Jack London'dan mutlaka okunması gereken 14 kitap
Jack London'ın ABD'nin ilk ve tek proleter yazarı olduğunu biliyor muydunuz? Ya da dünyaca ünlü kitabı Demir Ökçe'nin distopya edebiyatının ilk örneği olarak kabul edildiğini? Sizler için Jack London'dan mutlaka okunması gereken 14 kitabı derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Jack London'ın bütün eserlerine bir simgeci natüralizm örneği olan Deniz Kurdu ile devam ediyoruz. Varlıklı bir aileden gelen Humphrey Van Weyden, geçirdiği deniz kazasının ardından Hayalet adlı uskunanın kaptanı Wolf Larsen tarafından kurtarılır. Barışçıl bir "beyefendi" olarak, iradesi dışında Larsen'in hizmetine girmesiyle kendini şiddet dolu "gerçek dünya"da bulacak; bu deneyim onu elitist bir entelektüelden, cesur bir eylem adamına dönüştürecektir.
Van Weyden'la Larsen arasındaki çatışma, yalnızca zayıf olanın ezildiği bir dövüş değil, bir fikir savaşıdır aynı zamanda. Hayatı "kutsal" olarak gören Van Weyden'ın idealizmiyle, var olmak dışında bir kaygı taşımayan Wolf Larsen'in materyalizmi arasındaki karşıtlık roman boyunca yinelenirken, Deniz Kurdu'nu farklı düzeylerde okunabilecek bir yapıt haline getirir. Ancak, London'ın en büyük başarısı hiç kuşkusuz ustalıkla geliştirip ete kemiğe büründürdüğü unutulmaz Wolf Larsen karakteridir. Nietzsche'nin "üstinsan" kavramını anıştıran Wolf Larsen, Ambrose Bierce'in de dikkat çektiği gibi, bir yazarın yaratabileceği en muazzam karakterlerden biridir.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
Jack London'ın 1900 yılında yayımladığı Kurdun Oğlu adlı derlemenin içinde yer alan Bir Kuzey Macerası, Homeros'un Odysseia destanını andıran, zorlu engellerle dolu, çetin ve "dönüştürücü" bir yolculuğun hikâyesidir. Aleut adalarındaki Akatan'da yaşayan kabile reisi Naass, evlendiği gün karısı Unga'yı denizden çıkıp gelen sarı saçlı beyaz bir adama kaptırır. İki metreyi aşan boyuyla bir devi andıran, "dünyanın ilk dönemlerindeki erkekleri örnek alarak kalıba döktükleri" bu adam, Unga'yı sırtına vurduğu gibi gemisine atlayıp oradan uzaklaşmıştır.
Naass intikamını almak üzere azılı düşmanının peşinden yollara düşer. Dünyayı dolaşıp bilgi ve görgüsünü artıracağı, macera dolu yıllar beklemektedir onu.
"Etrafında hiçbir haritada gösterilmeyen, hiçbir adı olmayan, üzerleri buzla kaplı doruklar yükselmekteydi. Çevreden hiçbir yerde, vadilerin durgun havasında bir avcının kamp ateşinin dumanı, berrak gökyüzüne doğru yükselmiyordu. Yalnızca o, tek başına, bu geniş, bu insanı henüz tanımamış ıssızlığın üzerine çöktüğü sonsuz sessizliğin ortasında hareket etmekteydi. Burada her şeyden hoşlanıyordu. Günlük çalışmaları seviyordu, kurt köpeklerinin havlamasını, uzun alaca karanlıklarda kamp kurmasını, gökte titreşen yıldızları ve Kuzey ışığının çakıp sönen alevli parlaklığını da."
Jack London, doğa-insan ilişkisini ele aldığı ve toplumsal sorunları irdelediği öykü ve romanlarıyla dünya edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olmuştur.
12 Ocak 1876'da San Francisco'da doğdu. 22 Kasım 1916'da California Eyaleti'nin Oakland kentinde öldü. Asıl adı John Griffith London'dır. Çocukluğu yoksulluk içinde, küçük yaştan başlayarak çeşitli işlerde çalışarak geçti. Amerikan toplumunun aşağı tabakasının insanlarını tanımasına olanak veren gazete satıcılığı, tayfalık, balıkçılık, deniz polisliği gibi işlerde çalıştı. 1894'te Washington'a doğru yürüyüşe geçen işsizler ordusuna, 1896'da Alaska'da Klondike bölgesinde altın arayanlara katıldı. Kısa bir süre hapis yattı. Liseye yazılıp bir yıl okuduktan sonra California Üniversitesi'nin sınavını kazandı. Ancak öğrenciliği bir yıl sürdü.
1898'den sonra dergilerde öyküleri çıktı. 1903'te yayımladığı Vahşetin Çağrısı kitabıyla oldukça tanınan bir yazar oldu. Artık kitaplarının geliriyle geçinebiliyordu. Bu dönemden sonra yalnızca yazarlık yapmaya başladı. Çeşitli üniversitelerde konferanslar vermek ve 1904'te Rus-Japon Savaşı'nda gazete muhabirliği yapmak için kısa süreli ayrılmalarının dışında Oakland'daki çiftliğinde yaşadı. 1913'te artık Amerika'nın ve bir ölçüde de dünyanın en çok okunan, en çok telif üzreti alan yazarı haline gelmişti. Ancak gençlik günlerinden gelen iki alışkanlığı, çok çalışmak ve aşırı içki içmek, sağlığını ve sinirlerini oldukça yıpratmıştı. En çok okunan romanlarından Martin Eden'in kahramanının yaptığı gibi, kendi yaşamına son verdi.
Jack London, Uçurum İnsanları adlı kitabı 1902 yılında, üzerinde güneşin batmadığı Büyük Britanya İmparatorluğunun ihtişam ve gücünün doruğunda olduğu bir dönemde kaleme almıştır. Britanya İmparatorluğu'nun bu ihtişamlı döneminde ulusun başkentinde kol gezen sefalet ve yoksulluk ele alınmıştır.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
Jack London'ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası'dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…
London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin'in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir.