31 Mart’ın zemini Hasan Fehmi suikastıyla hazırlandı
"Serbesti" gazetesinin başyazarı olan Hasan Fehmi, Meşrutiyet'e zemin hazırlayan İttihat ve Terakki'yi sert biçimde eleştirdiği için sık sık ölüm tehditleri alıyordu. II. Meşrutiyet'in ardından, Hasan Fehmi'nin Galata Köprüsü'nde öldürülmesi ülkede büyük bir infiale sebep oldu. Meclis'te iktidar ve muhalefeti birbirine düşüren bu provokasyon, Osmanlı'yı dönüşü olmayan yola sürükleyen 31 Mart Vakası'nın da habercisiydi. Peki, Hasan Fehmi'yi kim, neden öldürdü?
Önceki Resimler için Tıklayınız
İsmail Mahir Paşa sahte bir mektup vasıtasıyla saraya davet edilmişti. Saraydan böyle bir davetin söz konusu olmadığını öğrenmiş ve kıl payı bir suikasttan kurtulmuştu. Bu sahte mektupla ilgili bir tahkikat için Harbiye Nezareti'ne çağırılmıştı. Katiller bu çağrıyı da haber almışlardı.
Paşa bir adamıyla evinden Harbiye Nezareti'ne doğru yola çıkmıştı. Aniden çıkan pelerinli bir zabit Mahir Paşa'ya ateş etti.
Olay yerine ilk ulaşan, İttihatçılardan Hasan Amca (Hasan Vasfi Kıztaşı) idi. "Doğmayan Hürriyet" başlıklı anılarında anlattığına göre Mahir Paşa ve adamı sokakta yürüyordu. Bir tesadüf eseri Hasan Amca arkalarındaydı. Kepenk indirmesine benzer bir ses duymuştu. Köşeyi döndüğünde Paşa yerdeydi. Paşa'nın adamı da bacağından yaralanmıştı. Gözden uzaklaşmakta olan pelerinli bir zabitin karartısını Hasan Amca'ya göstererek "Paşayı vurdular" demişti.
Paşa'yı sedyeyle taşırlarken bir bekçi gelmiş ve biraz evvel pelerinli bir teğmenin kendisine "Bir paşa vurulmuş. Git bak" dediğini aktarmıştı. Hasan Amca hemen müdahale etmiş, "Nereden biliyorsunuz subay olduğunu" diye sormuş, bunun üzerine bekçi "Hayır bilmiyorum, subay gibi bir şey dedim" diyerek lafı çevirmişti.
Hasan Amca şöyle devam ediyordu sözlerine: "Bu konuşma kısa sürdü, beş altı kişi olmuştuk, hepimiz de bir şey görmediğimizi söylemeye zımmen mukaveleli gibi konuşmadan danışmadan hazırlanmış idik sanki... Zaten soran da olmadı."
Dr. Müfit Ekdal'ın "Bir İhtilalciden Dinlediklerim" isimli kitabında ise, Hasan Amca olayı şöyle anlatır:
"Bir akşamüstü Divanyolu'ndan yukarı doğru çıkıyor, önümde bir Paşa, onun da arkasında bir Haremağası yavaş adımlarla ilerliyorlardı. Tam karşıdan pelerinli genç bir teğmen hızlı hızlı geldi, silahını çekip Paşa ile Haremağasını vurdu. Paşa yere düştü, ayağından vurulan Haremağası'nın yarası hafif olduğu için ayakta kıvranıyordu."
Hasan Amca bu cinayetten çok etkilenmişti ve İttihatçı arkadaşlarıyla konuyu tartışmıştı. Yakup Cemil, cinayeti eleştiren Hasan Amca'ya çıkışarak "Rejim oturuncaya kadar bu ölümler şart" demişti.
İsmail Mahir Paşa, Manastır'da öldürülen Şemsi Paşa'nın akrabası idi. Cemiyetin düşmanlığını hak eden bir şahsiyet değildi, bu yüzden öldürülmesi üzüntüyle karşılanmıştı. Ahmet İzzet Paşa, anılarında şöyle der: "Binlerce tanınmış hırsız rüşvetçi hafiyet hatta cani meydanda gezerken Sultan Hamid ricali arasında adı bile duyulmayan bir Arnavut İsmail Mahir Paşa seçilip kandırılarak evinden çıkarılmak ve sokakta arkasından kurşunla vurulmak suretiyle öldürüldü. Bununla da bir kavmin kızgınlığı çekildi."
Paşa haklıydı, Arnavut subayların İstanbul'dan uzaklaştırılmaları da yanlış olmuştu. Üst üste gelen yanlışlar "Halaskaran-ı Zabitan (Kurtarıcı Subaylar)"ı doğurmuştu. Hasan Amca da Ahrar'a ve Halaskarlar'a katılmıştı. Halaskar subaylar da tıpkı İttihatçılar gibi Makedonya'da dağa çıkmışlar ve Hükümet istifa etmek zorunda kalmıştı.
"Hürriyet kahramanı" olarak ünlenen Resneli Niyazi'nin yaşam öyküsü de dramatik şekilde sonlandı. 1912-1913'teki "Balkan Bozgunu"ndan dolayı büyük bir üzüntüye kapılmıştı.
Ölmeden önce Avlonya'da rastladığı bir subay arkadaşına, "Görevimi yerine getiremedim, çok üzgünüm" demişti. Balkan Savaşları Resneli'nin kurtarmak istediği Rumeli'yi baştanbaşa düşman eline düşürmüştü. Hayalleri, umutları yıkılmış, kırılmış halde ve hastalık acıları içinde kıvrandığı Arnavutluk kıyısındaki Avlonya'dan İstanbul'a dönmek istemişti.
Avlonyalı Süreyya Bey'in anlattığına göre kıvrana kıvrana iskeleye indirilmişti. Deniz yoluyla İstanbul'a dönmeye hazırlanan Niyazi Bey kendisi gibi Arnavut ırkından bir komitacının kurşunlarına hedef olmuştu. Son nefesini vermeden önce sadece "Niçin?" diyebilmişti. Takvimler 17 Nisan 1913'ü gösteriyordu.