Ayşe Osmanoğlu'nun kaleminden Abdülhamid’in özel yaşamı
Sultan Abdülhamid, dünyanın en buhranlı olduğu bir dönemde 33 yıl boyunca Osmanlı Devleti'nde hükümdarlık yaptı. Yönetimi, gerçekleştirdiği yenilikler, inşa ettirdiği yapılar, döneminde yaşanan siyasi olaylar ile II. Abdülhamid, tarihte belki de en çok tartışılan padişahlardan biri oldu. Peki, Sultan Abdülhamid özel yaşamında nasıldı? Abdülhamid'in bir günü nasıl geçerdi? Uyumadan önce neden kitap okuturdu? Memlekette bir hastalık olduğu zaman hangi eserin okunmasını isterdi? Abdülhamid'in çocuklarıyla ve saray ahalisiyle ilişkisi nasıldı? Kızı Ayşe Osmanoğlu'nun kaleminden Abdülhamid'in özel yaşamına dair bilinmeyenleri derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
"Gece yatak odasında kitap okuturdu. Ayakucuna bir paravan konur, Esvapçıbaşı İsmet Bey kitap okurdu. Sonraları Hacı Mahmud Efendi ve Şifre Kâtibi Asım Bey de okumuşlardır. Babam uykuya dalıncaya kadar okurlar, uyuduğunu hissedince yavaşça kalkıp çıkarlardı. İkinci Hazinedar kapıyı kilitlerdi.
Babam "Başlıca eğlencem musiki dinlemekten ve marangozhanemde çalışmaktan ibarettir. Ancak bunlarla uğraşırken yorgunluğumu hissetmiyorum. Gençliğimde faal bir hayat geçirdiğim halde şimdi muattal yaşıyorum. Uykuyu bile rahat uyuyamadığımdan kitap okutmak bana ninni gibi geliyor. Yarısını dinliyor, yarısını dinlemeden uyuyakalıyorum. Aklım takılıp da uykumu kaçırmasın diye ciddi eserler okutmuyorum" derdi."
"Memlekette bir hastalık olduğu zaman tekkede Buhari-i Şerif, Hizbü'l Bahr okunurdu. Babam Buhari-i Şerif'i hususi surette bastırtmış, bütün Müslüman memleketlerine camilere hediye etmiştir. Bana hediye ve yadigâr ettiği bir nüshasını hala saklarım. Ailesinin diğer fertlerine de bu basımdan birer tane hediye etmiştir.
Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam etmesini çok isterdi. Sarayın hususî bahçesinde beş vakit Ezân-ı Muhammedî okunurdu. Babamın bir sözü vardı "Din ve fen" derdi. Bu ikisine de itikat etmek caiz olduğunu söylerdi."
"Kimseye "sen" diye hitap etmediği gibi cariyelerine bile "getiriniz" veya "götürünüz" gibi nazikâne şekilde emir verirdi. Bizlere ya "kızım" ya da "sultan" diye hitap ederdi. Kadınlarına da pek saygılı muamelede bulunurdu. "Başkadın" yahut "Başikbal" şeklinde haber gönderir ve çağırırdı.
Oğulları efendilerle Selamlık dairesinde görüşür, hangisini isterse "gelsin" diye emrederdi. Büyük oğullarına karşı daha resmi idi. Onlar da huzurda daima istanbulin giyerlerdi. Adi ceketle asla gelmezlerdi. En çok sevdiği Burhaneddin Efendi ile küçük olan oğulları, büyük olan diğer şehzadelerden daha sık huzura gelirlerdi. Cuma selamlıklarında oğullarının bulunmasını mutlak isterdi."
"Gençliğimde piyanoya merak etmiştim. Babam, şehzadelerine Avrupa'dan birer piyano getirtmişti. Saraya İtalyan ve Fransız musiki muallimleri alınmıştı. Bu muallimlerden Fransız Alexandır Efendi bana hoca tayin edilmişti. Epeyce müddet çalıştım. Musikiyi çok sevmeme rağmen, ne yazık ki gaileli bir hayat bana musikiye lazım gelen vakti verdirtmedi" derdi.
Evlatlarının müzikle meşgul olmasını ister, bize piyanolar ve muhtelif musiki aletleri alırdı. Huzurunda piyano çaldırır, dinler, yanlışlarımızı düzeltir, tempolara dikkat eder, "Böyle çalınmaz, tekrar ediniz" derdi. Alafranga musikiyi Alaturkaya tercih ederdi. "Alaturka güzeldir ama daima gam verir. Alafranga değişiktir. Neşe verir. Piyanoda alaturka dinlenmez. Kendine mahsus alaturka sazlarla çalınmalıdır" derdi.
"Babam manzara ve çiçek resimlerinden hoşlanırmış. Biraz da portre yapmış. Annemle ilk evlendiği zaman onun karakalem bir resmini yapmış. Yazıhanesinde mahfuzmuş. Sonra ne olduğu belli değildir.
Sarayda güzel tablo koleksiyonları da vardı. Bunları da babam toplamıştır."