Arama

Turhan ve Ayşe Atacan çiftinin Ramazan Anıları | Ramazan'dan An'lar

Mübarek Ramazan ayı, beraberinde bereketi de getiren, faziletli bir mevsimdir. Yeme içmeden mahrum kalmanın yanı sıra kalpleri rahmet ile dolduran, insanların ruhlarını tazeleyen bir iklimdir. İslam medeniyetinin bir tezahürü olan bu ay geldiğinde insanlar daha çok paylaşır, birbirini gözetirler. Böylece büyüklerimizin anlattığı eski Ramazanlar yad edilir. Bu müstesna anların peşine düştüğümüz "Ramazan'dan An'lar" programımızın bu seneki ilk konukları Turhan ve Ayşe Atacan çifti oldu. Büyüklerimiz, bizlere eski Ramazanlara dair güzel anlarını anlattılar.

Turhan Atacan:

◾ Eskiden Ramazan gelmeden önce insanlar hem bir hazırlık içerisinde duygusal olarak işte Ramazan'a 15 gün kaldı, Ramazan'a 1 ay kaldı hep onun bir özlemi başlardı yani. Önce ev temizlikleriyle başlanıyordu, Ev boyanacaksa boyalar yapılıyordu, diğer böreklik yufkalar açılıyordu. Hatta birbirlerine yardımlaşıyordu iki üç aile bir araya gelip. Beraber açıp paylaşıyorlardı. Efendim bir ay kaldı 15 gün kaldı aha Ramazan geldi. Ramazan gelince de bir bereket gelir. İftar, sahur, teravih namazları...

Ayşe Atacan:

◾ Küçük çocuklar gitmek için can atıyordu. O güzelliği gördükleri için büyük, küçük "haydi" dendi mi herkes gidiyordu. Şimdi çocuğu götüremiyorsun.

Turhan Atacan:

◾ Hatta şunu da söylemem lazım ki Ramazan'dan önceki köy hayatında dahi eskiden bir paylaşma, bir komşuluk ilişkileri vardı. Herkes birbirine yardımlaşıyordu. 9 yaşına kadar köyde olduğum için babam, annem onlar gece sahur yemeğine kalktıkları zaman biz onların o kalkacak olduğu saati böyle uyku içerisinde uyanık bekliyorduk. Onlar bizi kaldırmazsa, uyandırmazsa dahi öksürüp sağa sola dönüp uyanık olduğumuzu onlara aksettirmeye çalışıyorduk.

Ayşe Atacan:

◾ Bir gün yengem yufka açıyor. Ben gittim dedim ki "Yenge ne olur beni gece sahura kaldır, ben oruç tutmak istiyorum" dedim. Yengem bana şakadan dedi ki şaka yapmış ben de essah söylüyor zannettim, "Benim yatsı namazımı kılarsan seni oruca kaldıracağım". Ben gittim yatsı namazı kıldım. Hiç ses etmiyor ama hiçbir şey demiyor bana. Ben namazı kıldım ondan sonra yengem başladı gülmeye ama kaldırdı beni. Dedi ki anneme ben de duyuyorum ama, "Ben ona söz verdim kaldıracağım onu" diyor. "Yemek yok" diyor annem. Bak şimdi çok kalabalıklar ya "Yeterli yemek yok, şimdi bir daha onu kaldırma" diyor. O da diyor ki "Ben yemeyeceğim ona yedireceğim, kaldıracağım ama söz verdim".

Turhan Atacan:

◾ Onlarla beraber yemek çok farklı oluyordu sahur yemeğinde. Daha sonra iftar yemekleri tabii haliyle. İnsanlar iftar saatinde kendi komşusunu veya akrabasını iftar yemeğine davet ediyordu veya onlar bizi davet ediyordu böyle bir paylaşım, bir diyalog oluyordu köylerde. Çok samimi bir ortam oluyordu.

Ayşe Atacan:

◾ Bir düşün yani bir mısır tanesinin patlamasına çok seviniyorduk. Çikolata yoktu, bir şeker yoktu.

https://www.instagram.com/p/CqVbGcPjgVH/

Turhan Atacan:

◾ Babam Tirebolu'da çalışıyordu. Ben Tirebolu'da okul hayatına başladım. 4-5. sınıftan sonra oruç tutmaya biz de başladık artık. Öyle bir paylaşım vardı ki buradaki bizim komşular, akrabalar Ramazan gelirken Ramazan için yufka hazırlıkları yaparlardı, yufkalar açılırdı ki o komşular bizim bu mağduriyetimizi, bizim onları yapamayacağımızı bildikleri için onlar bize 10'ar 15'er derken bizim böyle 70, 80, 100 tane yufkamız oluyordu evde.

Ayşe Atacan:

◾ Tabii şimdiki gibi çeşit çeşit yemekler yoktu ya, ne buluyorsak.

Turhan Atacan:

◾ Tirebolu'nun güzel bir kalesi var. Hem sahurda hem iftarda top atılıyordu. Çünkü kale, Tirebolu'ya tam karşıdan her taraftan görülüp orada atılan top sesi duyulabiliyordu.

Ayşe Atacan:

◾ Herkeste saat olmadığı için...

Turhan Atacan:

◾ Biz hep merakla önce o topu bekliyorduk gerek sahurda olsun gerek iftarda bilhassa iftarda tabii. Şimdi top atılıyordu, top atılınca herkes iftarını açıyordu. Daha sonra Ramazan'a mahsus teravih namazları var ki herkes teravih namazına koşarak giderdi. Her 4 rekatta bir Resulullah Efendimize (SAV) salavat getirilirdi ki bir coşku içerisindeydi, sanki bir düğün bir bayram gibiydi.

Ayşe Atacan:

◾ Annem en büyükleriydi, ailenin en büyük geliniydi. Annemi anne olarak görüyordular hep, idareciydi yani. Allah razı olsun hepsinden. Bu şekilde bayram geliyordu. Her eve el öpmeye gidiyorduk biz bayramda. Neye en çok ne veriyordular? Helva. Helvaya bayılıyorduk...

Turhan Atacan:

◾ Gerek helva o zamanki verilen şeyler gerek şeker, şeker daha lükstü yani o zaman için diyelim şeker veriliyordu. Bir ayrı sevgi, bir ayrı bir coşku. Büyükler küçükleri sever, küçükler de büyükleri sayardı. Bu saygı gerçekten çok zirvedeydi yani o zamanlar. Ekmekle üzümü yiyorduk bize çok tatlı ve lezzetli geliyordu. Daha sonraları oldu, Allah (CC) nimetlerine daha çok ulaştık, daha çok bir araya geldik, daha çoğaldık, bir arada bulunduk fakat yemek adetlerimiz çoğaldı ve bir gün babama dedim "Baba, biz eskiden ekmek ile üzüm yiyorduk. Çok tatlı, çok lezzetli geliyordu bize. Ama şimdi çok çeşit yemeklerimiz var fakat o tat, eski huzur kalmadı". Babam da dedi "Çünkü nimetler çoğaldıkça biz insanlar da bir başka alışkanlıklar başladı. İnsanlar evvelden maddi durumları iyi olmayan insanlar birbirlerine daha çok yardım ediyor, daha çok birbirlerine muhtaç idiler ancak dünyalığa daha çok sahip oldular, daha çok maddeye sahip oldular, bu madde o insanları biraz değiştirdi".

Ayşe Atacan:

◾ Mutlu etmedi...

Turhan Atacan:

◾ Biraz değiştirdi. Herkesin maddi durumları düzeldi, herkes daha çok paraya, eşyaya sahip oldu, evi barkı oldu ama o eski samimiyet kalmadı. Çünkü niye? Kimse artık kimseye muhtaç değil öyle anlıyoruz.

Ayşe Atacan:

◾ Bayram geliyordu, her eve el öpmeye gidiyorduk. Ondan sonra böyle bizden daha büyük gençler vardı. Onlar salıncak yeri vardı oraya salıncak kuruyorlar, biz de gidiyorduk peşleri sıra, çok seviyorduk hem de gitmeyi. Sallanıyordular salıncakta, akşama kadar orada oynuyordular. Yani bu şekilde güzel bayramlar oluyordu.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN