10 ünlü yazar ve hayvan dostları
İnsanlığın hayvanlarla kurmuş olduğu bağ, yüzyıllardır sevginin etrafında şekillendi. Bugün çoğumuzun yakından tanıdığı ve sevdiği birçok yazar, aynı zamanda sıkı birer hayvanseverdi. Öyle ki bazısı, zamanda kaybolan kedisi için gazeteye ilan verdi; bazısı ise hayvanını üniversiteye götürdü. Sizin için yazarlar ve yaşamlarının büyük bir parçasını oluşturan hayvan dostlarını derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
''Flush'ı gördüklerinden çok kokladıkları hayrete düşürüyordu.''
Edebiyatta kadının yerini ''hayal edildiğinde çok önemli, pratikte ise tamamen önemsiz'' sözleriyle ifade etti. O kadın olmanın gururunu yaşadı. Virginia Woolf denince akıllarda çok renkli bir portre canlanır.
Virginia Woolf, cocker cinsi köpekleri çok severdi ve aynı cinsten köpeği Pinka da çoğu zaman yazarın yanında olurdu. Woolf ayrıca şair Elizabeth Barrett Browning'in cocker spaniel cinsi köpeği Flush'ın kurgusal bir biyografisini kaleme aldı. Virginia Woolf, bu kısa romanda aristokrasi heveslisi Flush'ın yaşam öyküsünü anlatırken, aynı zamanda Viktorya Dönemi'ni ve o dönemdeki toplumsal yapıyı ustalıkla eleştirdi.
Roman ve denemeleriyle tanınan Flannery O'Conner tavus kuşlarından çok hoşlanırdı. Georgia'daki çiftliklerinde yüzden fazla tavus kuşu büyütmüştü yazar, denemelerinde de bu güzel hayvanlardan "Kuşların Kralı" olarak bahsetti.
O'Conner, tavus kuşlarına duyduğu bu tutkunun yanı sıra ördekler, deve kuşu gibi birçok tür besledi. Tüm kuş türlerine düşkün olan yazar, tavuğuna geri geri yürümeyi öğretti.
Kurt Vonnegut'un hayalinde canlandırdığı evren kurgusu, rastgele tercihler ve uyumsuzluklar üzerine kuruluydu. Hümanizmi esas alan yaşamı ve eserleri ile Vonnegut, silahlanmanın anlamsızlığını dünyaya göstermeye çalıştı.
Pumpkin, Kurt Vonnegut'ın yanından ayırmadığı, tüylü ve gürültücü küçük köpeğinin ismiydi. Yazarın kendisi köpeklere duyduğu sevgiyi şöyle ifade etti: "İnsanlara duyduğum sevgiyle köpeklere duyduğum sevgiyi birbirinden ayırmam çok güç."
Gertrude Stein, okurlardan çok yazarlar üzerinde etkili olan bir yazardır. Yazar var olan edebiyat ve dil kurallarının ötesine geçerek dil ve anlam bütünlüğünün parçalanmasına dayalı, noktalama işaretlerinin olmadığı yeni bir yazı tarzı geliştirdi.
Stein, beyaz kanişleri çok seviyordu ve beslediği tüm beyaz kanişlere Basket adını verdi. Beyazlığını koruyabilmesi için Basket'e her gün sülfürlü su ile banyo yaptırılıyor, sonrasında ise Stein misafirlerinden Basket kuruyana dek onu bahçede kovalamalarını istiyordu.
John Steinbeck'in okurları, yazarın köpeği Charley'nin adını muhtemelen daha evvel duymuşlardır. Yazarın ''Köpeğim Charley ile Amerika Yollarında'' kitabı Charley ile yaptıkları yolculuklar hakkındadır. Fakat yazarın setter cinsi diğer köpeği Toby de adını başka bir yöntemle edebiyat tarihine yazdırmayı başardı. Zira Toby yazarın kült romanı Fareler ve İnsanlar'ın ilk taslağını afiyetle yemiştir. İşin kötüsü Toby'nin mideye indirdiği dışında başka taslak da yoktur ve Steinbeck romanın başına oturup onu sıfırdan yazmaya mecbur kaldı. Ne yazık ki Toby'nin mideye indirdiği taslağın neye benzediğini asla bilemeyeceğiz.
John Steinbeck, gençliğinden beri bir gezi tutkunuydu. Daha 20 yaşlarındayken Pasifik Okyanusu'na açılma hayalleri kuruyordu. Henüz yazarlık serüveninin başındayken dahi ülkesini ve insanlarını gezip görerek tanımayı şiar edinmişti. Ona Nobel Ödülü'nü kazandıran da ülkenin 'ruhunu' bu denli anlayabilmiş olmasıydı. Ne var ki 1960 yılına gelindiğinde Steinbeck, önceden tanıdığı ve romanlarında resmettiği Amerika ve Amerikan halkını değil, etrafında açıktan açığa tüketim toplumuna dönüşmüş ve bencilliği içine işlemiş bir Amerikayı bulur.