Nurullah Genç Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Nurullah Genç Sözleri ve Alıntıları
"Yağmur" şiiriyle ismini geniş kitlelere duyuran Nurullah Genç, geniş imge denizinin içinde sebatkar bir şiir işçisidir. Şiirleri ile genç nesli yakalayabilmiş az sayıdaki modern şairden olan Genç, şiire yüklediği ilahi anlam ve sanatsal dokunuşlar ile öne çıkıyor. Bugüne kadar yazdığı eserler Nurullah Genç sözleri ve Nurullah Genç şiirleri başlıkları ile aratılan şairin en bilinen şiirlerini sizler için derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler
Önce senin yüreğine açılır
Uzaklarda bir yerde
Toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
Parmaklarında hüzün
Sana doğru akan nehrin
Ağlayan sûretidir
Bir elimizde umut
Bir elimizde sevda
Yürüyelim seninle İstanbul'da
Musıkî kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
Ozan bir kenara bıraksın sazı
Ressam fırçasına neden mi kızgın
Tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
Kırmızıyı sevdiğini bilince
Çekilir mi artık güllerin nazı
Anadolukavağı'nda her akşam
burcu burcu bir rüyadır hayalin
karanlık, hüznünü düşürür dağa
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
endâmın her sabah iner toprağa
hasret, yalnızlığı çoğaltan deniz
ayrılık acıyla süzülür kandan
nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzâdeler
öylesine yorgun, mahzun ve candan
İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
Uykusundan uyanınca fırtına
Dalgalar türkümüze âşinâ olur
Yüzümüze bakınca deniz fenerleri
Sahibini arayan gemilerin
Çığlığıyla vurulur
Tarih intikamdır hainlerin ardında
İstanbul tarihin soylu anası
Biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
sevdayı kız kulesinden
yalıların burukluğu altında
geçiyoruz sokaklardan delice
Anlayabilir misin
Beyoğlu'nda gezinen
Hayal kırıklığının benden türediğini
Anlayabilir misin
Kırmızı neden böyle
Doldurur aynalara inleyen yüreğimi
Sana giden yolların kavşağında
Bir adam direniyor izini bulmak için
Siliyor tanyerine akan alın terini
Ufkunda sapsarı umudun rengi
Mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
Arıyor sessizce kaybolan günlerini
Gülhane'de simit satan çocuklar
Nasıl anlasınlar ellerimizin
Neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
Gökyüzüne dokunurken bu acı
Kimdir diye sorsunlar içlerinden
Birlikte yürüyen iki yabancı
Biz gitsek de, İstanbul'da yine de
Yıllar yılı gezinmeli bu sızı
Benden bir yaralı şiir kalmalı
Senden bir tebessüm, bir de kırmızı
Nurullah Genç
Müpteladır Gemiler Benim Denizlerime
Müzmin bir karanlıkta yine virândır özüm
Künhünü bir güneşte bulduğu ândır özüm
Gezginim; nice bin yıl sahralarda yürüdüm
Gurbetinde baharı arayan candır özüm
Müptelâdır gemiler benim denizlerime
Bilmem ki hangi derde yine dermandır özüm
Esmeli rüzgâr bir gün ufka baktığım yerden
Ebedi her sevdaya inen fermandır özüm
Renklerini yakarsa bir gün ebemkuşağı
Gam çeken yüreklerde ağlayan kandır özüm
İşaret parmağımdan süzülür toprağa su
Devleri mahkûm eden ulu hâkândır özüm
İşaret parmağımdan süzülür toprağa su
Devleri mahkûm eden ulu hâkândır özüm
Kuşlar mı getiriyor ayrılığı öteden
Kalbini bir rüyada her gün yakandır özüm
Aynalar hiç görmedi ben kimim, bendeki kim
Ateş yaksa ne olur; tende nihândır özüm
Geçmişim en vefasız köprüsünden hayatın
Ölümü dâre çeken kutlu beyândır özüm
Nihâyetinde meftûn oluyor aşka ölüm
Yönümü anlayamaz, bilmez ne yandır özüm
İsmini burçlarına yazmışım düşlerimin
Özün gülzârım olmaz ise, ziyândır özüm
Vakti gelmiştir feda etmenin yıldızları
Tanyerinde gülümser, gökte âyândır özüm
Tükendi hâtıralar dergâhında kıvılcım
Külünü her yangına köle sayandır özüm
Nasıl düşer bir gülün çehresine âh ü zâr
Duy ki, bütün sesleri sende duyandır özüm
İklim seni soruyor yemyeşil bahçelerden
Mevsim yazdı şi'rini sana; divândır özüm
Nurullah Genç
İçimden Al Bu Sevda Mahşerini
Yol, çobanın bir çöle baktığı yerden alır
Bir kavalın kalbini tutuşturan ateşi
Avcı kan deryasında yitirmiştir yüzünü
Ölümü okşamayı öğrenirken bunalır
Büyüyen her nefretin vadisinden kaçmalı
Âyetler okumalı çocuğun gözlerinden
Yabanda öten kuşun sesi kadar tertemiz
Bir ülkeye varınca göklere el açmalı
Şimdi içli bir yağmur olmalıyız seninle
Alnında buz ve ateş, bozkır bizi bekliyor
Binlerce efsaneye yetecek kadar beyaz
Bir rüyayı çoğaltıp besliyorsun teninle
Ben senin her nakışa attığın taze ilmek
Ben senin her hecende bir harf kadar seninim
Umutları sessizce lekeleyen mutluluk
Bilemez bu nasıl aşk, bu ne sonsuz sevilmek
Denizler ortasında bir infilak, bir hüzün
Mazide en hülyalı gemileri batırdı
Seninle bütün alem deniz oldu içimde
Şimdi binlerce gemi berrak sularda yüzün
İşte geldin; dirildim fotoğraflarda bile
Tabutum bir boşlukta yakıverdi kendini
Kırılan tüm kalplere cemre düştü yeniden
İşte geldin; içimde kayalar geldi dile
Kimse bilmez, güz nedir senin bahçelerinde
Gökkuşağı rengidir her mevsim ilkbaharın
Âbı-hayat süzülür senin bulutlarından
Senin ırmaklarındır akıp gider derinde
Unuttuk: terkedilmiş bir karanfildi ömür
Yapraklarında şehrin gözyaşları kurumuş
İstilâ kafesinde rengi simsiyah olan
Senin bakışlarında kahverengi görünür
Hatırlamak ekmeğin buğusunda mı kaldı
Hangi iftar akşamı bekledik sonsuzluğu
Şimdi nerde bir leylak açsa kalbimizdedir
Gökyüzü kapkaradır; umut yine bunaldı
Bazen gönül bir garip, sisli rüyada ölür
Gözyaşıyla yeşeren çiçek solmayı bilmez
Gittikçe uzayan yol durduğum anda biter
Kalbim bir bahçıvanın toprağına gömülür
Bu mahşer yutar beni asırlardan beridir
Bu hayat şimdi yalnız ikimizin adına
Bize düşman adımlar götürür bulutları
Yağmuru bulandıran gecenin elleridir
Nurullah Genç
Söylenmemesi Gerekenin Şiiri
kırılsa da baharı bekleyen pencereler
akrebin gözlerinden geçse de dehlizlerim
simsiyah bulutların arasından ansızın
çatlayan yüreğime koydu susuzluğunu
gündüzümde ışığı, gecemde hilâli var
evimin tenhâsında büyüyen melâli var
gemilerde aradım yüzünün görkemini
martılarla yoruldum, tayfalarla vuruldum
hüznü avutuyorum bir liman köşesinde
nefesini gizlemiş dalgaların sesinde
fırtınalar diner mi ulaşmadan sahile
hayalin bozkırında kurtkapanıydı ömrüm
nasıl da bir başıma kopardım dikenleri
nasıl da acımasız köprülerde yürüdüm
uzaktan gülümseyip deniz fenerlerine
sonunda mahkûm olup kapandım ellerine
vurgun yemiş denizin dibinde volkandır aşk
yaslı bir muammayı öğretir balıklara
balıklar derde düşen âşığı avuturlar
âşık ölünce kuşlar uçmayı unuturlar
güneşle buluşmayı göze alan, derinde
yağmur yüklü bir ömür paylaşır göklerinde
eleğim sağma renkler düşürünce şehrâyin
başlamalı yeniden içimizde bir âyin
nefesimde rüzgârın gölgesidir dağılan
kanımda gözlerinin hasretidir boğulan
melekler en çâresiz ânımda buldu beni
gaflet şarâbı içtim, âşikâr kıldı beni
baykuşlar dahi mutlu bu habersiz dönüşten
hangi yokuş daha yâr olabilir inişten