ülkenin çeşitli yerlerinde zâviye ve hankahlar inşa edilerek sûfîlerin hizmetine verilmiştir. Aynı amaç için kullanılan ribâtlar, sûfîlerin barınma ve eğitim merkezleri olmanın yanında seyahat eden âlimler ve talebeler için konaklama mekânları görevini de sürdürmüştür.
Selçuklular döneminde inşa edilenlerle birlikte sûfîlere ait ribâtların sayıları artmıştır. Sadece Sultan Melikşah devri ve sonrasında yapılan ribâtların sayısı otuz beş civarındadır.