Nurullah Genç Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Nurullah Genç Sözleri ve Alıntıları
"Yağmur" şiiriyle ismini geniş kitlelere duyuran Nurullah Genç, geniş imge denizinin içinde sebatkar bir şiir işçisidir. Şiirleri ile genç nesli yakalayabilmiş az sayıdaki modern şairden olan Genç, şiire yüklediği ilahi anlam ve sanatsal dokunuşlar ile öne çıkıyor. Bugüne kadar yazdığı eserler Nurullah Genç sözleri ve Nurullah Genç şiirleri başlıkları ile aratılan şairin en bilinen şiirlerini sizler için derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Kırmızı bir kurdele bağlayarak alnına
Duydun mu orkideye duâ eden birini
Bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda
Bu yapmacık bebekler
Gözyaşı akıtırken gülenler yok mu
Beni kahrediyor geceler boyu
Hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün
Soluk bir dünyanın mezarlarına
Gömerek gurbetimi
Kapadı karanlığa Yesrib, kapılarını
Meydan okuyuşun çağın ordularına
Bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır
Doruklardan öte hevese doğru
Alaca bir at koşar içimde
Zamansız, mekânsız nefese doğru
Yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
Yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
Amansız bir yalnızlık üfleyen pencereler
Lif lif yoluyor kahır seyyahı bedenimi
Önümde, haksızlığın hesaba çekildiği
Siyahın simsiyahı tanımadığı mahşer
Arkamda, kare kare ömrümü belirleyen
Hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler
Söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
Yeniden bir Nil olup taşar mıyım çöllere
Kim giydirir başıma tacını nihayetin
Kim takar bileğime hürriyet künyesini
Karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle.
Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
Ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
Asırlardır köhne barınaklarda
Küflenen, çürüyen çığlıklarımı
At vuruldu; içim paramparça Rüveyda
Gölgelerin ardına sakladım kusurumu
Sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
Ben burda damla damla eriyip akıyorum
Yine de, bırakamam yerlere gururumu
İstenmediğim yeri usulca terk ederim
Hâtıra kalsın diye bırakır da ruhumu
Mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim
Denizin Son Martıları
Hayat hece hece öğretti bana
Sevginin açtığı kör kapıları
Ne zaman döndüysem hülyalarıma
Damladı içime kahır suları
Kalsın istiyorum kulaklarımda
Umut saatinin tıkırtıları
Mehtab neden böyle kanlı ve mağrur
Nerede ışıklı çöl atlıları
Uysal zamanlara kanatlanıyor
Rüya denizinin son martıları
Nurullah Genç
Ey Mona Lisa'nın Kıskandığı El
Bu kaçıncı yalnızlık trenlerin ardında
Bin pare olduğum kaçıncı bozgun
Bir gün bu esrarlı hikâye biter
Erzurum garında, banklar üstünde
Kalem bana kızgın, kitaplar kızgın
Hasret katar katar uzayıp gider
İçimde bir figân her düdük sesi
Her vagon efkârlı bir uzun hava
Göçmen kuşlar hâlâ dönmedi geri
Kurumuş, evlerin karanfilleri
Ey Mona Lisa'nınkıskandığı el
Sihrine bir defa dokunmak için
Hep aynı şarkıyı söyleyip durdum
Başımı umutsuz taşlara vurdum
Vermedin bir siyah fotoğrafını
Ya da bir hatıra parmaklarından
Beni bir kaygısız kral mı sandın
Hangi düşmanımın sözüne kandın
Götür, senin olsun bütün ihtişam
Gece mahkûmuna kalır mı akşam
Erzurum garından ayrılıyorum
Banklar mütereddit bakıyor ardım sıra
Abdurrahman Gazi yokuşlarında
Mecnun'la, Kerem'le buluşacağız
Bu çaresiz derdi konuşacağız
Yollar kıvrım kıvrım, çetin ve uzun
Dağlar malihulya, dereler hüzün
Takvimleri görmek istemiyorum
Karanlığa dönmek istemiyorum
Ey Mona Lisa'nınkıskandığı el
Bu kar yığınları cehennemden mi
Bu sokaklar mahşerden mi geliyor
Gürcükapı ihtirası bilmezdi
Altın kalpli zambakların
Filizlendiği Taşmağazalar
İlmek ilmek bileklerine
Geçirmezdi nefret urganlarını
Nerede dadaşın gür bıyıkları
Aziziye neden böyle derbeder
Solan renkler kimin, kaldırımlarda
Ya bu Erzurum Erzurum değil
Ya ben başkasıyım bu Erzurum'da
Ey Mona Lisa'nın kıskandığı el
Belki de o eski sinemalarda
Hâlâ bir çin filmi oynamaktadır
Çifteminareler mum ışığında
Sonsuzluğa geçit aramaktadır
Küskün çinileri Yâkutiye'nin
Yine sessiz sessiz ağlamaktadır
Issızlığa kurşun sıkan tabyalar
Başına karalar bağlamaktadır
Abdurrahman gazi yokuşlarında
Ne Mecnun ve Kerem, Leyla ve Aslı
Ne de Çin filminden kalan görüntü
Alevli bir köpük sadece dünya
Erzurum garına, banklar üstüne
Dönüyorum çıplak ayaklarımla
Yine kuşlar, yine rüzgâr ve yağmur
Zavallı gözlerim kırmızı, mahmur
Unutuyor sevda resimlerini
Ey Mona Lisa'nın kıskandığı el
O eşsiz, ebedî sıladan mahrum
Şarkıları sana bırakıyorum
Nurullah Genç
Son Bir Karanfil Gibi
Nazlı filiz, esrarlı beddualar evinden
Çıkıyor sahnesine âmâ sarmaşıkların
Kapı aralığında büyüyen yaslı ebrû
Çekiyor bağrındaki zifirî hançerini
Ölümün mihverine yürüyen âşıkların
Yine mi bir yanardağ içinde kalacağım
Şuh bir karanfil midir bulutlardan ansızın
Ölü bir serçe gibi yüreğime dokunan
Ah yine mi sonbahar, sararıp solacağım
Çöllerde yalnız benim şiirimdir okunan
Ey ipek gülüşlerle bahtıma düşen hayal
Sen de mi koyacaksın beni karanlığımda
Yalnızlığım tutuştu alev alev yanımda
Ya bir süreyya gibi parlayıp yurdumda kal
Ya da intiharıma mahkûm olma, kanımda
Gönül kırıklığıdır, yine sessiz, ruhumu
Siyah bir kedi gibi bekliyor, köşelerde
İnerken cihanşümûl aydınlıklara perde
Neden hâlâ tütüyor ocağı gariplerin
Hekim de yakalanır biliyorum, bu derde
Semender, avucuna köz taşır atlıların
Rahminde kıyâmetin muamma ıssızlığı
Ufukları mahkûmdur mecnun karartıların
Nerede o cezbe ki, anlasın martıların
Bir kalbin denizinde çektiği yalnızlığı
Çilekeş ve sitemkâr dualarla beraber
Bir haber bekliyorum ötelerden, bir haber
Yanardağ tohumları yeşeriyor ahımdan
Kapısına divane olduğum her muamma
Son bir karanfil gibi düşüyor günahımdan
Nurullah Genç
Aşk İpek Bir Karanlıktır
Düşer kirpikleri kınalı bakışlardan
Yedi renkli yağmur damlası gibi
Yıldızlar ki, ıslanmamıştır onlar
Kuğuları aldatılan göllerde
Unutulmuş dünyaları arayan
Bulutlar ki, uslanmamıştır onlar
Aşk ipek bir karanlıktır; gözleri
Işıldar yolların kıvrımlarında
Umutlar ki, paslanmamıştır onlar
Çeker uzakları yakına rüzgâr
Çiçekler, toprakta mutluluk kokar
Gölgelere yaslanmamıştır onlar
Yüreğinde deniz taşıyanların
Destanı okunur kaldırımlarda
Sevdiğine nazlanmamıştır onlar
Nurullah Genç