Ahmet Hamdi Tanpınar romanlarının gizli kahramanı: Zaman
Ahmet Hamdi Tanpınar ve zaman birlikte anıldığında akla ilk gelen ünlü edebiyatçının "Ne içindeyim zamanın/ Ne de büsbütün dışında" dizeleridir. Nitekim bu dizeler Tanpınar'ın bütün bir sanat ve edebiyat felsefesinin temellerini oluşturur. Romanlarında da şiirinde ifade ettiği gibi "parçalanmaz bir akışın" -zamanın- izini süren Tanpınar, zaman kavramı hakkında en çok düşünen yazarların başında gelir. Hatta öyle ki zaman Tanpınar'ın romanlarındaki gizli bir kahraman gibidir. Peki Tanpınar'ın romanlarında zaman kavramı nasıl işlenmiştir?
Önceki Resimler için Tıklayınız
Sahnenin Dışındakiler romanı "İstanbul'a 1920 yılı Eylül'ünün sonunda yağmurlu kapanık bir gece yarısı gelmiştim." cümlesiyle başlar. Ardından Cemal, geriye dönüşle altı yıl aradan sonra yeniden döndüğü İstanbul'da çocukluk hatıralarını, Elâgöz Mehmet Efendi Mahallesi'ni, buradaki insanları, İhsan'ı, sevdiği kız Sabiha'yı anlatır. İkinci bölüm ise Cemal'in İstanbul'a gelince karşılatığı hadiselerin hikâyesidir. Yaklaşık altı aylık (Eylül-Şubat) bir süreyi içerir.
Romanda İstanbul işgal altındadır ve orası "sahnenin dışı" dır. Tarihsel zaman Cemal'in yaşamındaki en belirleyici faktördür. Cemal'in etrafı maziyle sarılmıştır ve bundan kurtulamayışın azabını yaşar.
22 Şubat 1948 - 2 Haziran 1948 tarihleri arasında Cumhuriyet Gazetesi tarafından tefrika edilen, 1949 yılında da kitap olarak tek cilt halinde basılan ve 1949 yılından 2004 yılına kadar on üç kez basımı yapılan Huzur, Türk romanının başyapıtları arasındadır.
Huzur ve Aydaki Kadın, James Joyce'un Ulysses, Virginia Woolf'un -romanları gibi yirmi dört saati anlatır. Marcel Proust'un Kayıp Zamanın İzinde eserindeki tekniğine benzer bir şekilde yazılmıştır. Proust'ta zaman eserin akışını etkileyen, olayların sırasını belirleyen bir öğe değil, adeta bütün bir yaratının öznesidir. Proust yedi ciltlik çok karakterli ve çok olaylı romanı Kayıp Zamanın İzinde'de, artık sadece bellekte var olan, şimdiki zamandan uzaklaşmış bir zamanın peşindedir. Kah hayal dünyasında yaratarak, kah otobiyografik malzeme kullanarak anlattığı olaylar ve karakterler adeta zaman kavramını sorgulamak için araçtır. Proust'ta olduğu gibi Tanpınar'ın bu üç romanında da karakterlerin etrafındaki eşyalar veya gidilen yerler, geçmişi ortaya çıkaran araçlardır.
Huzur'da iki farklı zamandan bahsetmek mümkündür. Olay zamanı yani aktüel zaman, olay kişileri geçmiş zamandaki yaşananları hatırlayarak aktüel zamanı genişletir. İkinci zaman ise Mümtaz'ın iç dünyasını bilinçakışı ve iç konuşma tekniğiyle aksettirilen göreceli zamandır. Huzur romanında nesnel zaman, Dünya Savaşı'nın başlamasından bir gün öncedir. Savaşın başladığı haberinden sonra roman biter.
Huzur romanı dört bölümden oluşur. Romanın İhsan ve Mümtaz başlığını taşıyan birinci ve dördüncü bölümleri, nesnel zamanı ihtiva eden savaş öncesi bir günlük yaşananları kapsar. Nuran ve Suat başlığını taşıyan ikinci ve üçüncü bölümler, Nuran ve Mümtaz'ın bir yıl önce başlayan ve Suat'ın ölümünün aralarına girmesiyle sona eren aşklarının hikâyesidir. Tanpınar, zamanda geriye dönüşle Mümtaz'ın annesini ve babasını kaybettiği çocukluk yıllarından, nesnel zamandan bir yıl önce Nuran'la yaşadığı aşktan bahsederek, bilinçakımı ve iç konuşma tekniklerinden yararlanmıştır.
Huzur romanında kahramanların zaman karşısında trajik durumları vardır. Nuran tarafından terk edilen Mümtaz'a göre insanoğlu mustarip bir varlıktır. İnsanoğlu kendisini takvime bağlı bir zamanla sınırlar, ölüm ve hayatı birbirinden ayrı olarak düşünür. Mümtaz'a göre insanoğlu bu yüzden zamanın esiri olur:
"Yalnız insanoğlunda idi ki yekpare ve mutlak zaman, iki hadde ayrılıyor, içimizde bu küçük idare lambası, bu isli aydınlık çırpındığı, çok basit şeylere kendi mûdil riyaziyesini soktuğu için, süreyi toprağa düşen gölgemizle ölçtüğümüz için, ölüm ve hayatı birbirinden ayırıyor ve kendi yarattığımız bu iki kutbun arasında düşüncemiz bir saat rakkası gibi gidip geliyordu. İnsanoğlu, zamanın bu mahpusu, onun dışına fırlamaya çalışan bir biçare idi. Onun içinde kaybolacağı yerde, onu
dışarıdan seyre çalışıyordu. Onun için bir ıstırap makinesi olmuştu."