Açgözlü fırsatçılar kefenleri bile birkaç misli fiyata satmıştı
1812'de İstanbul'da çıkan veba salgınında şehrin beşte biri ölmüş, durumu fırsat bilen kefen ve sabun satıcıları mallarını birkaç misli fiyata satarak mağdur halkı daha da mağdur etmişlerdi.
Giriş Tarihi: 29.03.2020
10:25
Güncelleme Tarihi: 29.03.2020
10:27
Osmanlı topraklarında 1812'de başlayıp aralıklarla 1820'ye kadar süren veba, görülen en ciddi salgınlarından biriydi.
Bu salgının büyük miktarda can kaybına sebep olduğu en şiddetli dönemi ise 1812-1814 yıllarında yaşandı.
Tahminlere göre salgın esnasında İstanbul'da 100 bin kişi hayatını kaybetmişti.
Mısır, Selanik, Halep, Girit, Yunan Yarımadası, Balkanlar, Bosna, İzmir ve Anadolu'nun çeşitli bölgeleri başta olmak üzere imparatorluk topraklarının neredeyse tamamı vebanın esiri olmuştu. Genç ve çalışkan tarihçilerimizden Engin Çetin bir araştırmasında salgını teferruatlı olarak anlatır.
Mısır'da başlayan büyük salgın İstanbul'a Mayıs 1812'de ulaştı. Veba Mısır'dan İzmir'e, İzmir'den de bir tüccar gemisiyle İstanbul'a gelmişti.
İstanbullular, salgın üzerine şehirden uzaklaşmaya çalıştılar. Ancak gitmeye kalktıkları yerlerin ahalisi parayla adam tutup gelenlere silah zoruyla engellemeye uğraştılar.
Vebanın etkisini giderek arttırması sonucu şehirde hayat ve ticaret durma noktasına geldi. Şehrin sakinleri genellikle evlerinden çıkmıyor veya mümkünse kalabalık olmayan ve güvenli kabul edilen bölgelere gidiyorlardı. Böylece resmî bir karantina uygulanmıyor olmasına rağmen insanlar tabiî olarak bir karantinaya gitmişlerdi. Sık sık temizliğe dikkat edilmesine dair emirler gönderildi. Bir süre sonra her Cuma imece usulü temizlik yapılması kararı da verildi. Aynı günlerde vebanın sebepleri arasında görülen bekâr odaları ve fuhuşa karşı savaş açıldı. Sultan, hastalığa yakalananları Üsküdar'da hastanelere taşıtarak, karantina uygulatmıştı.
İnsanlar bulaşıcı bir hastalıkla karşı karşıya olduklarının farkındaydılar ve korunmaya çalışıyorlardı. Bu bakımdan Türklerin dinî taassup nedeniyle vebaya karşı önlem almadıkları yönündeki kanaat doğru olmayan bir önyargıdır. Ancak toplumda bu gibi felaketlerin Allah'ın asi kullarına bir cezası olduğu yönünde bir anlayış hâkimdi. Salgın esnasında camilerde okunması emredilen Ahkaf ve Duhan sureleri rastgele bir tercih olmayıp, Allah'ın verdiği azap ve cezaları ihtiva etmeleri bakımından seçilmişlerdi.