Nurullah Genç Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Nurullah Genç Sözleri ve Alıntıları
"Yağmur" şiiriyle ismini geniş kitlelere duyuran Nurullah Genç, geniş imge denizinin içinde sebatkar bir şiir işçisidir. Şiirleri ile genç nesli yakalayabilmiş az sayıdaki modern şairden olan Genç, şiire yüklediği ilahi anlam ve sanatsal dokunuşlar ile öne çıkıyor. Bugüne kadar yazdığı eserler Nurullah Genç sözleri ve Nurullah Genç şiirleri başlıkları ile aratılan şairin en bilinen şiirlerini sizler için derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Sen ey yardım sevenim, ruhumu derde saldın
Yalnızlığım ağlarken gülenim, nerde kaldın
Azimli bir yüreğin yorgun kimyasın da mı
Sevda denklemlerinin memnû dünyasında mı
Her pazartesi âhım kapında helâk olur
Her Cuma karanlığın kuşları leylâk olur
Kâşifin benim gülüm, görmediğin yine ben
Bilseydin sana benden bakanı görünmeden
Anlardın; her macera tende rü'yet gibidir
Oysa sende gördüğüm, sana gurbet gibidir
Utangaç bir merhamet saklıyorsun sesinde
Sahraya dönüyorum baharın ötesinde
Gizlice bir nikahtır o arzuhal, o kâmet
Sensizlik, yollarımda bir değil, bin kıyamet
Bu tebessüm rüya mı, bu istifham uğru mu
Âh bir çoğaltabilsem yüreğinde ruhumu
Bilmezsin ayrılığın ağı kokan dilini
Hâtıra bırak bana oyalı mendilini
Ege uygarlığı çağrıştıran tarihin
Asya'nın bağrı kadar muammalı ve derin
Arı sütü damlarken kaygan kirpiklerinden
Görünmez bir mürekkep akar iliklerinden
Yüreğin, âh yüreğin bir hüzün lâlesi mi
Masallar ülkesinde Zengibar kalesi mi
Kapısına bir türlü varamadım, a gülüm
Hudutlarında bile duramadım, a gülüm
İpeğimi elimden aldı pusathâneler
Bulamaz kaybedilen nûn'u rasathaneler
Hummalı bir kovanda bal yapan arı mısın
Hayatımın ansızın kopan damarı mısın
Paslandı buzdağları ortasında çeliğim
Gözlerinden hatıra kaldı kekemeliğim
Kervanında kaybolan bir bezirgân gibiyim
Kaktüslerin diline düşen figân gibiyim
Her köşede bir meddâh anlatıyor âhımı
Bilmiyor, kirpiğinden almışım siyahımı
Uğrunda, kralların bahtı solsaydı, gülüm
Amerika, yolunda kurban olsaydı, gülüm
Bir Kafkas figüründe bulurdum son izini
Efeler diyârına çevirirdim yüzünü
Eşkıyâ vurgunudur seni benden ayırmak
Çalıkuşunu yakan bir rüyayı haykırmak
Gölgelere gecenin künhünü hatırlatır
Ayrılıklar bazen de gölgeleri ağlatır
Sükûnla savaşıyor hislerim kıyasıya
Sevdiğini bilirim uykuyu doyasıya
Süslenmek istiyorsan, ruhumu boynuna tak
Bu firûze özgürlük yalnız senin olacak
Bastığın her hücremde otuz sekiz çizgi var
Baktığım her duruşun muammalı bir duvar
Suskunluğun taş gibi, gülüşün berrak değil
Neden vivien kokar baharın, leylâk değil
Gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi
Bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi
İnsanlar kıvranırken ejderlerin ağında
Ceylan gibi yürürdün bir hayal sokağında
Yine de, yokluğumun em şüpheli çağıydın
Tenhâlarda ağlayan bir okul kaçağıydın
Karanlık korkutamaz gülüm seni, vururum
Kâtil yüzlü cinlerin karşısında dururum
Yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun
Kâinat yıkılsa da yüreğimde uyursun
Nurullah Genç
SEVDİĞİ RENKLERE
siyah benim, beyaz O, bu sevda gökmavisi
ama bir tutsaklığın kitabıdır açtığım
önümde umutların ışıldayan kavisi
ardımda uğursuzluk zindanıdır kaçtığım
siyah, korkunun bile kaybolduğu derinlik
renkler can çekişiyor yörüngesinde, şaşkın
ateşin gölgesinde bulunur mu serinlik
kalır mı, bilinmeyen yerde hülyâsı aşkın
beyaz ki, içimizde sonsuzluğun rengidir
bembeyaz pırıltılar taşır ebemkuşağı
hayat ki, doğrularla uğruların cengidir
dökülür karanlığa sevenlerin başağı
gökmavisi, kimbilir, belki yurdumuz olur
sırların çözüldüğü fısıltıyı duyarız
artık acı çekmemek bile dedimiz olur
onu da, sonsuzluğun hatırası sayarız
heyhât! ..zeytin dalında saplandı sîneme ok
saçlarımın akında vuruldu kelebekler
içimde gözlerinden kalan bir ân bile yok
gülümden bir hatıra verin, sevdiği renkler
SEN İSTANBUL OLSAYDIN KEŞKE
Hayal
Çamlıca da bir ay gördüm; senindi
Birden o nazenin yüzüne indi
Gözlerinin yeşil denizlerinden
Gülümserdin; has bahçeye dönerdim
Bir zamanlar bulutlardaydı başım
Bir zamanlar sevdalı bir fenerdim
Sabah yalınayak kıyılarında
Avuçlardım doğuşunu güneşin
Akşamları gemilerden kovulur
Hayalini düşürürdüm izime
O sapsarı, günbatımında yanan
Saçlarınla sarılırdın yüzüme
Dünya bize zindan, dünya bize dar
İstanbul olsaydın, ben de gökyüzü
Öylece dursaydık sonsuza kadar
Ben hangi mimarım, bilseydin eğer
Bir lügat yanmazdı böyle ansızın
Eriyip akmazdı kanda cümleler
Dokun, âh süzülsün alevlerinden
Heceler kurusun dudaklarında
Harflerinde beni bekle ve ısın
Yedi saray kurdum yedi tepede
Her gün birisinde uyanmalısın
1. Saray
Karanlık akıyor Sarayburnu'ndan
İçinde şiirden bir mumdur zaman
Fitilinde duman duman ayrılık
Topkapı nasıl da incinmiş bundan
Kimindir bu Saray, bu Sultan kimdir
Diye haykırıyor Aya İrini
Ne bilsin, geçerek son nefesinden
Ölmüyor, bulanlar gönül pîrini
Yerebatan Sarnıcı'ndan semaya
Hû diye yükselen suyun sesinden
Her gece nağmeye dönüyor hayal
Al diyor, İstanbul mehtabındır, al
2. Saray
Nakışları nerde Çinili Han'ın
Çemberlitaş hasta bir gezgin gibi
Kapalıçarşı'da başlayan yangın
Mısır Çarşısı'nda eski bir bahar
Darağacındayız daha dün gibi
Yine kırılıyor bizim aynalar
Genç Osman bakıyor cam kırığından
Surlar yıkılıyor hıçkırığından
Yerleş bu Saray'a kalmadan kışa
Kimimiz şehzade, kimimiz paşa
Yollarda bekliyor nice bendeniz
Yalnız sana meftun toprak ve deniz