Gökkuşağına ulaştıracak yağmur şiirleri
İnsan bazen yorulur, şehirden, kalabalıktan. Hatta kalbi kararır. İşte tam da bu yüzden yağar yağmur. Kuruyan kalplerimizi rahmet olup dirilmek için... Aramızdaki kirleri temizleyip bizi bize anlatmak için... Bazı şiirler de vardır, karanlıkta su ışıltısı gibi parlar. Yağmur gibi kalplerimizi temizleyip dağ havasını burnumuza taşır... İşte biz de sizler için, içimize damla damla bereket olacak on yağmur şiirini derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
geceleri bir çarpıntı duyarsan
telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa eylül'se ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
Atilla İLHAN
Ey bir emre hazirlanan simsiyah gecede
Karanligi emip emip de gebe kalan
Ey her depremden sonra biraz daha dogrulan
Herkesin
Veba girmis bir sehrin hem halki
Hem seyircisi oldugu bir günde
Ey düstügü yerden kalkmaya hazirlanan ülke.
Her damlasi bir zafer müjdecisi
Bir posta eri gibi
Yagmur yüzümüze degince
Cikacagiz yola.
Cikacagiz yola
Hesap günü gelince
Yagmur yüzümüze degince
Günes bir mizrak boyu yükselince.
Erdem BEYAZIT
Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak
ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım
kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak
onların yardımıyla dünyamıza acıdım.
Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.
Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya
Benimse dar
çünkü dargın havsalamın
gücü yok bazı şeyleri taşımaya.
Önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah
sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu
sakın Styks sularının heyulası sanmayın
er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,
biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz
öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz
ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak
ne ellerin hırsla yaban tutuşu
ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır
dev iştihasıyla bende kabaran aşkı
yetmez karşılamaya.
İnsanlar
hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
o ferah ve delişmen birçok alınlarda
betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır
çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim
şakaklarıma dayanınca güneş
can çekişen bir sansar edasıyla
uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum
kadınların sahiden doğurduğuna
toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını.
Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
bir harfin başlattığı yangın ile söndür
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
öyle mahzun
ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.
İsmet ÖZEL