Feraset Sahibi Gönül İçin Dünya da Bir Cennettir
Fikriyat yazarı ve akademisyen Ekrem Demirli, VAV TV ekranlarında yayınlanan "Düşünce ve Hayat" programında, modern insanın kitaplarla ve en nihayetinde kendi nefsiyle kurduğu ilişkiyi anlattı. Bizi mazeretlerin konforlu uyuşukluğundan uyandırıp, yazarın karşısında dik duran, okuduğunu zihni bir ibadete dönüştüren "fail" bir insan olmaya davet etti. "Bakmasını bilen, hakikatle bağ kurabilen feraset sahibi gönül için dünya da bir cennettir" diyen Demirli'nin anlatımlarından ruha sirayet eden önemli cümleleri sizler için derledik.
15 Saat Okunmaz, Teknik Olarak Mümkün Değil
◽ Programda, günde 15 saat kitap okuduğunu iddia ederek asosyallikten şikâyet eden bir okurun durumunu yorumlayan Demirli, bu yaklaşımın gerçekçi olmadığını belirterek şunları söyledi: "Bir adamın 50 yıl boyunca günde 15 saat kitap okuması teknik olarak mümkün değildir. Ya saat tutmayı bilmiyor ya da yaşadığı asosyalliğin nedeni başkadır. Sürekli içeriye bilgi almak, zihni doldurmak yetmez; o bilginin bir şekilde tüketilmesi, süzgeçten geçmesi gerekir."
◽ Demirli, pasif bir okuma eyleminin eksik kaldığını vurgulayarak, okunanların yazma, tartışma ve müzakere süreçleriyle taçlandırılması gerektiğini belirtti. Okuma eyleminin bir "bilgi istifçiliği" olmaktan çıkarılması gerektiğini ifade eden Demirli, "Hiç yazmayacaksanız neden bu kadar okuyorsunuz? Bilgi elekten geçmeli, tartışılmalı. Bunlar yoksa o yapılan eylem gerçek manada bir okuma değildir" dedi.
◽ Okuma sürecinde "seçici" olmanın önemine dikkat çeken ve bu konuda kendisini de eleştiren Demirli, nitelikli okuma için şu stratejik tavsiyelerde bulundu: "İnsan okurken hakikaten çok seçici olmalı. Kendimi eleştirdiğim noktalar var; ben hepsini okumak istedim. Mesela Sezai Karakoç okudum, hepsini okumak istedim ve birkaç kere okudum. İsmet Özel'i birkaç kere okudum. Aslında sevdiğiniz yazarların bile bütün eserlerini okumak gerekmez. Kitap bitirmek için okunmaz. Bir kitabın tamamını bitirmeye gerek yoktur. Bunun yerine 'konulu' yani tematik okumak lazımdır. Okuma bir tema üzerine olduğunda, ister istemez not almak, müzakere etmek ve tartışmak bir gereklilik haline gelir."
2025'in ruhunu özetleyen kelimelere İlahi Kelam üzerinden bakış
Bilgiyi İşlemek Yazara Karşı Pasif Kalmamaktır
◽ Kendi öğrencilik yıllarından örnekler vererek tematik okumanın kalıcılığına değinen Demirli, İsmail Kara rehberliğinde yürüttükleri bir çalışmayı anlattı. "Geçmişte tematik okuduğumuz kitaplarla ilişkim çok daha güçlü" diyen Demirli, fakülte yıllarında başlattıkları "Tanzimat Nedir?" tartışmasının zihnindeki canlılığını hala koruduğunu belirtti. Müslüman dünyadaki değişim, modernleşme ve geri kalmışlık problemlerini anlamak adına o dönem ilahiyat literatüründe pek karşılaşılmayan isimleri okuduklarını ifade eden Demirli, şu isimleri ve eserleri zikretti: Doğan Avcıoğlu, Niyazi Berkes, Ömer Lütfi Barkan.
◽ Bu isimlerin eserlerini bir tema üzerinden okuyup müzakere etmenin uzun vadeli katkılarını şu sözlerle özetledi: "O tartışmalar uzun süre bize eşlik etti; tez yazarken veya başka çalışmalarda çok işimize yaradılar. Zihinde hâlâ canlı duruyorlar çünkü o bilgiyi işlemişsin. Bilgiyi işlerken yazarın karşısında pasif kalmamışsın; yazardan bir şeyler öğrenmişsin ama sen de o bilgilere bir şey eklemişsin."
◽ 2017 yılından bu yana Fikriyat'ta yazdığını hatırlatan Ekrem Demirli, sekiz yıllık süreçteki külliyatı içerisinde iki özel yazıya dikkat çekti. Özellikle Türkiye'nin imkanlarını ve küresel ölçekteki yerini irdelediği yazıları hakkında şunları söyledi:
"Kilid-i Mülk-i İslam": 15 Temmuz sonrası kaleme alınan ve Türkiye'nin tarihi misyonuna vurgu yapan yazı. "Maymun Kadrosunda Aslan": Türkiye'nin potansiyeli ve dünya kamuoyundaki algısı üzerine inşa edilen bu yazı için Demirli, "Aslında bir Türkiye yazısıdır. Dünyada Türkiye nedir veya dünyanın gözünde Türkiye nedir? İmkanları bakımından Türkiye nedir? Hakikaten okunmasını isteyeceğim bir yazıdır" ifadelerini kullandı.
Bilgiyi Temellük Etmek
◽ Ekrem Demirli, okunan bir bilginin zihne gerçek anlamda yerleşmesinin (temellük edilmesinin) önemini çarpıcı bir zaman tüneli örneğiyle açıkladı. 1990'lı yılların başında okuduğu eserlerin, 30 yıl sonra kaleme aldığı yazılara nasıl kaynaklık ettiğini şu sözlerle aktardı: "Doğan Avcıoğlu'nun 'Milli Kurtuluş Tarihi' kitabını 1991-92 yıllarında okumuştum; atfı ise 2023'te yazdığım yazıda yaptım. Keza Feuerbach'ın bir cümlesini yine 90'larda okumuşken, 2023'teki bir yazımda kullandım. Çünkü o bilgiyi tartışmış, müzakere etmiş ve temellük etmişsiniz. Bilgi zihninizin bir parçası olduğunda, yazılar bambaşka bir istikamete yönelebiliyor."
◽ Okurların kitap karşısında hissettiği "yetersizlik" duygusuna da değinen Demirli, bu suçluluk psikolojisinin son bulması gerektiğini savundu. Okuma eyleminde özgüvenli bir duruş sergilenmesi gerektiğini belirterek, "Okur kendisini sürekli suçlamasın, bu çok talihsiz bir durumdur" dedi ve ekledi:
◽ "Bir yazıyı anlayamıyorsanız aradaki mesafe fazladır. Merdiven basamağı çıkarken 1'den 14'e atlanmaz; 1, 2, 3 diye gidilir. Bir kitabı anlamıyorsam benim cümlem 'Kitap anlamsızdır' veya 'Yazar derdini anlatamamıştır' olur. Belki çevirmen kötüdür, belki yazar başarısızdır. Talebelerime de hep söylerim; yazarın karşısında biraz güçlü durmak lazım, kendinizi hırpalamaya gerek yok."
Türkiye, İslam Mülkünün Kilididir
◽ Ekrem Demirli, Fikriyat'taki yazılarına atıfta bulunarak, Türkiye'nin sadece bir toprak parçasından ibaret olmadığını, tarihsel bir iddia barındırdığını vurguladı. Yazıcızade Mehmed'in 1400'lü yıllarda Gelibolu için kullandığı "Kilid-i Mülk-i İslam" (İslam mülkünün kilidi) tabirini günümüze taşıyan Demirli, Türkiye'nin stratejik önemine dair şu çarpıcı tespiti yaptı:
◽ "İstanbul ve Türkiye, bütün sınırlarıyla aslında İslam mülkünün kilididir. Birileri bunu romantik bulabilir, bu umurumda değil; benim için Türkiye tam olarak böyle bir yerdir. İstanbul'un düşmesi, bu kilidin kırılması demektir. Biz Türkiye'ye bu tarihsel derinlikle bakıyoruz."
◽ Tarihsel süreçte bir yeri muhafaza edebilmenin yolunun "büyümekten" geçtiğini ifade eden Demirli, Müslüman toplumun Balkanlar'a açılmasını stratejik bir zorunluluk olarak değerlendirdi: "Eğer Balkanlar'a gidilmeseydi, Anadolu elde tutulamazdı. Bir yeri korumak için büyümek şarttır," dedi.
◽ Müslüman toplumun Anadolu topraklarındaki varlığını nasıl kalıcı kıldığına dair önemli saptamalarda bulunan Ekrem Demirli, başarının anahtarını "hafızanın yenilenmesi" olarak tanımladı. Hafızanın silinmediği bir yerde gerçek bir varlık gösterilemeyeceğini belirten Demirli, bu toprakların kimlik mücadelesini şu sözlerle anlattı:
"Geçmiş hafıza sizin en büyük rakibinizdir; insanlar sürekli oraya dönmek ister. Bu topraklarda Müslüman kültürü, Mevlanalarla ve Hacı Bektaş-ı Velilerle o eski hafızayı yenmeyi başarmıştır. Bu, hafızanın üstüne yeni ve daha güçlü bir değerler silsilesi inşa etmektir."
Yahya Kemal'den Tarihi Uyarı
◽ Cumhuriyet dönemindeki arkeolojik çalışmalar üzerinden yürütülen kimlik tartışmalarına Yahya Kemal Beyatlı'nın yaklaşımıyla örnek veren Demirli, toprak altındaki medeniyet ile toprak üstündeki kimlik arasındaki ilişkiye dikkat çekti:
◽ "Arkeolojik çalışmalar başladığında Yahya Kemal, 'Bırakın, alttaki altta kalsın, üstteki üstte olsun' demiştir. Yani üstte cami, medrese ve Müslüman kültürü varsa, bu toprakların kimliği odur. Hristiyan dünyası zeminini kaybederken, biz büyüme istidadımızla burayı koruyabildik. Anadolu'nun tapusu, bu yayılma ve değer üretme iradesiyle tescillenmiştir."
◽ Yazıcızade Mehmed'in 1400'lü yıllarda kullandığı "Kilid-i Mülk-i İslam" tabirinin tarihsel bir kehanet gibi yüzyıllar sonra tecelli ettiğini belirten Demirli, konuşmasını şu çarpıcı tespitle sürdürdü:
◽ "1400'lü yıllarda söylenen o söz, tam 500 sene sonra Çanakkale Savaşı'nda fiilen gerçek oldu. Çanakkale, o gün yine İslam mülkünün kilidi olduğunu tüm dünyaya kanıtladı. Anadolu'yu elinizde tutmak istiyorsanız, ufkunu Balkanlar'a ve ötesine diken o büyüme iradesini korumak zorundasınız."