Hafta sonu okumanız için 15 kitap önerisi
Hafta içinin yoğun iş koşturmacasından fırsat bulup hafta sonunu kitaplara ayırmaya ne dersiniz? İşten dolayı bir türlü eline kitap alıp yeni bir dünyaya başlayamayanlar için hafta sonu ruhunuzu ve dimağınızı doyuracak 15 kitabı sizlere derledik...
Sezai Karakoç'un Yitik Cennet kitabında felsefe ile edebiyatın muhteşem bir uyumunu sergilenir. Bu kitapta, cennetin sekiz kapısını temsil eden sekiz peygamber ve cennetin tam da kendisi olan son peygamber Hz Muhammed'in hikâyelerinden yola çıkılıyor. Bu hikâyeler üzerinden bir medeniyetin doğuşu, gelişmesi, karşılaşacağı sorunlar ve bunların üstesinden nasıl gelineceği, sorumlulukları ve sonunda öz benliğine erişip Yitik Cennet'ten Bulunmuş Cennet'e nasıl ulaşılacağının değerlendirilmesi yapılıyor.
Yitik Cennet, Eylül 1974'ten Ocak 1976'ya kadar Aylık Diriliş Dergisi'nde, 21 Haziran 1976-14 Ekim 1976 arasında Diriliş Pazartesi-Perşembe Günlüğü'nde Zülküf Canyüce takma adıyla yayınlandı.
12. yüzyılın büyük İslâm âlimi İmam Gazâlî hazretleri, kaleme aldığı eserlerle yalnızca yaşadığı dönemde değil, hemen her asırda derin izler bırakan fakih ve mutasavvıf bir âlimdi.
Bu değerli eserlerin arasında öyle bir kitap vardır ki fıkıh, ahlâk ve tasavvuf konularında, yazıldığı günden şimdiye dek İslâm âleminde derin saygı ve kabul görmüştür; İhyâü Ulûmi'd Dîn... Serinin 8. kitabı olan Kur'an Okuma Edepleri; Kur'an okumanın faziletleri, zahirî ve batınî edepleri gibi konuları içeriyor.
Konevî'nin en hacimli eseri olan Fatiha Tefsiri (İ'câzü'l-Beyân) bu yönüyle müellifin bütün eserlerinde ele almış olduğu belli başlı bütün konulara dair fikirlerini içerir. Tartışma yöntemlerine baş vurulmadan ve hocası İbnü'l-Arabi de dâhil olmak üzere hiç kimseden herhangi bir alıntı yapılmadan yazılan bu eserde, Fatiha suresi Tanrı-âlem ilişkilerini özetleyen ideal bir metin; ilâhî ve kevni bütün hakikatleri ve hakikatler arası ilişkileri özetleyen bir sure olarak görülür. Dolayısıyla eser, klasik anlamda bir sure tefsiri değil, Vücûd-ı Mutlak olan Hakk'ın eşyayı çeşitli varlık mertebelerinde izhar edişini yorumlama imkânı veren bir metindir.
İslâm ümmetinin hâlihazırdaki durumu, İslâm'a, insanlığa ve tarihe karşı her geçen gün artmakta olan sorumlulukları hatırlatır. Bu noktadan olaylara ve geleceğe bakıldığında, İslâm ümmeti olarak tarihte oluşan medeniyet ve muazzam ilmî düzeye yeniden ulaşmak umuduyla günümüzü ve gelecek yeniden incelenmelidir.
Kökleri vahyin ilahî temelleri üzerine inşa edilmiş olan vahiy medeniyetini insanlığa yeniden tanıtmak için onu yeniden ihya edilmelidir. İslâm medeniyetinin tarih içerisindeki gelişmelerinin yanında ihmal ve zaafları da yeniden incelenmesi, günümüz İslam dünyası açısından başlangıç noktasını teşkil eder. Popüler tarih kitaplarında sıklıkla karşılaşılan ancak pek çok defa akademik hassasiyetlerden uzak bir anlayışla, modernizm ve oryantalizmin etkisinde kalarak ele alınan önemli konularla ilgili yazılar da kitapta yer alıyor. Usta yazar, İslâm kaynakları ekseninde ele aldığı konularla ilgili en objektif ve doyurucu tarih tezlerini desteklemeyip İslâm'ın ruhuna uygun bir yaklaşımla hareket etti.
Muhyiddin İbn Arabî'ye göre insan ve genel olarak kâinat ilâhî isimlerin bilinmesi ve tecelli etmesine vesile olmuştur. Kulun, çeşitli halleri ilâhî isimlerin farklı tecellileriyle bağlantılıdır. Bir insanın Hakkı müşâhede ve tanıması hangi ilâhî isimle gerçekleşirse, Hak kendisine o isimle tecelli eder ve o ismin kulu diye nitelenir ve örneğin Abdullah, Abdurrahman, Abdürrahîm vb. denilir. Aynı şey diğer isimlerde de geçerlidir. Allah böyle görülmezse, kişi ya oluşu görmekle hakikatten veya yaratılanları görmekle Haktan perdelenmiş veya hakikatin içinde oluştan veya Hakta halktan habersiz kalmıştır. Bir şahıs halkı bilmediği ölçüde Haktan uzaklaşır, çünkü yaratılan ve rızıklanandan habersiz iken Allah'ın yaratan ve rızık veren olduğunu bilmez. Şu halde rızıklanan ve yaratılan bir şeyi gördüğünde er Rezzak ve el- Halık'ı müşahede etmeyen, oluş nedeniyle hakikatten perdelenmiş kimsedir. Bu kimse Allah'ı göremez, O'nu göremeyen ise gerçek mârifeti yitirmiştir, çünkü o el- Halık, er Razık, en- Nâfi gibi isimleri müşahede etmemiştir.