İşgal yıllarında İstanbul’un trafik sorunu
İstanbul'un en önemli sorunlarından biri olan trafik, gündelik hayatımızı etkileyen unsurlar arasında yer alır. Fakat trafiği, günümüze ait bir sorun olarak düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, zira temelleri Osmanlı'nın yenileşme sürecinde atılmıştır. Özellikle İstanbul'un işgal yıllarında artan trafik sonucu belediyenin aldığı önlemler oldukça ilgi çekici mahiyettedir. İşte işgal yıllarında İstanbul'un trafik sorunu hakkındaki gerçekler…
1900'lü yıllarda otomobilin İstanbul'da kullanılmaya başlanmasıyla trafik meselesi de gündeme geldi. Devlet eliyle Avrupa'dan ithal edilen otomobiller, başlangıçta üst düzey yöneticilerin makam arabası olarak kullanılsa da kısa zamanda maddi geliri iyi olan herkesin satın alabileceği bir statü göstergesi haline gelmiştir.
Statü göstergesi haline gelen otomobil, 1. Dünya Savaşı sonunda galip devletlerin İstanbul'u işgal etmesiyle artış göstermiştir. Otomobiller yalnızca özel araç konumunda değil taksi ve dolmuş şeklinde de yerini almıştır. Böylece İstanbul da artık otomotiv sektörünün bir pazarı haline gelmiştir. Otomotiv şirketleri kendi reklamlarını yerli gazetelere vermeye çoktan başlamıştır bile.
İstanbul, dar sokaklarıyla henüz yeni yeni yaygınlaşan otomobillere uygun değildi. İstanbul sokakların dar olması bu sebepten olsa gerektir ki Sultan İbrahim XVII. yüzyıl ortalarında İstanbul'da halkın araba ile dolaşmasını yasaklamıştır.
Osmanlı Devleti'nin Son Döneminde Trafik ve Trafik Kazaları isimli çalışmasında İbrahim Yılmaz'ın ifade ettiğine göre, "İstanbul'da devlet adamları arasında sadece sadrazam ile şeyhülislam ve kazasker gibi ilmiye mensuplarının arabaya binme hakları bulunmaktaydı. Bunların dışında diğer devlet adamları ve gayrimüslimlerden ancak izin verilenler ata binerler, diğer görevliler ve halk yaya dolaşırlardı."
Padişahlar arasında arabaya binmeyi ise yenilikçi sultan II. Mahmut adet haline getirmiştir.