Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı
İlk Türk atom mühendisi Ahmet Yüksel Özemre, bir ilim meclisi haline gelen Üsküdar'daki attar dükkanının tarihin tozlu sayfalarına karışmasını engellemek istedi ve 1991 yılında kapanan bu mekanı 1996 yılında kalemiyle ölümsüzlüğe taşıdı. Bu dükkan Özemre'ye göre, ihtiva ettiği envai çeşit baharatın, kokunun yanında güzide isimlere ev sahipliği yapması noktasında da dikkat çekiciydi. Hatıra şeklinde kaleme alınan Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı kitabında, dönemin en önemli kültür sanat mekanlarından sayılan bu dükkan, nasıl anlatıldı, müdavimleri kimlerdi, Niyazi Sayın'ın hayatında nasıl bir rol oynadı? Tüm bu soruların cevabını bulmak adına siz Fikriyat okurları için Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı'nı inceledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Dükkanda en mühim insan ilişkisi göstergelerinden biri, müşteri hakkı geçmemesi üzerine kurulu olan sistemdi. Özemre'nin aktardığına göre, dükkanın sahipleri, müşteri hakkının geçmemesi için, malın ambalajlandığı kağıdın aynısı terazinin ağırlık kafesine dara olarak konur ve daha garantili olsun diye ayrıca tartılan malın birkaç gram daha ağır çekmesine özen gösterilirdi.
Attarlık mesleği yalnızca malzeme satmak değil, şifa veren bitkiler aracılığıyla insanların rahatsızlıklarını gidermeye çalışan bir meslektir. Halk arasında "alternatif tıp" olarak bilinen bitkilerle şifa arama yöntemi, geçmişten gelen bir alışkanlıktır. Kuru öksürük, kabız, nefes darlığı, mide rahatsızlığı ve daha pek çok ağrı ve rahatsızlıktan şikayet eden insanlar çareyi Saim Efendi'nin attar dükkanında arardı. Doktora verecek parası olmayan maddi durumu yetersiz insanların o zamanlarda "Saim Efendi'nin dükkanından başka gidecek yerleri yoktu."
Üsküdar'a farklı bir hava katan bu küçücük fakat şirin dükkân neredeyse ağzına kadar dolu olmasına rağmen hafta sonları 7-8 kişinin toplanıp sohbet ettiği bir meclis hâline dönüşürdü.
O dönemde Üsküdar'da benzer sohbetlerin tertip edildiği farklı sohbet meclisleri vardı elbette. İçlerinde Hacı Selim Ağa Kütüphanesi'nin büyük öneme sahip olduğu da bilinmektedir. Fakat Üsküdar Mevlevihanesi'nin son şeyhi Ahmet Remzi Akyürek'in müdürlüğünü üstlendiği bu kütüphanedeki sohbet meclisi bile 'Aktar Hocalar'ın dükkânına uğrayanlar kadar geniş bir kitle oluşturamamıştır.
Bu dükkana gelenler bahsedildiği üzere yalnızca müşteriler değildi, dükkan meşhur sanatkar, arif, sırlı sofilere ve şeyhlerin de sürekli uğradıkları bir yerdi.
Özemre'nin anlattığına göre, "Bilhassa cumartesi günleri öğleden sonra bu birkaç metrekarelik yere 7-8 kişi toplanıp sohbet ettiği olurdu. Bu muhterem zevat arasında Rufai şeyh, Sarı Hüsnü Efendi'yi, bir Rufai tekkesi olan Sandıkçı Dergahı'nın son şeyhi Haydar Efendi'yi, Rufai şeyhi Hayrullah Taceddin Efendi'yi, Özbekler Tekkesi'nin son şeyhi Necmeddin (Özbekkangay) Efendi'" saymak mümkündür. Bu isimlerin arasında Abdülbaki Gölpınarlı'yı da zikretmek mümkündür.
Yaşayan en önemli neyzenler arasında yer alan Niyazi Sayın, Özemre'nin ifade ettiğine göre ilk musiki meşki ve ebru eğitimini Saim Efendi'nin küçük oğlu Mustafa Düzgünman'dan bu dükkanda almıştır.
Dükkanda aynı zamanda tesbihçilik üzerine de yoğun bir ilgi vardı. Mustafa Düzgünman, teşbihlerden ve tesbihçilikten çok iyi anladığı için dükkan raflarının kenarlarındaki çivilerde tesbihler yer alırdı. Bu işi profesyonellikle yapan Düzgünman, bu merakını Niyazi Sayın'a da aşıladı böylece Sayın, yalnızca bir tesbih koleksiyoncusu olmanın ötesinde Türkiye'nin en usta tesbih sanatçılarından olmuştu.