Erdem Beyazıt Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Erdem Beyazıt Sözleri ve Alıntıları
Yedi Güzel Adam'ın sessiz ismi Erdem Bayazıt 1956 yılında başladığı edebi serüvenini vefat edene kadar büyük bir özveri ile sürdürdü. Erdem Bayazıt şiiri metafizik ve toplumsal temellere yaslanır. Erdem Bayazıt şiirleri ve sözlerini bir süzgeçten geçirerek okuyucusu ile buluşturur. Erdem Bayazıt eserleri ile çağlar ötesine seslenen bir bilge olduğu gibi şiirde bir dönem boyunca önemli tesirler uyandırır. Sizler için Erdem Bayazıt'ın şiirlerini, en güzel sözlerini ve eserlerinden alınan mısraları bir araya getirdik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
BULMAK
Bir an kayboldun gibi! Yaşadım kıyâmeti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emâneti.
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma.
Çiçeğe durdu kalbim, içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından.
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde,
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde.
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş.
Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine.
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar.
Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın,
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın.
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi.
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım.
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden.
Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm.
Erdem Bayazıt
KAR ALTINDA HÜZÜN DENEMESİ
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor,
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun,
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun,
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz
O insan ve tabiat çağını.
Dön bana ve dinle
Kuşlar uçuşuyor içimde.
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde,
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle
Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla
Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara.
Erdem Bayazıt
KARANLIK DUVARLAR
I.
Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda,
Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum,
Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında
kimse elini uzatmıyor.
Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya
boşalan bir deniz gibi.
Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu.
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme,
Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar.
Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda,
İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda,
Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar,
Biz bunun için mi geldik?
II.
Kara ağaç gibi bağlıyım, katı bir çağ bu,
Her şey bir makine düzenine gidiyor.
- Düzen diyorlar beni
çağırıyorlar -
Irmak yatağına sığınıyorum sınırlı bir çağ bu.
Baktığımız herşeyde bir yalan kabuğu,
Bir mercek düzenine bağlanıyor gözlerimiz.
III.
Şu zaman çıkmazında alıp beni bir altmış yaşa
bağlıyorsunuz.
Doğmadan ölüme yöneldik, gerisi yok
diyenler var.
Sınırlı yıl oyunlarına inananlar var,
Sizin güveniniz bir güneş düzeninde.
Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum
Bir ağacı büyütüyorum her yerimle.
Bir ağacı uyguluyorum
- her şey bir ağaç düzeninde -
Yerde gökte ve her yerde
Dallarında ben ağacın incecik köklerinde
Boğuluyorum - bağlanıyorum -
Ben mezarların karanlık çağına
dayanıyorum.
IV.
Şu dar odanın katı yalnızlığında
Ve her şeyin çıplaklığında,
Durup bir pencereyi deniyorum,
Gizliliğin dışına çıkıyorum,
Araçların,
İnsanların,
Şehrin ve meydanların ve
kalabalığın ve
herşeyin.
İçimde yalnız ve yapraksız
Bir kavak ağacı büyüyor
- Çıplak ve göğe doğru -
Ama küskün, ama yalnız,
ama yapraksız ve uzun
Bir ağlama duvarı bu.
Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında
Ve aklın dar yalnızlığında
Şehrin ve herşeyin
Ve kalabalığın yorgunluğunda
Saçların ve parmakların
Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında
Ve aynaların sığ görünümünde
Bunalıyorum
V.
Susmanın kalesine sığınıyorum
Önümde karanlıktan duvarlar
Sırtımda insan yüklü bir gök var.
Erdem Bayazıt
KIZ KULESİ
Biricikliğin burcunda bir lamba
Müebbede mahkûm bir kızlık
Hasret duvarına hapsolmuş bir annelik
Yalnızlığın somut bir simgesi
Gibi mi oluşmuş bu sadelik?
Gücünü alıp yasalardan
Cengiz Han'ın çadırından
Çıkıp gelen ta Çin Seddi'nden
Başında mücevher dolu bir sele
On yedisinde bir cariye
Den kalma bir ünlem mi bu kule?
Konuvermiş suların üstüne.
Üsküdar açmış feracesini
Bir başka âlemin operasından bir arya gibi
Kıyılardan yamaçlardan
Avaz avaz fışkıran mor pembe bir bahar var
Bir de çığlık çığlığa savrulan
Bembeyaz martılar!
Bir Ukraynalı iri iri açmış gözlerini
Seyrediyor süzülen bir şilebin güvertesinden Boğaziçi'ni
Kayıyor ard arda köşkler yalılar
Kayıyor Mihrimah, Valide, Şemsipaşa, Ayazma
Odesa limanına kayıtlı bir gemide bir tayfa
Sığınmış ceplerine yoksul elleri
İndiriyor içine bir bir o narin minareleri!
Boğazda tıkanan bir lokma gibi bir anda
Kız Kulesi!
- İmdat!
Ne Ukraynalı tayfa
ne de kimsecikler duyuyor bu sesi
Bir yanıt veren olmadı bu güne kadar
İnliyor Kız Kulesi!
Erdem Bayazıt
KUŞ SAYFALARI
Bir tren atılır kurşun gibi geceye,
Demir gibi gök yüklü tren
karanlığın ürpertisine girerken,
Ötede kuşlar derlenir ana olurken bir gün doğumuna.
Kent horozlarla uyanır, sularla gerinir zamana
geçerken ezanla.
Sayfalar sayfa olurken Kur'an'la
Bir kuş yağmuru boşanır bilmediğim bir yerden,
Bir boranın patladığı bir yerden.
Erdem Bayazıt